722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

REENKARNASYON ve ÖLÜM ÖTESİ

SORULAR ANA SAYFA | TÜM REENKARNASYON, ÖLÜM ÖTESİ ve RÜYALAR SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

Geçmiş yaşamdaki kimlik ve bu yaşamda nasıl davranılması gerektiği hakkında -astroloji bazında- bilgi almak için Ay Düğümleri adlı yazı dizisine başvurabilirsiniz.

Reenkarnasyonun varlığı ve nedenselliği hakkında -bilim bazında- bilgi almak için Reenkarnasyon ve Kuantum adlı yazı dizisine başvurabilir;
ya da yazıyı baştan okuyablirsiniz.


29 Ocak 2020
Hayatin bos oldugunun anlasildigi an

Sevgili Janus,

Yazilarinizi ilgiyle okumaya devam ediyorum. Tam artik degismeliyim dedigim anda hayatin bombos gelmesi ve olecegimiz gercegi.

Janus, ölümden sonrasina belki de defalarca degindiniz. Bir kez de benim icin yineler misiniz? (…) siz de dahil hepimizin inanmak istedigi, belki de kendimize iyi gelen, ölümün soguk yuzunu biraz da olsa hafifleten teorilerle sahip oldugumuz bu gercegin acisini azaltmaya calisiyoruz.. tekrar bedenlenip hayata gelmeye ya da tanrinin, yaraticinin cennet diye adlandirdigimiz enerji boyutunda kalmayi hayal ediyoruz. Lakin bunun boyle oldugunun net kaniti hic birsekilde yok. Yani ölumden sonra bize ya da sevdiklerimize ne olacagini kimse bilmiyor. Varsayimlardan, hayallerden, teorilerden ote gidemiyoruz..sadece umuyoruz. Boyle durumlarda hersey bos geliyor. Aslinda var miyiz ki yok olmaktan korkuyoruz diye bakamiyorum malesef suan ki algim ona el vermiyor. Yanitiniz icin cok tesekkur ederim

YANIT

Bir eleştiri ile başlayayım: Sorunuzu okurken benim beynime NE doldu. Sorunuzda kullandığınız sözcükler ve sorunuzu yansıtırken onları kullanma biçimleriniz beyin elektriğinizin yapısını açıkça ortaya koymakta. Biz, yanıtı okuyacak diğer kişileri benzer olumsuz etkilerden korumak adına, ilk kez bir mesajdan bazı bölümleri çıkarttık.

Sakın bu eleştirimi küçümseme, öfkelenme gibi hislerle yaptığımı sanmayın; şu anda hissettiklerim sizin adınıza gerçek bir hüzün. Bu güzel yaşam ve daha ötesini, sağdan soldan duyulan/okunan korkunç sözlere kanıp hatalı algılamak ne acı bir şey. Beyniniz bu EM dalga boyunda iken, bir melek gelip sizi hz. Muhammet gibi diğer aleme götürüp getirse, biliyorum ki “yaşadıkların bir düştü” deyip gördüklerinize yine inanmayacaksınız; çünkü sorun bilgilerin gerçek olup olmaması ile değil, beyin elektriğiniz yüzünden SADECE sizi üzecek şeyleri aklınızda tutmaya programlanmış olmanızdır. Bu yüzden sözlerimin sizi etkilemeyeceğini düşünmeden edemiyorum. Yine de madem ki bir soru sordunuz, sizi yanıtsız bırakmayayım ve bildiklerimi aktarayım.

Önce elimdeki kanıt olarak sunabileceğim veriden başlayım, sonra cümleleriniz üzerinde konuşalım.

İnsanoğlunun yanıt aradığı belki de en temel soru olan Yaratılış ve Ölüm Ötesi hakkında üç ayrı ve birbirine zıt yönlü diyebileceğim kaynaktan bilgi almaktayız:

İman ortamı (dinler),
Mitolojiler,
Kuantum mekaniği.

Ve işte kanıt: Bu üç disiplinin/sistemin/yapının ÜÇÜ DE aynı hikayeyi yinelemekte, yani aynı bilgileri vermektedir.

Bence bundan büyük kanıt yoktur.

Birbirinden binlerce kilometre uzaklıkta ve birbirinden çok farklı yapıda olan İlk Çağ uygarlıklarının/kültürlerinin pek çoğunun yaratılış mitleri tıpatıp denecek kadar benzerdir; bunlar da Big Bang ve burada dile getirmek istemediğim (uzun ve sıkıcı gelebilir) evren hakkındaki teorilere paraleldir. Söz ettiğim mitolojilerin ölüm ötesi ve cennet betimlemeleri ise Müslümanlığınki ile çok, ama çok benzerdir.

Bence bizim sözlerimize inanmanız için bu veriler yeterlidir.

“hayatin bombos gelmesi ve olecegimiz gercegi.”
Ölüm, yani yok olma korkusu ile hayatın bomboş gelmesi farklı nedenlere dayalıdırlar. Yok olma korkusu bir anlamda anlaşılabilir belki, bunu gidermek adına sizin bir enerji olduğunuzu ve enerjinin sadece biçim değiştirdiğinin, yok olmadığının kanıtlandığını anımsayın.

Hemen iki not düşeyim:

  • Parçacık fizikçileri -en son nokta, yani tek bir piksel sanılan- standart Elementer Parçacıkların da altında strings adlı “dans eden” (sözcük bana ait değil) ENERJİ iplikçikleri, ya da farklı bir sözcükle "sicimler" buldular.
  • Dikkatli öğrencilerim “Hani kuantum ortamında her şey yoktan var oluyordu?” diye açığımı yakalamaya uğraşmasınlar :) LHD de yoktan var olan parçacıklardır, enerji değil.)
Hayatın bomboş gelmesi ise beyin elektriğindeki negativitenin üst seviyelerde olduğunun kanıtıdır. Üzülerek söylemem gerekir ki bunu aşmaya çalışmazsanız zaten yer etmiş ve kendi kendini yenilemekte olan pathway başınıza dert açacak olabilir.

Hayır! Kesinlikle bu yolağı yok etme gücünüzün olmadığına inanmıyorum! CANI İSTEYEN YOLAĞI SİLER! Kabul, biraz zorlamak gereklidir; ama sonunda başarı kesindir. Elektriğin değiştirilememesinin nedeni inançsızlık ve tembelliktir. Bu sözümde en küçük bir hor görme yoktur. Bu kelimeler gerçeğin basitçe dile getirilmesidir. Bizim Uzaylı Örümcek sözünü belki biliyorsunuz: Şu anda odanıza bir uzaylı örümcek girse, bir anda daha önce koşmadığınız hızda koşarak kaçmaya başlarsınız. Bu yapı, zor durumlar için bir köşede tutulan bir şey değildir. Canınız her istediğinde aktive edilebilir, insanoğlunun isteğini gerçekleştirecek gücü vardır. Bu yüzden hiçbir insana istemediği bir şeyi asla kabul ettiremezsiniz, zorlamadıkça yaptıramazsınız. İstek ve inanç her şeydir.

“ölümden sonrasina belki de defalarca degindiniz. Bir kez de benim icin yineler misiniz?”
Defalarca daha değinebilirim; hiç sorun değil. Bir kez daha anlatayım: Ölüm ötesi ASIL mekandır. MUTLAK OLARAK iyi ve güzeldir. Asıl sorun ölecek olmak (bu dünyadan ayrılacak olmak) değil, ölüm ötesinde kalamayacak olmakla ilgilidir! Bize göre cehennem; makrokozmostan daha olumsuz bir ortamda yeniden bedenlenmektir.

Bölünen evren teorisine göre öncel evren (cennet) ortadan ikiye bölünerek makrokozmos, madde evreni, yaratılmıştır. Bize göre sadece bir parçası kopmuştur; madde evreni de bu kopan (dalga fonksiyonundan, parçacık olarak çöken) parçadır. Yeniden (ölmeden) dalga fonksiyonuna geçilememe nedeni YAHVEH’in BÖLEREK yarattığı ışık hızıdır.

Sizin bir enerji olduğunuzdan söz ettim. Beyin elektriğinizle de ifade edilecek bu enerjinin (EM alanınızın fotonlarının) bir dalga boyu vardır. Bu frekans ile neresi ile senkronize olursanız, orası ile rezonans yapar, oraya çekilirsiniz. Bizler, genelde madde dünyası frekansları ile senkronize olacak yapı taşıdığımız için YENİDEN doğmakta, cennete gidememekte, Yaratıcı ile (ona imana eğilimli bir beyin yapınız varsa Allah, tanrı, Ana Tanrıça, Baba Tanrı, Buda vb.; felsefeye eğilimli beyin yapınız varsa the Unmoved Mover [Aristotle], Absolute Spirit [Hegel]; imana yatkın olmayan bir beyin yapınız varsa evren, kuantum uzay-zaman geometrisi, kuantum uzay-zamanına embed bir gerçeklik, Implicate Order [Bohm], Proto-Consciousness [Hameroff] vb. diyebilirsiniz) yeniden “tam” olamamakta, özgün yerinize dönememektesiniz. Sözün özü kurtuluş, bir vampir gibi yaşayıp durmak değil; PE celp ederek diğer aleme kapağı atmakla (yani orada kalıcı olmakla) ilgilidir. :) Zaten Müslümanlıkta “İyi kul olun” diye öğüt üstüne öğüt verilme nedeni buyrukçu bir varlığın emirlerine boyun eğdirmek değil, koptuğumuz parçaya (keyif dolu yuvamıza, ana merkeze) bir an önce döndürme çabasıdır.

“siz de dahil hepimizin inanmak istedigi, belki de kendimize iyi gelen, ölümün soguk yuzunu biraz da olsa hafifleten teorilerle sahip oldugumuz bu gercegin acisini azaltmaya calisiyoruz..”
Sizi bilmem, ama benim zerrece böyle (insanlara boş sözlerle teselli etmek benzeri) bir amacım yok, bu kadar yüce gönüllü biri hiç mi hiç değilim. Köşeli (esneklikten, sezgiden yoksun), mantık ve felsefe dolu, full ataerkil bir beynim vardır. Bu yüzden yıllarca majide başarı sağlayamamışımdır. Yani elimde ciddi kanıtlar olmayan hiçbir şeyi değil başkasına empoze etmek, beynime almam. Alamam. (Eğitimlerimizin bilim ağırlıklı olmasının, kendimizi okültist diye tanımlamaktan hoşlanmamamızın nedeni bir ölçüde kanıtı olmayan hiç bir şeye prim vermememizdendir.) Teori başlığı altında sunulan sözlerimizin tümü ciddi araştırmalara, farklı bilgi ortamlarının sentezine, yıllarca verilen emeğe dayalıdır.

“Ölümün soğuk yüzü” şeklindeki söz başınıza büyük bela açabilir; çünkü beyninizde bu radyasyon tipini yaratır (kullandığınız kelimelerinize dikkat edin). Böyle talihsiz ifadeler yerine -diyelim- “ölümün beni ürküten yanı” şeklinde sözcük öbekleri kullanmaya çalışın.

“Aslinda var miyiz ki yok olmaktan korkuyoruz diye bakamiyorum”
Şimdi “Aslında var mıyız ki” sözleri ile bizi yumuşak karnımızdan vurdunuz! :) Bu söz son derece ciddi bir teoriyi içeriyor ve bizim kuantum sayfasında hakkında yazılarım var. (Bu konuda bilgi edinmek için EVREN BİR İLLÜZYON MUDUR? adlı yazı dizimi okuyabilirsiniz. Bu gün birçok saygın bilim adamı sanal kodlar (yani elektrik parçaları, ya da The Thirteenth Floor filmindeki adı ile “üniteler”) olduğumuzdan söz etmekte. Ben de bu teoriye bir ölçüde inanmaktayım. (Benim bir şeye inanmamın, sizin açınızdan bir değer taşımayabileceğinin bilincinde olduğumu da belirteyim.) Ancak bu teori gerçekse Rich Terrile’ın dediği gibi bunda büyük bir “hikmet” olduğu da görülebilir ve kendisi bir bilim adamı olduğu (yani imana fazla yatkın olmadığı) halde bu teoride bir çeşit tanrısallık (ya da ruhaniyet) bulduğunu da söylemektedir… ki, ben de öyle düşünüyorum.

Yine de altını önemli çizeyim: Simülasyon teorisinin gerçek olması (yani evrenin bir bilgisayar simülasyon, bizlerin kod parçaları, mikrokozmosun bir üstün nitelikli bilgisayar programcısı tarafından yaratılması) bizi yaratan tanrılaşmış yapımızdan öte bir yaratıcı olmadığı ve dinsel ortamda yer alan sözlerin doğru olmadığı anlamına hiç mi hiç gelmez… çünkü yineleyeyim: Kuantum mekaniği (yani bilim), adım adım Kuran’da ve anaerkil paganizmde yer alan bazı sözlere tam da paralel (iyi ve bilinçli bir Yaratıcı olduğu benzeri) gerçekleri ortaya çıkartmaktadır.

"Dinsiz bilim adamları elde ettikleri bulgularla imana gelirken, gereksiz ve mesnetsiz düşüncelerle kendine eziyet etmek ne yazık…" şeklinde tumturaklı bir cümle kurarak ortamı biraz hafifleteyim.

Sizin beyin elektriğinizin nedeni önünüzdeki sorunların büyüklüğü ve/veya bunları fark etmiş olmanızla ilgisizidir. Sizin ve benzerlerinizin sorunu hayattan beklediklerini bulamamış olmaktır sadece. Bu tatminsizlik, birbirinden çok farklı konularda acı yaratır. Bu yüzden yapılması gereken beyindeki sorulara yanıt aramak DEĞİL, beyin yapısına paralel bir yaşam tarzı yaratmak adına biraz da zorlu bir bir Camel Trophy’ye (ya da Camel’ın sponsor olmadığı başka bir off-road yarışa ;-) ) katılmaya karar vermektir. Yarışta büyük ödülü alamasanız bile, o hay-huy içinde gereksiz sıkıntıların yok olup gideceklerine emin olun.

Son olarak doğrudan size değil, “ortaya” bir laf edeyim: Yaşam tarzını rafine etmek adına yola çıkanların karşılaşacakları zorluklar, bunlarla yüzleşmekten geri durdukları için “suyuna tirit tatsızlıkta, renksizlikte” hayatlara razı olan kişilerin kendi beyinlerinde yarattıkları cehennemin yanında eğlence parkı gibi kalmaktadır bence…

Sıkıntılarınızı bana açtığınız için size teşekkür ediyor ve sizi dansa davet ediyorum. “Dans lafı da nereden çıktı?” diyorsunuz? Yanıtımın başında String Theory’den söz ettim ya… Sizin (hepimizin) özünüz dans eden enerji! Gerçeğinize katılın… ve yaşamaya başlayın. :)

[Soruyla ilgisiz, dansla ilgili bir uzuuuuuun dipnot:

Hala değerleri anlaşılamayan Kara Delik’lerden bas ritmleri geldiğini, onların birbiri ile birleşmeden önce “dans ettiklerini” (bu benzetme bilim adamlarına ait) biliyor muydunuz? Bas ritmleri dediğim ise darbuka solo ile yayılan enerjidir. Darbuka soloyu duyan pek çok kişi neden kalçasını oynatmaya başlar sanıyorsunuz? Çünkü evrenin özünde -hissedince kalçamızı sallamamıza neden olan- dünya canlılarınca "cinsellik" şeklinde algılanan frekans vardır. Ve hemen yine ekleme: Gerçek (anaerkil/kutsal) cinsellik bir kişinin diğerinin üzerine abanıp kalça sallaması değil; iki kişinin birbirlerini aynı anda kalça sallamaya yöneltme çabasıdır. Bu çaba sonunda aslında kazanım muhteşem bir zevk değil, kısa süreliğine de olsa öncel evreni tatmaktır.

Ancak anılan sonuca ulaşmak birçoklarımız içn pek kolay bir şey değildir. Özveri ister, bilgi ister, yönlendiricilik yeteneği ister, öğretme kabiliyeti ister, ister-babam-ister. Sonucu -genelde erkeğin tek taraflı- rahatlaması ile ilgisiz bir “tam” olma dansıdır bu. Figürleri bir öğrenip bunlarda agiliyet kazanınca tadına doyumsuzdur, basbayağı “cennete kısa tatil”dir… ama öğrenmek gerçekten hop diye becerilebilecek bir şey de hiç değildir. Bu yüzden cinselliği “hıh, dünyasal ayıp bişii” diye küçümsemek saçmalığın dik alasıdır. Yerine hemen dans ayakkabıları alıp, bir kursa yazılmak, işin gerçeğini öğrenmek adına ter dökmeye başlamak gerekir. İyi haber odur ki, süreçte dökülen ter (ya da diğer bodily products ;) ), hayatın diğer alanlarında dökülen terden kat-be-kat eğlencelidir. :D

Bizi gözleyen bi takım pek kutsal alanlar hal ve gidişimize bakar, dans etmeye isteksizsek, yani dans etmenin batıni manâsını anlayamamışsak, “yok lan, bundan bi halt olmasss” diyerek kaderiizi kapatı-kapatı verirler ve bizleri o “şahane şekilde çalkalayan minili hatun”, ya da “yan bakışı, sigara yakışı yakan hunk” ile yollarımızın kesişmemesi için varoş mahallere yönlendirecek sahte yol tabelaları koyarlar. Ama ayağımızı burka-burka da olsa şevk ve iştiyak ile kıvırtmaya hevesimizi görürlerse hemen “tamam koçum/yavrum, hayat senin” diyerek bize bir level atlatırlar, dans pistinin ortasına atıverirler.

Yani kişi uyum yapmaya gönülden istekli ise eş de bulur, partner de; karı ya da koca da, fuck buddy’de… her ne istiyorsa, karşısına o çıkar, tangoya onunla başlar.

Amma dağıttım lafı yahu, ama ölüm-mölüm sorusundan sonra gerekliydi bence! Toparlayayım: Bu yüzden herkesi -ölümü-mölümü düşünmeyi bırakıp- dansa, kalça sallamaya ve partnerinin kalçasını kendi ile senkronize sallatmayı öğrenmeye davet ediyoruz.]


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -