722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

REENKARNASYON, ÖLÜM ÖTESİ ve RÜYALAR

SORULAR ANA SAYFA | TÜM REENKARNASYON, ÖLÜM ÖTESİ ve RÜYALAR SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

Geçmiş yaşamdaki kimlik ve bu yaşamda nasıl davranılması gerektiği hakkında
-astroloji bazında- bilgi almak için Ay Düğümleri adlı yazı dizisine başvurabilirsiniz.

1 Ocak 2021
Annesini Kaybeden Deist (Kayıp Sonrası Yapılacaklar)

Merhabalar;

Islam hakkindaki fikirleriniz ve açik yürekliliginiz beni bu soruyu sormaya iletti. Ibadetlerimi yapmaya çabalayan bir insanken Kuran'in Türkçe mealini okuyaral dinden yavas yavas tümden uzaklastim. Bir yaratici ya da yaratici bir gücün olduguna inaniyorum fakat benim aklimdaki yaraticiyla Kuran'da geçen öfke dolu cezalandiran tanri bir degil. Zeyd / Zeynep olayi ve Ebu Leheb'le ilgili ayetler özellikle kopusumu hizlandirdi. Babam ilahiyat mezunu. Ailem muhafazakar. Özellikle annem üzülmesin diye dilimin ucuna kadar gelse de bir kafir oldugumu söyleyemedim. (Babamla hiçbir zaman iliskimiz öyle sicak degildi. Depresyon ve benzeri sikintilarimin çogunda kendisini affedememek var. Belki bir gün size anlatir ve fikrinizi alirim ama yaram oldugundan mi bilmem anlatma konusunda problem yasiyorum.)

Esas konuya geleyim. Annemi geçtigimiz hafta ani bir sekilde kaybettik. Oturdugu koltukta televizyon izlerken gülümseyerek bu dünyaya veda etti. Ibadetlerini aksatmayan inançli ve çok iyi bir kadindi. Kalp kirmaktan kaçinir, sevap için degil içinden geldigi için iyilik yapar, abdestsiz yere bile basmazdi. Kolumuz kanadimiz kirildi resmen vefatiyla. Bu denli inançli oldugu için onun inanci dogrultusunda dua ediyor, ruhuna Yasin okuyor ve adina hayir yapmaya çalisiyorum. Fakat acaba yanlis mi yapiyorum dogru mu onun tereddütündeyim. Adina fidan dikmek, mezarina kuslar için susuk yaptirmak ve benzer fikirlerimiz de var elbette. Mevlüttü okumaydi vs. onlari da yapiyoruz. Fakat ruhuna azap çektirme korkum da var.

Lütfen bir yol gösterin, bir fikir verin. Hayatimda bana ve kardesime en fazla deger veren insani kaybettim. Onu mutlu etmek, huzurlu kilmak için yapabilecegim bir sey var mi?

Sorumu bir an evvel yanitlamanizi diliyorum. Simdiden tesekkür ediyorum.

YANIT

Yanıtımı kendi inancım olan paganizm temelinde değil; 722 sistemi bilgilerini paylaşarak ve de ülkemizde yaygın şekilde benimsenen din olan Müslümanlık dinine göndermeler yaparak vermek istiyorum. Ancak İslam bilgini olmadığımın, hata yapma imkanımın varlığının gözden kaçmamasını rica ederek başlayayım.

Yaşlı olduğum ve birçok sevdiğimi diğer aleme yolcu ettiğim için kaybınızın acısını yüreğimde hissediyorum. Başa çıkmakta zorlandığımız acılarla karşılaşınca sık sık birbirimize yinelediğimiz, kaynağı bir öğrencim olan özlü sözümüzü söylememe izin verin: “Tabi ki geçecek…” Hemen kendimden ekleme yapayım: Ne kadar az düşünürseniz, o kadar kolay geçecek.

“Onu mutlu etmek, huzurlu kilmak için yapabilecegim bir sey var mi?”
Evet var… Ancak işe biraz başından başlayalım.

Şu anda yitirdiğiniz sevdiğiniz ile -henüz diğer alemde yeni doğmuş bir bebek olduğu için- (bu durum dünyaya yeni gelmiş bebekler için de geçerlidir) alanlarınız arası bağlantı yoğundur.

Bu gerçeği biraz daha detaylı ifade edeyim: Sizin EM alanınızdaki (yani beyninizdeki nöron çakmaları ile oluşan elektriğin meydana getirdiği EM alan) ile anneniz hanımefendinin “dalga fonksiyonu” olarak nitelediğimiz alanı (ruhu) arasında etkileşim (özellikle sizin de dalga fonksiyonuna geçtiğiniz uyku sürecinde) öncekinden güçlüdür. Çünkü arada kopukluk yaratan dünyasal bilinç tek yandan sıfırlanmıştır. Bu yüzden sizde oluşacak tüm olumsuz duygular (bu duygular “yas tutmak” adına görece doğru bir tavır ile üretilmiş olsa bile) diğer alemdeki kişiyi olumsuz etkileyecek, dinsel söylem ile “ruhunu muazzep edecek”, onun için hissettiğiniz acılarınız yeni gelişen senkronizasyonda onun alanını örseleyecektir. Bu durumu ebeveynlerin çocuklarını yeni başladıkları ilk öğretim 1. sınıfa ağlayarak yollamalarına benzetebiliriz.

Yas tutmanın kaynağı Hıristiyanlık ve Yahudiliktir.

Müslümanlıkta yas tutmaya hiç sıcak bakılmaz. Süresi sadece üç gündür.

Hz. Muhammet’in yitirdiği yakınlarının cenazelerinde gözleri yaşarınca “Sen de mi ağlıyorsun?” diye eleştirenlere “Bunlar acı değil, şefkat gözyaşlarıdır” diye yanıt vermiş ve şöyle demiştir: “Cenazede ağlamak kalpten gelirse Allah’ın rahmetinin eseridir. Dil bağırır, el yaka-paça yırtarsa bu da şeytandandır.” Cenaze ortamında gözyaşları olağandır, ancak yapılması gereken, giderek bu beyin alanını dağıtmaya çalışmaktır… bu zor geliyorsa, yapılma nedeninin diğer aleme geçen kişiye acı vermemek olduğu anımsanmalıdır.

“Hayatimda bana ve kardesime en fazla deger veren insani kaybettim. Onu mutlu etmek, huzurlu kilmak için yapabilecegim bir sey var mi?”
Bu bilgiler ışığında yapmanız gereken ilk şeyin onunla -rahat bir kalp ile- konuşmak, içinizden geliyorsa, size acı vermeyecekse, yaşanmış güzel anları yadetmek, geçmiş komik olaylara gülümsemek, acılara boğulmadan, hatta hafif bir ruh hali ile ona olan sevginizi ifade etmektir. Bu basit formüllerin gerisinde tek şey vardır: SİZİN beyin elektriğinizin bizlerin “rahat” olarak adlandırdığımız süreduruma geçmesi… İkincil olarak gündelik yaşamınızı (ilk üç gün sonrasında) KESİNLİKLE aksatmamanızı, olağan rutine geçince mümkün olduğunca yitirdiklerinizi düşünmemenizi, sonra dinlenme sürecinizde -eğer size acı vermeyecekse- yeniden güzel, şen, umut veren, sevgi dolu kontaklara geçmenizi ve bunu bir aydan fazla sürdürmemenizi öneririm.

Buraya dek “onu rahatlatma ve hatta keyiflendirme konuşmaları” şeklinde niteleyebileceğimiz süreç “asıl yapmanız gerekenler” başlığında toplanabilirler.

Bir kez daha yinelemem izin verin: Amaç, kendi beyin elektriğinizdeki -dinsel açıdan “şeytani” denilebilecek- bize göre NE celp edecek tüm duyguları sıfırlamaktır; çünkü yukarıda söylediğim gibi -makrodaki bilinç fark etmese de- ölüm sonrası yoğunlaşan kontak, tüm olumlu olduğu kadar tüm olumsuz duyguları farklı bir yolculuktaki alana (ruha) aktarmaktadır.

Olumsuz duyguları Acı/Korku/Öfke şeklinde üç başlıkta topluyoruz.

Bunların alt duygularını lütfen dikkatle izleyin ve kaçının.

Acı: Elem, keder, hüzün, kasvet.
Korku: Tedirginlik, huzursuzluk, endişe, tasa, kaygı.
Öfke: Gerginlik, kızgınlık, öfke, hırs, hınç, kin.

Acınızı yenemiyorsanız makro yaşamınız sonrasında onunla -eğer istiyorsanız- kesinlikle yeniden, hem de zamansızlık ortamında birlikte olacağınızı, ayrılığın (otuz-kırk sene sürse bile) aslında çok kısa olduğunu anımsayın.

Ayrıca Müslümanlıkta Ahiret günü, kesin birleşme günü olarak tanımlanır. Kehf 47-48 ve Müminun 15’de “Buluşma” olarak adlandırılır. Ölüm ötesinde uzay-zaman yapısı (yani bildiğimiz zaman kavramı) olmadığı için bir anlamda, arzulanan (sempatizasyon yasası gereği senkronizasyon içinde olunan) “ruhlarla” çok kısa süre sonra birlikte olacağınız düşünülebilir.

Diğer alemdeki kişiler için “sevap işlemek” şeklinde nitelenecek davranışları da kendi ve annenizin ortak zevklerinden belirleyin. Birlikte olduğunuzu ve çok keyif alarak (özellikle annenizin sevdiği/inandığı konulara biraz daha ağırlık vererek) bir şeyler yapacağınızı düşünün. Uygulamayı böyle belirleyin. Tespit ettiğiniz uygulamayı realize etme sürecinizdeki beyin elektriğiniz ve uygulamadan mutlu olacak canlıların PElerinin diğer alemdeki kişiye ulaşacağı hakkındaki İNANCINIZ, diğer alemdeki kişinin alanını pozitive edecektir. Eylemin içeriğinden çok, annenizin karakterine uygun olması ve sizin bilinciniz tarafından olumlu şeklinde kabul görmesi önemlidir.

“Adina fidan dikmek, mezarina kuslar için susuk yaptirmak ve benzer fikirlerimiz de var elbette. Mevlüttü okumaydi vs.”
Hepsi de çok güzel şeyler. Ancak bu eylemlerin annenizin alanını rahatlatması için uygulama sırasında sizin de keyif almanızın, bir ölçüde de olsa mutlu olmanızın, en azından strese girmemenizin, eylemlerin annenizin sevdiği, benimseyebileceği, onaylayabileceği şeyler olmasının önemini unutmayın.

“onun inanci dogrultusunda dua ediyor, ruhuna Yasin okuyor ve adina hayir yapmaya çalisiyorum.”
Çok güzel… Ama dediğim gibi uygulama sırasında strese girmemeniz daha önemli.

Şimdi konudan uzaklaşalım, havayı hafifleştirelim ve sorunuzdaki farklı alanlara atlayalım:

“Ibadetlerimi yapmaya çabalayan bir insanken Kuran'in Türkçe mealini okuyaral dinden yavas yavas tümden uzaklastim. Bir yaratici ya da yaratici bir gücün olduguna inaniyorum fakat benim aklimdaki yaraticiyla Kuran'da geçen öfke dolu cezalandiran tanri bir degil.”
Hatalı olabiliriz, ancak bizim araştırmalarımıza göre Yaratcının (sizlere göre Allah’ın, bize göre Ana Alan’ın, paganizme göre Ana tanrıça ve Baba tanrı’nın) engin iyiliği ile çelişen ve Kuran-ı Kerim’den IŞİD gibi bir örgütün çıkmasına neden olan sözler Tevrat’tan sızıntıdır.

Bu nasıl olmuştur bilemiyoruz. Ancak bana sorarsanız vahiy sırasında ayetler dayanıksız materyaller üzerine yazılmış, hz. peygamberin ölümünden çok sonra (onun isteği olmadan) toplanmaya kalkılmış olduğu için zedelenmiş ve okunamayan sözler, aşırı iyi niyet ile çevrede yaygın olan pagan ve Yahudilik bilgileri ile, belki de fark etmeden, onarmak adına metne eklenmiştir. O devirlerde ayetleri ezbere bilen hafızların kalmadığı (yani orijinal içeriğe ulaşımın mümkün olmadığı) birçok kaynakta yazmaktadır.

Müslümanlık; peygamberinin “3 günden fazla küs kalmak helal değildir; kim dargın olduğu kişiye önce selam verirse en hayırlı odur” dediği bir dindir. Bu içerikten “kılıç ayeti” denilen “nerede bulursanız öldürün” emrinin çıkacağı bana mantıklı gelmiyor. Unutulmaması gereken Fatır 43, Feth 23, Enam 115, Ahzab 62’de Allah’ın sözlerinde hiçbir zaman çelişki olmayacağının vurgulanmış olmasıdır.

Önemli olan Kuran’ın sizin kalbinizdeki iyiliği tetiklemesidir. Size uygun olmayan, beyninizde NE yaratan bölümleri atlayın gitsin; neden büyütüyorsunuz? İçerikte çok güzel yerler var… Onları işaretleyin ve okumayı sürdürün. “Valla olmuyor, gözüm takılıyor, sinir içinde kalıyorum” mu diyorsunuz? Tamam… Yine büyütmeyin. O zaman hadislere yönelin… Aramızda kalsın, sıkışınca arada biz de göz atıp “feyz alıyor”, yani çokluk hadisleri rehber şeklinde kullanıyoruz.

Hayatı kasmayın. Sizi pozitive edecek her şeyi yapın… diğerlerinin yorumlarına saygısız olmadan, küçümsemeden (onlar da iyi bir iş yaptıklarına inanıyorlar) hoşa gitmeyenlere yan çiziverin. ;-)

Çok sevdiğim iki ayeti yeniden aktarayım ve Allah ile aranızda anlık bir yoğun kontak kurmaya çalışayım:

Kaf 29 “Ben asla kullarıma zulmetmem.”

Mâide 54 “O (Allah) onları sever, onlar da O’nu.”

“dilimin ucuna kadar gelse de bir kafir oldugumu söyleyemedim.”
“Kafir” gibi havalı sözleri hemen unutun ve kelime haznenizden çıkartın değerli kardeşim. Kendinize küfür etmeyin.

Cümlemizi onararak, beyin elektriğimizi yenileyelim: “Söylemeyi bazen gerçekten çok istesem de, bir dolu neden yüzünden babamla aynı görüşte olmadığımı, onun inandıklarına hiç de inanmadığımı söyleyemedim. :)” Cümle sonundaki smiley çok önemli bir görev üstlenmiştir; sözleri anlayış, hoşgörü ile -biraz abartalım- “Üf, bazen de babama dayanmak zor olur, ama yine de severim onu. Ne yaparsın, idare edecezzz” hissi ile söylediğinizi anlatmaktadır.

Diğer yandan şöyle düşünün: Neden söylemek zorunda olacaksınız ki? Herşeyi -en yakınına bile- söyleme gerekliliği diye bir şey yoktur. Davranışlarınız hakkında kararları: "Beni rahatlatıyor mu?" ve "Diğerlerinde spesifik bir zarar yaratıyor mu?" filtresinden geçirin sadece.

“Babamla hiçbir zaman iliskimiz öyle sicak degildi.”
Çok olağan. Ebeveynleri çok sevmek kadar, hiç sevmemek de son derece normaldir. Sevgiyi zorla var etmeye çalışmak NE yaratır. Aslında salt mantık açısından bakınca sevmek değil, sevmemek mantıklıdır; çünkü kimse kendine ne yapması gerektiğini sürekli deklare eden birini kolayca sevemez. Ayrıca iyi niyetle de olsa deklare edilen sözlerin aslında kimi zaman ataerkil kültür tabanlı olmaları nedeni ile zararlı içerikte olduğu (en azından kişiye yaramayacağı) genç tarafından (ataerkil baskı ile bütünü ile kafaya alınmamış bilinç tarafından) sezilir.

Sevgi olarak nitelenen duygu birçok kişide çocuklukta yaşanan “mecburi sığınma” döneminden arta kalmış hislerdir. Ayrıca aradaki kaçınılmaz kuşak farkı, uzlaşmaya hep handikaptır. Bu makro yasalarını doğal kabul edin, büyütmeyin, üzerinde düşünmeyin. Çok bunalırsanız, size ters gelen ve sizi boğan davranışlarına rağmen (siz anlayamayacak, kabul edemeyecek olsanız da) sizi -sizin onları sevebileceğinizden- misli ile sevdiklerini, bunun da bir makro yasası olduğunu- anımsayın. Kimse ebeveyn oldu diye “Adam Kadmon” olmuyor. Bir ebeveyn ağır saçmalasa da, hala iyi niyet ve yoğun bir sevgi duygusu dolu; hatta belli etmese de sizden çok daha acı çekiyor olabilir. Zaten hata yapan, acı çekendir. Mutlu iken iyi olmak kolaydır.

“Depresyon ve benzeri sikintilarimin çogunda kendisini affedememek var.”
Bu sitede “depresyondayım” diyene elli kez “Sevgili Janus” yazma cezası var. :D Şaka bir yana, çok da güzel müşahede ettiğinizi gibi sıkıntıların nedeni babanız değil, onun davranışlarını yorumlama nedeninizdir; çünkü hissettiklerimiz yaşantımızdaki olayların sonucu değil, olayları açıklama biçimimizdir. Hiçbir şey sizin verdiğiniz dışında bir anlama sahip değildir.

“Belki bir gün size anlatir ve fikrinizi alirim ama yaram oldugundan mi bilmem anlatma konusunda problem yasiyorum.”
Anlatmayın. Hatta düşünmeyin! Kişi kurcalayıp durmazsa (sağa-sola dert yanmaz, fikir almak maskesi ile hayat hikayesi anlatmaz, “hataları yinelememek adına davranış kalıplarını irdelemek” adı altında yara deşmezse :D ) acı verici alanlar zamanla kolayca dağılırlar. Yaraları kaşımak çok kötü bir şeydir. ;-) Yine da anlatmak isterseniz buradayım.

[“İşkembe-i kübradan salladı, yaşadığımı ben biliyorum, klavyede tıkır-tıkır laf ebeliği yapmak kolay” diyenler için dipnot: Beni, çok lüks bir caddedeki trafiği tıkamacasına, uzun TV kablosu ile döven bir babam vardı. (Bu konuya “Yaşam Öyküm, Roman Şeklinde” adlı romanımın 7. bölümünde değindim. Kimlikler süsleme olsa da, olay tamamen gerçektir. Romanın son bölümünde kimin, kim olduğunu ve olayların gerçeklik ölçütünü detaylı anlatıyorum.) Uzunca bir süre düşman kaldığım biri… Size aktardığım düşüncelerle (bunlar benim icadım değil, içine girdiğim anaerkil ezoterizm eğitiminde edindiğim bilgilerdir) yıllar sonra babamla can dost olduk. Onlarca maceraya imza attık. “Karı-kız kovaladık”. (Hanımefendiler; lütfen bu sözcüğümü bağışlayın, babamla yaşadığımız süreçte içinde olduğumuz ruh durumunu aktarmak için kullanmak zorunda kaldım. Erkekler kadınları küçümsemek DEĞİL, kendilerini büyümsemek için böyle konuşurlar.) İki ayrılmaz parçaya dönüştük. Bana “Seninleyken hep amcanla yaşıyorum sanıyorum” derdi. Yani lafta değil, karşılıklı olarak sevdik birbirimiz. Tek sorun, benden misli ile yakışıklı olmasıydı. :) Yaşına rağmen “daha çekici olan" hep kendisine akardı. :))))) Cenazesinde biraz geçmişte kalmış olsa da, hala popüler sayılan bir mankeni, yüzünü örtmüş şekilde görmüştüm.

Biri Bülent (Bülent Kısa), hayatta sadece iki arkadaşım oldu; ikisi de diğer alemdeler. Gökten bir melek inse ve “Birini dirilteceğim, kimi dirilteyim?” dese, “onları değil, babamı dirilt” derim. :) O kadar sevdim onu… O kadar özlüyorum.

Hatalı yakınlara ikinci şansı vermek çok rantabl bir iş; güzel kazanımlara gebe olabiliyor.

Deneyin derim. ;-) ]

"Islam hakkindaki fikirleriniz ve açik yürekliliginiz"
Ne kadar mutlu edici bir cümle bu! Kalbî teşekkürler... Mest ettiniz beni. Müslümanlık hakkında yazarken hata yapıp, kalpleri inciteceğim diye kaygı içine oluyorum. Sağ olun, var olun.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -