722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

REENKARNASYON ve ÖLÜM ÖTESİ

SORULAR ANA SAYFA | TÜM REENKARNASYON, ÖLÜM ÖTESİ ve RÜYALAR SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

Geçmiş yaşamdaki kimlik ve bu yaşamda nasıl davranılması gerektiği hakkında -astroloji bazında- bilgi almak için Ay Düğümleri adlı yazı dizisine başvurabilirsiniz.

Reenkarnasyonun varlığı ve nedenselliği hakkında -bilim bazında- bilgi almak için Reenkarnasyon ve Kuantum adlı yazı dizisine başvurabilir;
ya da yazıyı baştan okuyablirsiniz.


2 Eylül 2019
Reankarnasyon ve ya tenasüh düsüncesine bakisin nedir ?

Sence bu dünyaya sik sik gidip gelmis olabilirmiyiz? Dünyadaki hayatin amaci ders almak ve yol katetmekmidir? Herkes kendi eliyle kazandigi karmanin içindemi yasiyor ?Uzak dogu dinleri ve felsefelerinde sik sik görülsede roma,antik yunan,antik misir ve islam ,hristyanlik ,yahudilik dinlerinin mistik ve batini ekollerindede bu inanca rastlamak mümkün..Bu durumla ilgili görüsün ne ?

YANIT

Merhaba arkadaşım.

Üstat; var ya, şimdi mahvettin beni! Yahu, kaç kere bu soruya yanıt verdim, sen sorma bari. :D

Ama belki de bu soruyu beni olayı daha açık biçimde anlatmaya teşvik için özellikle sordun.

Dinleri, antik mitolojiyi, mistik ekolleri, hatta ezoterizmi/okültizmi unutalım artık ve konuya kuantum mekaniği açısından bakalım. Daha doğrusu kuantum mekaniği bilimsel verilerini ezoterizm ortamına perkitelim. İnsanlara ceza/ödül dağıtan tanrı, ürkütücü cinler, iyicil melekler kadar; ölüm, öte dünya benzeri kalıpları da aşalım her şeye, yani makrokozmas ile sınırlanmaması gerekli gerçekliğe, QFT (Quantum Field Theories) temelinde değerlendirelim: Hepimiz; insan aklının alamayacağı kadar mükemmel olan bir alanın, ondan uzaklaşmış parçalarıyız. Aslında hala da ana akım içindeyiz; ama artık tam olarak “o” değil, kendimiziz.

Yaşadığımız sorunların nedeni sözü edilen "uzak kalma".

Uzak kalmanın nedeni ise sadece KİŞİSEL bilincimiz.

Özetle; yüzleşilen acıların nedeni İNSANİ BİLİNÇ!

Zaten söz konusu gerçek dinsel ortamda “cennetten sadece insanın kovulması” ile dile getirilmiştir.

Kişisel bilincimiz NE etkisine girdiği, girebildiği, girebilecek yapıda olduğu için ana akımdan uzağız. “İnsanın seçme şansı” olarak ifade edilen durum sadece bu. Yani seçimlerimiz sonucu ana akımdan uzak kalacak, negativiteye kayabilecek yapıdayız.

Bu seçim gücü o kadar kuvvetli ki; kuantum uzayının derinlerindeki pozitif alanlar, ya da dinsel bakış açısı ile yaratıcı, insanı bu seçiminden çekip alamıyor!

Kişisel bilincimizdeki hatalı seçimlerimiz yüzünden ana akımdan (ona kişinin karakteri, kültürü, yetiştiriliş biçimi, beyin yapısı gibi nedenler yüzünden Allah, tanrı, Ana Tanrıça, Baba Tanrı, Buda, the Unmoved Mover [Aristotle], Absolute Spirit [Hegel], evren, kuantum uzay-zaman geometrisi, kuantum uzay-zamanına embed bir gerçeklik, Implicate Order [Bohm], Kuantum evreninde gömülü Platonik değerler [Penrose], Proto- Consciousness [Penrose] vb. adları verilebilir) kopup; parçacık şeklinde çökmüşüz. Parçacıkların (maddenin) evreni makrokozmos varlıkları olmuşuz.

Bilincimizdeki hata bilim dilinde nedir? Dalga fonksiyonu şeklinde adlandırılabilecek ruhumuzdaki hatalı frekanstır. Bu hatalı frekans yüzünden ana akımdan kopuk, insan adlı formda ve sorunlarla yüzleşebilecek bir ortamdayız. Bu frekanstan ayrılmadığımız (evrimselleşmediğimiz, dinsel literatüre göre “iyi insan olmadığımız”, bizim görüşe göre PE celp etmediğimiz) sürece makrodan mikroya (yaşamdan ölüme) her geçişte, yaşarken değişerek hangi frekansı yakaladıksa, yeniden o ortama çekilmekteyiz. Tanrıya benzemiyorsak, bir kez daha ondan uzakta bir yaşama (sürece) sahip olmaktayız. Cennete gidememekteyiz.

Yaşam içindeki her gün (başarısızlıkla sonuçlanan her deneyim DAHİL) frekansta bir evrimdir. Bizim inanca göre evrimde GENELDE (yani her zaman olmasa da, yüksek olasılıkla) gerileme olmaz. Kimse genelde daha kötü olarak doğmaz (daha kötü kaderde doğmaz). Ama bir kez daha doğmuş olmak… evet, tam olarak değişimi sağlayamamış olmaktır da.

M Theory adlı teoriye göre (ki Hawking’in de katısı olan bir teoridir) bizim evren (dikkat et, bizim dünya, ya da galaksi değil; sınırsız sandığımız evrenimiz) tek değildir! Sadece bir ZARDIR. Üstelik birçok zarın bulunduğu bulk ya da hyperspace adlı bir ortamdaki zarlardan biridir. Bu yüzden frekans gereği senkronizasyonun nerede olacağı, yani nasıl bir evrende parçacık olarak çöküleceği hiç de belli değildir.

Bu sözlerim enkarnasyonun modern kozmoloji ve QM (QUantum Mind) teorileri ile anlatımıdır. Ve bu tarihlerde yaşamakta olan insanlar ortalama 80-100 yıl sonra tanrının formülünün yazılabileceğinin tartışıldığı bir dönemde doğma şansını taşıyan varlıklardır.

Mistismze, batıni ekollere, yok bilmemneye bakarak ilerlemeye uğraşmak ise elinde bir Ferrari anahtarı varken, bir tekerlekli kütüphane merdiveni üzerinde yol almaya uğraşmaya benzer. :D 1920de başlayan kuantum devrimi ile standart bilim BİLE zangır-zangır sarsılmaktayken bence bize bedavadan sunulan Ferrari’ye atlamak gerekir. O Ferrari’yi bize sunan kişiler (parçacık fizikçileri, nörobilimciler, kozmologlar, teorik fizikçiler vb.) halen aramızda yaşamaktadırlar! Bu durum; da Vinci, Galile, ya da Newton ile aynı devirde yaşamaktan farksızdır. Değeri bilinmeli, tadı çıkarılmalıdır.

Aslında (ben de bu sözcükleri sıklıkla kullansam da) ders-mers yok sevgili arkadaşım. Seçtiğin yol, aldığın karar, yani temelde bunları meydana getiren beynindeki elektrik yapısı (bilinç) ile rezonansa girdiğin ALANLAR var. Senkronize olduğun alan -insan aklının alamayacağı ölçüde muhteşem güzellikte hisler verebilecek bir alan olan- yaratıcı da olabilir… bunun tersi de… (Genelde bu spektrumdaki söz konusu iki uç arasındaki bir yerdedir). Ataerkil bakışın yarattığı kavramlar olan dersler, eğitimler, cezacı yaratıcı, baskıcı kurallar gibi şeylere takılmak insandaki değişim isteğini mükemmel şekilde köreltir; çünkü adamın içini belertir. Yaşama; daha keyifli, daha heyecan verici, daha aktif bir modele evrilmek adına ödenmesi gerekli bedeller olarak bakmak gerekir. Söz edilen -ödenmesi gerekli- bedeller ise erdem adlı nitelikleri kimliğe perkitmektir.

Neden bedel ödenmelidir (biraz zorlanmalıdır)?

Bedel ödenmelidir; çünkü bu nitelikler kimlikte yer alsalar maktokozmosta bedenlenme olmayacaktır. Sahip olunmayan nitelikleri kimliğe almak (benimsemek) ise pek de kolay değildir. Bedel ödeme gerekliliğinin açılımı budur. Ancak kişi eğer kendini ilerde bekleyenin can sıkıcı bir cennet modeli DEĞİL, Müslümanlıkta anlatılan cennet olduğuna inanırsa, bedel ödemek adına tetiklenecektir. Öyle güzel ve doyumsuz bir yerdir ki bu; bazı uyanık liderler askerlerini bu ülkü ile ölüme yollayabilmişlerdir. Kuran'da anlatılan cennet modeli paganist cennetinin (örneğin Hesperidlerin elma bahçesinin) neredeyse 1'e 1 aynısıdır.

İyilik, ataerkinin devreye girerek çarpıttığı model DEĞİLDİR.

Doyurucu ve keyifli seks, muhteşem aşk ilişkileri benzeri aslında iyilikle ilgisiz sanılan durumlar bile ERDEMLİ İNSANLARA daha kolay gelirler. Bunları yasaklayan, iyilik kapsamından çıkartan, kimilerince sanıldığı gibi Müslümanlık DEĞİL, Yahudilik ve Hıristiyanlıktır. Hz. Muhammet hadislerinde sık sık güzel kokulardan, güzel yemeklerden, güzel kadınlardan övgü ile söz eder. Cebrail ile cinsel sorunlarını konuşur. Oysa bunlar diğer dinlerde en büyük günahlardır. Müslümanlığın üstünlüğü, iyiliğin ödülünün -diğer iki Yahveh dininde ölesiye yasaklanan- “zevk” adlı kavram olabileceğini açıklamasıdır. İnsanlardan -Yahudilik ve Hıristiyanlık nosyonlarının yüceltilerek, Müslümanlığa sokulması ile- gizlenen gerçek; hazır mısınız duymaya, İYİLİĞİN ZEVK YARATACAĞI, bir diğer deyişle zevk duygusunun iyi (PE celp eden) insanlara, yasak olmadığı düşüncesidir.

Müslümanlıkta zevk, yasak bir kavram değildir, ama erdem de ön plandadır; çünkü erdem (yaşarken uygulanacak bazı disiplinler), zevke varmanın yoludur.

Bilincin frekansını (karakter yapısını) değiştirmek; hem bu dünyada kalan günleri zevkli geçirmek, hem de diğer alem denilen asıl mekanda güzel yerlere kapak atmak anlamındadır. Mutluluk ve huzur kadar, zevk ve heyecan da SADECE erdemle elde edilir. Bu yüzden "Aslında erdem; en bencil, en zevkçi, en hedonist insanların en büyük hedefi olmalıdır” demek fazla hatalı olmayacaktır. :D (Şaka yapıyorum tabi ki…)

Merak eden için erdemleri kabaca sıralayalım: Özveri (fedakarlık), anlayış, hoşgörü, alçak gönüllülük, affedicilik, uyum yeteneği, sabır, sadakat, paylaşma, nezaket, şefkat, sakinlik, efendilik, yardımseverlik... Fazla uzatmayalım, bir formül yaratalım: Diğer canlılara (ve hatta cansızlara) kendine davrandığın biçimde yaklaşmak.

Demiştim; pek kolay değil… Ne de olsa makrokozmosta çökmüş tipleriz. ;-) Ama bizi ilerde bekleyen inanılmaz zevkleri düşününce imkansız hiç değil.

Madem ki insanız… SEÇME ŞANSIMIZ VAR…. Hiç imkansız hiç değil.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -