aylar geçiyor. öyle siradan bir olay iste. hafizada yer bile etmiyor temellice. bu arada bu iyi fal bakan ablamlar bize gelmis. fal bakiyor. ben evde yokum. anneme diyor ki: siz bir yerlere gitmissiniz. annem yoo diyor. falci abla diyor uzak bir yola gitmissiniz. annem, haa diyor. aylar önce tokat'a gittik. falci abla diyor ki: siz yolda durmussunuz, bir camii'ye girmissiniz. haydaaa! kadin bunlari bilmeden falda nasil görüyor? neyse diyor ki, siz orada bir kadinla tanismissiniz camii içinde, yasli bir kadin. orada çalisiyordu. annem ha evet diyor. siz yine orada camii içinde mezarlik görmüssünüz, dua etmissiniz. annem kafayi yiyor. e e evet. ufak mezarlik tarzi, birkaç tabutun oldugu, camii içi mezarlikta dua ettik. falci ablamiz diyor ki: sizin gördügünüz, orada çalisan, oralari silen teyze aslinda o mezarlikta yatan ölmüs biri. siz de dua ederken, aslinda size görünen, sizle konusan o teyzeye de dua ettiniz... ben eve gelince annem bu olayi söyledi ve hala düsünürken gözlerim yasariyor.. gece köründe, camii'nin önünü bir teyze niye siliyordu? biz akabinde mezarligi görüp dua ettik."
Bu dünya ahiret hayati olabilir mi? Ölüler aramizda yasiyor olabilir ama kendi öldüklerinin farkina varmamis olabilirler mi? Sevgilerimle.
YANIT
Kuantum mekaniği üzerine bina ettiğimiz sistemimize göre insanların “öz enerjisi” bir kuantum parçacığıdır. Yani hem dalga fonksiyonu, hem parçacıktır. Parçacık yanı maddesel bedeni; dalga fonksiyonu yanı ise ruh denilen yapıdır. Bilim adamları kabul etmeseler de, bizler yaşarken -örneğin maji yaparken, hatta belki de rüyalarda- bir ölçüde (ya da bir şekilde) dalga fonksiyonuna geçilebildiğine inanmaktayız. Ancak bu geçiş, ölüm ötesine geçmek anlamında değildir. Ölüm ötesine geçen yan, enkarnasyonlar boyunca değişmeyecek, ama giderek gelişecek yanımız olan "öz enerji"mizdir. Kimileri bu yapının tanrının (Allah’ın) parçası olduğuna inanırlar. Vahdet-i vücut büyük ölçüde bu düşünceye dayalıdır.
Söz konusu özün, parçacık olduğu andan itibaren diğer aleme -parçacık yapısını yitirmeden- geçememesinin nedeni decoherence olabilir. Yani decoherence sadece kuantum sistemlerini değil, belki iki dünyayı da birbirinden ayrı tutmaktadır.
Bu konular safi teori olduğu için size -sorunuzda yer olayın gerçek olabileceğine kişisel açıdan inanmadığım halde- kesin bir yanıt veremeyeceğim.
Ancak…
Dilerseniz size -yeri gelmişken- farklı konularda bazı şeyler söyleyeyim:
Falcıların geçmişi okumayabilmelerinin nedeni beyinlerindeki EM alanın, falına baktıkları kişinin beyninin EM alanı ile senkronize olma yeteneği ile ilgilidir. Yani bilgileri geçmişi gördükleri için değil, beyninizi okuyabildikleri için bilirler. (Hemen vurgulamak isterim; bu sözlerin kesin doğru olduğu gibi bir iddiam yoktur.)
Bazı falcılar ise bu yeteneğe bile sahip olmadıkları halde insan psikolojisine (yani hangi duruma, kimin, nasıl tepki vereceği bilgisine) hakimdirler; ki, bu da bir yetenek sayılabilir. Ünlü “Now You See Me” adlı filmin ilkinde, Woody Harrelson’un canlandırdığı Merritt McKinney adlı falcı mimik, jest, tepki okuyarak kişiler hakkında başarılı kehanetlerde bulunabilmektedir.
Bu yüzden geçmişi anlatan falcıların sözlerine bu bilgiler ışığında bakmak yerinde olabilir.
Geleceği okuduğunu iddia eden falcılar ise tehlikeli olabilirler; çünkü kuantum mekaniğine göre gerçeklik, kişinin kendi tarafından yaratılmaktadır. Bu yüzden falcının kehaneti -falcı geleceği gördüğü için değil, kişi geleceğini falcı sözlerine inanarak bu yönde var ettiği için- doğru çıkacaktır. Kehanetlerin ise her zaman pozitif olmamasının yaratacağı sorunların ötesinde, kişinin geleceğini (kaderini) -başkalarının sözlerine inanarak değil- kendi beyin EM alanı ile belirlemesi evrim adına gereklidir.
Ayrıca hayalet, yaşayan ölü, hortlak benzeri -ölüm korkusunun yarattığı- konuları ciddiye almak yerinde davranışlar değildirler; çünkü bunlardan en gerçek gibi görülenlerinin bile gerçek olmadığı zaman içinde yaşanarak izlenmiştir.
Örneğin;
- Ülkemizde fazla duyulmasa da, batı kültüründe boş çayırlarda, gelen geçen binicileri etkileri altına alıp delirten, sonra da kaçıran periler üzerine kitaplar yazılmış, araştırmalar yapılmıştır. Bir sürü aile onlar tarafından kaçırılan yakınları için özel ayinler düzenlemiş, bir sürü fotoğrafçı resimlerini çektiğini iddia ederek heyecan yaratmıştır. Oysa modanın geçmesi ile tek bir kişinin kaçırıldığı görülmemiş; fotoğrafçılık ve bilim bu denli ilerlediği halde bir daha tek bir peri resmi çekilememiştir.
- Fransa ve İngiltere’deki hayaletli şatolar ünlüdür. Oysa aynı şatoların ortaçağa dayalı tarihsel dokümanlarında hortlaklarla ilgili en küçük bir kayıt olmadığı gibi, şimdilerde de nedense ortada hiç bir hayalet kalmamıştır.
- Benim gençliğimde ruh çağırma modası vardı. Ruh çağırma tahtalarının laneti ve de tahta aracılığı ile madde alemine sızan ruhlar üzerine az film yapılmadı. "Tak takçı varlık"lar bir çok kişiyi gece uykularında -duvarlardan, mobilyalardan sesler çıkartarak- rahatsız ettiler. Şimdi aynı tahtalar Amazon’da, hepsiburada’da satılıyor, çocukların elinde oyuncağa dönüştü.
- Günümüzde ülkemizde cin modası var; bunca yıllık okült geçmişimde kendi cinim olsa da, anlatıldığı şekli ile tek bir cine rastlamadığımı ekleyeyim. Ayrıca bu cinlerin bilim adamlarına ya da materyalist kişilere neden asla musallat olmadığı dikkatlerden kaçmamalıdır.
Neye inanırsanız, hayata hangi pencereden bakarsanız, inancınızla yarattığınız o evrende yaşarsınız.
Dileyen evrenini "olaylara olumlu bakma, zorlukları -aşılınca şahane ödüllerin kazanıldığı- birer macera olarak görme" temelinde yaratır, ürkeceği şeyleri aklından uzak tutar; isteyen ölüm/ruh/hayalet fetişizimi içinde… Beyinde yer alan tek bir korku/kaygı/elem/endişe/tasa/tedirginlik hissi zerresinin bile NEyi celp ettiği hatırlanırsa doğru karar verileceği açıktır.
Hakkımdaki yüreklendirici sözleriniz çok mutlu edici… Arkadaşınıza selamlar yolluyor, size de teşekkürler ediyorum.