YANIT
Editörün notu:
Yanıt 18+ içeriktedir; herkese uygun değildir.
Bu soru
18.11.2022
tarihinde sitemize ulaşmış Janus tarafından
23.11.2022
tarihinde yanıtlanmıştır. Janus'un hazırladığı (27.04.2023 tarihinde Sorular linkinden duyurulan) yeni sitede yer alan bazı bilgiler bu amaçla kullanılabilir.
Önce bir bilgi vereyim, ardından bir anı paylaşayım, sonra da yanıta geçelim.
(Ama bir öncel rica: Okuyacaklarınızdan rahatsız olup bana saydırmaya başlarsanız, lütfen döşenmeden önce aşağılardaki bold ve kırmızı ile yazılmış paragrafı okuyun.)
Bilgi ile başlayalım.
2005 yılından beri pro-Dom'um1. Corona salgını ile "işler" durunca ben de aynı alanda webcam modelliğine geçtim. Artık profesyonel olarak çalışmıyorum. Yurt dışında bir sitede ilanım vardı. SADECE turistlerle genelde "hotel visiting" şeklinde çalışıyordum. Ancak hala bir "seans odam" var.
Kendi hakkımda bilgiden sonra, bir anıma geçeyim. (Bu anıyı paylaşma nedenim, hanım okurlarımın jigolo konusuna ilgi duymayabileceklerini düşünmem. Oysa anım hoşlarına gidecek olabilir. :) )
80li yıllarda –evet- jigoloydum. O zamanlar daha "eskort" lafı yaygın değildi. Bizlere genelde "tele-masör" ya da "Barbaros" denirdi.
Editörün notu:
(Bu konuda detaylı bilgi edinmek için Janus'un 1898 Yılından Beri (Sıradışı Bir Hikaye) adlı kitabını okuyabilirsiniz.
Müşteri bulmak için en olağan şekilde gazeteye –şifreli- ilanlar verir, telefon beklerdik. Tahmin edileceği gibi müşterilerin ezici çoğunluğu erkek eşcinsellerdi. Hiç unutmam, popüler bir dergide bir hanım gazeteci bizler hakkında bir söyleşi yayınlamış ve ona röportaj veren jigoloya "Siz eşcinsel olmadığınızı söylüyorsunuz, o zaman nasıl erkeklerle oluyorsunuz?" diye sorduğunda jigolo ona "Ne yapayım, evde çoluk-çocuk ekmek bekliyor" diye yanıt vermişti.
Bu sözü beni hala güldürür.
Masaj yaptırmak(!) isteyen hanımların sayıca azlığı nedeni ile onlara ulaşabilmek adına mecburen farklı taktikler denerdim. Anımı paylaştıktan sonra size bu konudan söz edeceğim. Ama tarih kırk yıl öncesi olduğu için sözlerim hala geçerli mi, bir değeri var mı? Doğrusu emin değilim.
Ben meslekteyken bir gün birini telefonla aramam sırasında numara yanlış düştü. Yanıt veren hanım numaranın doğru olduğunu, ama o numarada aradığım kişinin bulunmadığını söyleyince telefonu kapattım. Sesindeki mikrofonik kalite ve melodik tını aklıma takılmıştı.
Bir daha aradım; yurt dışından yeni geldiğimi (bu sözler bir ölçüde doğruydu) ve yalnız olduğumu (bu sözler tamamen yalandı), benimle konuşursa mutlu olacağımı anlattım. Kabul etti. Bir süre telefonlaştık. Ona da HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ (ki, şimdi de aynı yaklaşımdayım, bu sözleri okuyan tanıdığım hanımlar gülümsüyorlardır) ilk fırsatta işimi açıkladım. Kabul etti, görüşmek istediğini söyledi. Görüştük.
Ancak benim müşteri portföyümün olağan tiplemesine hiç benzemiyordu. Re-Fo Color adlı fotoğrafçıda eleman olarak çalışan biriydi ve sosyo-kültürel olarak orta sınıf kadınıydı. Benden büyük olsa da gençti. Erkek kiralayacak birine hiç benzemiyordu. Görüşmeye başladık.
İlişkimizin gidişatı kısa sürede garip bir hal aldı. Seks, ilişkimizdeki bir detaydı. Bir saatlik ücret alsam da, özellikle hafta sonları bütün gün birlikte oluyor, antikacılara, müzelere gidiyor, sonra eve gelip yemek pişiriyorduk! Daha doğrusu yemeği pişiren kendisiydi. İnanılmaz bir aşçıydı. Favori yemeğim elde açma mantısıydı.
Görüşme sıklığımız giderek arttı. Artık hafta sonları erkenden geliyor, kahvaltıyı bile birlikte ediyor, evden pek çıkmıyor, konuşuyor, gülüşüyor, hayaller kuruyor ve sevişiyorduk.
Görsellik konusunda her şeyini bana danışıyordu. Ben de ondan yeni bir hanım yarattım; bunu yakınlarım iyi bilirler. Öncesinin silik, hatta itici olan bir kız, şahane bir kadına dönüştü. (Sanırım hanımlara görsel danışmanlık vermeye ilk kez o zaman başladım.)
Tedirginlik içinde ona bağlanmaya koyulduğumu fark ettim. Duygusallık bizim işte sanılanın aksine ŞARTTIR. Ama bağlanmak… Bu büyük bir hatadır.
Tuzağa düşmüştüm. Bu tuzağı bana o değil, hayat kurmuştu.
Kurtulmaya karar verdim. Ona kötü davranmaya, hatta giderek daha fazla para istemeye başladım. Bir gün "yeter" deyip gidecekti ne de olsa. Zarif ve kibar bir hanımdı… duygusaldı. Kolay incinebilecek kadar naif bir kişiydi. Kısa sürede kaçacaktı. Emindim.
Ama o dayandı.
Ta ki o "bir gün" gelene dek.
Bir gün bana şu teklifi getirmesi ile her şey bitti. Daha doğrusu, bambaşka bir şey başlaması adına, öncesi bitti.
O gün biraz sıkılgandı. Sessizdi. Şahane cıvıltılı, çocuksu ama seksi, sıcacık kahkahasını atmıyordu. Ne olduğunu sordum. Zamanının dolduğunu anlamıştım. Gidiyordu. İstediğim oluyordu.
İyi de, acaba içimde hissetmeye başladığım sıkıntı neyin nesiydi?
"B-benim" diye başladı, "sana bir şey sormam gerek." Biliyordum zaten ne diyeceğini. "Söyle" diye yanıt verdim. "Çekinme. Ben anlarım." Gözlerini yere indirerek "Son zamanlarda paraca biraz sıkıntıya girdim" dedi. Başlıyordu işte. Başarmıştım. İçimden "Aferin oğlum kurtuluyorsun" diye kendimi tebrik etsem de beynimin kortizol çorbasına döndüğünü dehşetle fark ettim. "E?" diye kabaca (korkumu saklamaya uğraşarak) yanıt verdim. Bir süre sustu. Sonra gözlerini aniden bana çevirerek utanç ve tedirginlik ile "Annemin bana aldığı çok pahalı bir mohair yün var. Sana ondan bir kazak örsem, kabul eder misin? Bir hafta sonu için o şekil ödeme yapsam yani?" (Sözler kelimesi-kelimesine ona aittir.)
Ne yanıt verdim dersiniz?
Ne yaptım?
Nasıl tepki verdim, dikkatle kurduğum tuzağa düşmesine, planımın başarılı olmasına?
Bence bilemediniz.
Ona evlenme teklif ettim.
:)
Yanıtlarımda arada söz ettiğim; Ayda adlı (ismi gerçektir) ilk eşim odur. Unutamadığım, eşini benzerini çok arasam da (belki her kadında arasam da) bulamadığım hanım.
On iki yıl Cennet'i yaşattı bana. Mesleği bıraktım, aerobik hocalığına başladım. Onu da asistanım yaptım. Türkiye'deki ilk (belki de tek) aerobik gösterisini Etap otelinde "Sport Dancers" başlığında birlikte düzenledik. Sürekli yan yana, yapışık yaşadık.
(Aerobik hocalığım hakkında bilgi almak ve fotoğraflarıma bakmak için Shiva ile bagli hissediyorum kendimi başlıklı yanıtıma göz atabilirsiniz. İki fotoğraf sayfanın alt kısmında. Altında "Gösteri Sonrası" yazan fotoda görünen el kendisine ait.)
Son iki yılda yeniden gece kulüplerine döndüm. Bir süredir satanisttim. Onu da satanist yapmıştım. Sonunda onu aldattım. Bitti.
[Beni tanımak isteyenler için bir dipnot: 2012 yılında yeniden aşık oldum, ona benzeyen bir hanıma. Ama çağdaş kültürdendi. Özgürdü. Ödüllü bir yazardı. Muhteşem bir hanımefendiydi. Güzel, zeki, zengin, kaliteli… Bana sevgisini lütfetti… Maddesel destek de… (Ondan da kendimi/işimi saklamadım.) Ama iki yıl boyunca öylesine acı çektim ki, kalbime –derler ya- kilit vurdum. Bir daha açmadım.
]
İşte bu da anlatacağımı söylediğim anım. Vermek istediğim ders ise şu: Anneannem "Her evin kapısının eşiğinde bir kaygan taş vardır" diyerek erkeklerin ihanetine dikkat çekerdi. Ben ise bu uyarıyı jigolo olmak isteyen arkadaşlar için, değiştirerek yapayım: "Makro kuralları gereği bir gün o taşa muhakkak basacak, eşleşeceksin. Bunu unutma… ona göre davran.";-)
Ve sorunuza geçeyim.
Öncelikle şevkinizi kırmama izin verin.
"olgun kadinlardan hoslaniyorum , para kazanmak istiyorum"
Bu sözü dediğiniz anda başarı şansınızı düşürmüş oldunuz. Bu iş de diğer işler gibi bir eğlence aracı değil, sıklıkla istemediğiniz işleri yapmak zorunda kalacağınız bir meslektir. Kadınları kategorize ettiğinizde sadece belli kiloda insana yemek satan lokantacıya dönersiniz.
Kategorize etmeniz, sadece sizi uyarabilenleri seçeceğinizi gösterir. Oysa bu tavır parasal açıdan yanlış olmasının ötesinde, sizi düş kırıklığına da uğratacaktır; çünkü seçtiğiniz kategorideki hanımların beklentinizi hiç karşılamadığını kısa sürece göreceksinizdir.
Demek istediğim aslında şudur: Karşınıza çıkacak olgun(!) kadınların bedeninin iyice(!) olgun olacağını bilmeniz lazımdır. Göbek düzeyine inmeye hazırlanan içi boş balonlara benzer göğüsler, hanım kilolu ise diz ile kasık arasındaki karın katı, dört parmak genişliğinde ve sallanıp duran tricepsler, minik öpücüğünüzle bile "bolluktan" ağzınıza dolan boyun, sallanan takma dişler ve hanım ikiden fazla çocuk sahibi ise çok geniş vajina ile erect olabilecek misiniz? Ayrıca (lütfen iki kez okuyun) tekerlekli iskemlede yaşayan, koltuk değnekleri ile yürüyebilen, iki kez zorlu ameliyatlar geçirmiş olsa da hala ayakları dışa doğru basan, ciddi bir nefes darlığı olduğu için sıklıkla hastaneye yatan, hastalığı yüzünden sürekli zayıflayan müşterilerim olmuştur. (Sözüm yeminim altındadır.) Bunlara tolere edebilecek misiniz?
Olgun hanım müşterileriniz, Amerikan film ve dizilerindeki erkek kiralayan şahane yaratıklardan çok, hayatın son kısmında olduğu için yüzleştiği olaylardan yorgun, genelde boş ve acı ile bakan, eğlendirilmeyi beklese de bundan biraz da ümidini kesmiş hanımlar olacaktır. Onlar sizi çaresizlikten çağırmaktadırlar… yani çaresiz kalacak konumdadırlar artık. Sizin göreviniz ise genel tarafından istenmeyeni mutlu etmektir.
Üstelik bu hanımlar, sizi kiralayacak kadar istekli/yürekli olduklarına göre deneyimlidirler de. Delişmen, hayat dolu 25likler gibi kolay(!) değildirler. Belki kolay sertleşen bir gençsiniz; ama yineleyeyim: Filmlere aldanmayın! Yapmanız gereken yorgun bir bedeni uyarmaya çalışmaktan öte, ruhu kim bilir kaç aşk yarası ile darbe alarak örselenmiş bir bilince ulaşmaktır; çünkü en önemli değil, öncel seks uzvu beyindir. Beyin tükenmek üzere ise, tekniğinizin hiç bir değeri yoktur.
Jigolo olmak isteyen erkekler şunu demelidir; ya da diyebilenler bu işe girmelidir: "Kadınların TÜMÜNDEN hoşlanırım. Ben kadın denen cinsi her şekli ile severim. Onları mutlu etmekten acayip hoşlanan bir karakterim var. Dahası; onları çok iyi tanırım. Binbir kılığa da girebilirim. Parayı sevdiğim için zorlukları keyif alarak yapabilecek bir erkeğim. İstemesem de yeri gelince erkeklere de hayır demeyecek bir ahlak anlayışım ve cinsel gücüm var."
Yukarıdaki bilgilerden sonra hala bu işe istekliyseniz okumayı sürdürün.
Jigololuk iki şekilde yapılır.
Ya giderek alemlerde tanınırsınız (ya da bir aracı tarafından tanıtılırsınız, ki, hiç-mi-hiç önermem, bu iş tam bataktır) ve sizi telefonla ararlar.
Ya da olayı siz kotarırsınız.
İlk sistem size çekici geldi ise müşterilerinizin (en azından en başta, tanınana dek) %70inin erkekler, %20 sinin "3. arayanlar" ve %9.5unun yaşlı ya da bedensel bir handikapı olan hanımlar, %1/2'ının hoş hanımlar olduğunu bilmeniz gerekir.
Alemlerde tanınmak için –bence- erkeklerle başlamak kaçınılmazdır. Gay sitelere ilan bırakmanızı, profile "çiftlere 3." benzeri şeyler yazmanızı önerebilirim. Gay siteleri seçme nedenim buraların aksiyon orijinli olmasıdır. (Eskortluktan ayrılalı uzun zaman oluyor, belki arkadaşlık sitelerinde de aynı ilanlar vardır; bilmiyorum. Ben bu şekilde sadece 80li yıllarda çalıştım.)
Tanındıkça portföyünüzün cinsiyet seçimini giderek daha kesin çizgilerle belirlersiniz. Ancak fark edin: İşin sırrı tanınmaktadır. Böyle bir şöhrete ne kadar tahammül edebileceğinizi, bunun sizden neler götüreceğini de baştan tartmak gerekir.
Ben eski hayatım hakkında bu kadar rahat konuşabiliyorsam bunun nedeni bir ailemin, bir sosyal ortamımın ve rahatlıkla "mesleğim şudur" diyeceğim bir işimin (hesap verecek kimsemin) olmamasıdır. Bu üç kavram sizin için değerli ve vazgeçilmezse, ya da gün gelip önemli olabileceklerinden kuşkulanıyorsanız, bir kez daha, çok daha dikkatle düşünün derim.
Ben ikinci yolla çalıştım; yöntemim ise kıvrak bir dilim olduğu içim hanımları baştan çıkartmaktı.
Kendi taktiğimi (ya da metodumu) anlatayım. Bu sözlerim erkeklere yol göstermekten çok, hanımlara uyarı niteliğindedir.
Kendimi sergilediğim üç mekanım vardı: Taksimdeki 5 yıldız bir otelin Le Mangal adlı barı, Sheraton Roof ve Divan Pub. En fazla başarı Divan'da elde ederdim. Oraya sıklıkla belli çay saatlerinde gider, elime bir kitap alır, sonra Tea Room'a birkaç kez gelen bir hanımı gözüme kestirir ilişki kurardım. (Sonunda bir çayhaneye güvenlik tarafından alınmadım. ) İlk aydan sonra çok ciddi bir parasızlığa düştüğümü (tabi ki bu yalandı) tahmin edersiniz. Kullandığım en büyük senaryo, mide ameliyatı olması gereken annemdi. Oysa annem ben küçükken ölmüştü. Bazıları bu durumda ilişkiyi bitirme uyanıklığını gösterirlerdi. Bazıları "oltaya" takılırdı. Talep ettiğim miktarı çok dikkatle, hanımın gelir düzeyine göre seçmek önemliydi. Hem o ana dek yaptığım masrafları karşılayacak, hem de kapasitesini zorlamayacak bir miktar olmalıydı. Kısa süre sonra annem iyileşemez, bir ameliyat, hatta birkaç ameliyat olmak zorunda kalır, böbrekleri bozulur, üresi çıkar ve vefat ederdi. Anlatılanlar annemin gerçekten yaşadığı süreç olduğu için fire vermezdim. O acı ile işimden ayrılır, parasızlığa düşer ve kendime baktırmaya başlardım.
(İlk baştaki ricamı yineleyeyim: Okuyacaklarınızdan rahatsız olup beni lanetlemeden önce lütfen aşağıdaki bold ve kırmızı ile yazılmış paragrafı okuyun. Ve yine ekleyeyim: O zamanlar satanisttim.)
Şimdi de gerekliliklerden söz edelim.
Jigololukta çok çok önemli, ASLA göz ardına atılmaması gereken, başarılı olmak için üstlenmesi kaçınılmaz olan iki şart vardır.
1- İlk ve EN ÖNEMLİ şart, hanımdan GERÇEKTEN hoşlanmak, riya yapmamak, ONU eğlendirmeye odaklandırmaktır. Aptal denilen kadınlar anaerkideki kutsal olan çeşitteki zeka ile donatılmışladır. Bu zeka "işe yarar" akıldır, çünkü içerikte –doğadışı bir kavram olan- mantık değil, PE akımı olan içgüdü vardır. Kadınları (en azından uzun süre) ALDATAMAZSINIZ.
Tabi ki "şuraydım" deyip, "burada" olabilirsiniz, kadınlar FBI dedektifi ya da CIA casusu değillerdir. Ama pek çok kadını ne olduğunuz hakkında (bakın, bu söz çok önemli, yineleyeyim, NE OLDUĞUNUZ HAKKINDA) aldatamazsınız. Onları –bir anlamda- aldatmanın yolu, ROL YAPMAMAK, sergilediğiniz karakter olmaktır. Ancak aldanmayan kadınlar, yine de aldatılabilirler. Onları aldatacak –bence- tek kişi KENDİLERİDİR.
Jigololukta kadınları ayak üstü aldatmak acemiliktir. Kısa süreli ilişkilerde işe yarayabilir. Ama gerçek jigololar kadınları ayak üstü –af edersiniz- becerip para alanlar değil, kendilerine uzun vade bir sponsor bulanlardır.
Hanımlar; lütfen dikkat buyurun, SİZİN İÇİN yazıyorum. Gerçek jigoloların jigolo olduğunu ASLA anlayamazsınız. Örneğin, çok yakından tanıdığım maji alanından biri gerçek jigoloydu. Birlikte olduğu nerdeyse tüm genç hanımlardan bile ciddi armağanlar alırdı, ev kirası ödemezdi.
Soruyu soran kardeşim, şimdi de senin ve bu işe girmeyi arzulayan arkadaşlar için yazıyorum: Seçtiğiniz hanımı gerçekten sevmeye çalışırsanız; gerçekten onunlayken eğlenmeyi becerirseniz onu aldatmadan aldatmış olur... elde edersiniz. Beyninize hakimseniz, çok sevemeyeceğiniz bir hanımı -para için- sevmeye ve onunla eğlenmeye başlamışsanız artık sezemezler.
Hanım kardeşlerim, yine sizin için yazıyorum: Siz karşılıksız veren cinssiniz. Böyle devam edin, bu bir ödüldür. Biz erkekler sizin gibi değiliz, ama biz de özelimizdeki hanıma (kadınımıza) karşılıksız vererek erkek oluruz. Bu onuru elimizden almayın. Yani özelinizdeki erkeklere bir şey vermeyin! Büyük ihtiyaçlar varsa araştırın. "Eşitim" felsefesi ile hesap ödemeyin! Aşırı pahalı armağanlar almayın. Unutmayın: Bu gibi masum davranışların gerisinde, sizin o kaygan taşa basmanızı bekleyenler olabilir.
2 – KESİNLİKLE olgun hanımlarla ilgilenin. Güzel ve genç kadınlar güçlerini bilirler, ihsan beklerler. :) İdeal olgun av hanım, hayata bağlı, aklı gençlikte kalmış hanımdır. Bu hanımlar bakımlı hallerinden ve cinsellik ifade eden beden dili ve giyim tarzlarından fark edilebilirler. Hanım ne kadar yaşlı ve çirkinse, o kadar kolay olabilir.
Jigololuk doğru bir iş midir?
Herkes kendi etik değerleri içinde buna karar vermelidir. Aldatmak, tabi ki başlı başına NE celp eder. Ama eğer hedef ALDATMADAN (kimliğini, işini saklamadan) mutluluk vermekse, bu başarıldığı oranda para talep ediliyorsa? Veren bilinçle veriyorsa? Alan da, satan da razıysa?
Bu işteki temel tehlike, bir daha "düzgün" denilecek hayata geçmekteki zorluktur aslında. (Ama farklı tehlikeleri de tabi ki vardır.) Bir çocuk babası olmak, pek çok erkeğin içindeki embed ihtiyaçtır. Kültürümüzde bir kadın fahişe ebeveynliği erkek fahişelere göre kolay taşır. Sadakat, kadınlardan daha çok beklense de; onur, ağırbaşlılık, efendilik ve güvenilir olmak erkeklerden beklenen özelliklerdir.
Dedim ya, doğru olup olmadığı kişisel şekilde belirlenecek bir durumdur. Aşk ve seks anaerkide kutsaldır. Tamam. Ama tedavi etmek (tıp), din adamı olmak ve dinsel hizmetler ifa etmek, öğretmek/eğitmek (öğretmen olmak) de kutsal olarak nitelenebilecek işlerdir… hepsi de ücretlidir. Antik anaerkil uygarlıklarda fahişelerin en iyileri RAHİBEDİR ve ülkenin en seçkin ailelerine mensupturlar. Ayrıca fahişeler sadece kadın değildir, erkek fahişeliği de yaygındır. Tevrat'ta pagan tapınaklarda "fuhşa vakfedilmiş erkekler" olduğu defalarca yazılmıştır. Bence bu iş en baştan dürüstçe jigolo olduğunu söyleyenler, aldatmayanlar, tuzak kurmayanlar için büyük yanlış olmayabilir. Playboy babamın sözü ile "Memleketin orospuya da ihtiyacı vardır."
Ve son olarak yine kendi özelime döneyim: Üç yıl öncesine dek pro-Dom olsam da, özel hayatımda –az önce söz ettiğim son aşkımdan, yani 2013 yılından sonra- hayatıma giren hanımlardan TEK BİR KURUŞ yardım almamış, masraf ettirmemiş, yapılan teklifleri daima REDDETMİŞ; bilakis, bütçem sınırlarında armağanlar vermiş; üstelik bundan zevk de almışımdır. Bu yeni sayılabilecek kimliğim de bana anaerkinin bir armağandır.
Hanım arkadaşlarıma sıklıkla sarf ettiğim bir sözüm vardır (beni okuyan hanımlar bu sözümü da anımsayıp gülümseyeceklerdir): "Benim dünyamda kadın parası geçmez". Bu sözü ilk duyduklarında genelde inanmayan nice hanımın kısa sürede mahcup olduklarını eklemeden geçemeyeceğim.
Bu sitede benimle özelini paylaşmış hanımlar var. Hiç birinin "yalancıya bak" demeyeceklerine emin şekilde, göğsümü gererek BİR KEZ DAHA söylüyorum: 2013 yılından beri bir hanımın bir (rakam ile 1) Türk lirası, doları, eurosu, elime/cebime değmemiştir. Bir güç beni gençliğime, bu günkü bilincimle döndürse, asla o işi yapmayacağımı değil, İSTESEM DE YAPAMAYACAĞIMI biliyorum. Kimbilir; belki de evrim budur. :)
Anaerkide besleyen taraf ERKEKTİR. Bir erkek beslemekten ve koruyup kollamaktan ZEVK ALMIYORSA, bu davranışları zorunluluk, gösteriş, ya da üzerine yüklenmiş bir gereklilik olarak sergiliyorsa, anaerkil erkek olmak kadar, PE celbi konusunda da daha öğreneceği bazı şeyler vardır.
Evrenin verdiğinizi misli ile size geri ödediği bilinir. Bana sorarsanız, erkeklere yapılan geri ödeme sadece keyif, doyum ve rahatlık değil, bir çekiciliktir de.
Hanımlarla kolay ilişki kuramayan ve genelde bu nedenle kadınları paragöz, açgözlü, güvenilmez, "piç sever" ve benzer aşağılayıcı kavramlarla suçlayan arkadaşlar yukarıdaki iki paragrafı bir kez daha okumalıdırlar.
Soruyu soran sevgili kardeşim: Size, sorunun "isim" yerinde yazan sözünüz için teşekkürler ediyorum. :) Ama bana sorarsanız size ait olandan başkasına bu payeyi vermeyin. Ben sizin ihtiyar arkadaşınız olmayı yeğlerim. Ricam, bir ihtiyar (eskiden kalmış) kişi olduğum için bizim devrin nezaketi ile bana yaklaşmanız. Bu size zor mu geldi? Hiç sorun değil. O zaman unutun gitsin. That's what friends are for? :)
DİP NOTLAR
[1]
Pro-Dom, " Profesyonel Dominasyon, BDSM içerisinde dominasyonu para karşılığı yapan kişilere verilmiş bir isimdir" şeklinde tanımlanır. Bu işi yapan erkeklere "pro-Dom" veya "Master"; hanımlara "Pro-Domme" veya "Mistress" ya da "Sahibe" denir.