YANIT
Sorunuzda çok fazla soru var; hepsine ortak yanıt vermek için teoriyi en ince ayrıntısına dek anlatmak gerek. İşleri kolaylaştırmak adına yine cümleler üzerinde konuşalım.
“insanlarin çogu ölümden korkarlar, ölümden sonrasini bilmezler”
İnsan beyni bilmediğinden korkar. Ne yazık ki ölüm sonrasını da bilemiyor, eğer kafamıza takarsak biraz ürküyoruz. Ancak 1920 gibi –insanlık tarihi baz alınırsa “saniye öncesi” diyebileceğimiz bir tarihte, ama dev adımlarla- ortaya çıkmaya başlayan bilimsel bulgularla ölüm ötesinde bizi nelerin beklediği ve/veya orasının nasıl bir yer olduğu hakkında somut teoriler üretmek de –bize göre- mümkündür. Yapılması gereken tek şey, bilisel verilere ulaşmak ve bunları az da olsa ezoterik gözlükle incelemektir.
“sizce ölüm sonrasi reenkarnasyon var midir, herkes reenkarne mi olur?”
Re-enkarnasyon (yeniden enkarne olmak) zaten ölüm sonrası değişmiş (pozitif değişikliğe uğramış) olmakla ilgilidir. Ölüm yoksa “enkarne olmak”tan değil, sadece “evrimselleşmekten” söz edilir. Değişim her zaman pozitif olmasa da, çoğunlukla ruh diğer aleme genelde gelişmiş (evrimselleşmiş) olarak geçer. Bu düşünceyi en kolay şekilde “yaşlılık olgunluğu” kavramı ile doğrulayabiliriz. Pop kültür sözlerinden “Seneler sadece armutları olgunlaştırır” değişi bütünü ile hatalıdır ve büyük olasılıkla çok genç kişiler tarafından yaratılmıştır. Elde edilen olgunluğu (kimlikteki pozitif değişimi) izleyebilmek adına yaşlanmak şarttır. :)
Yani evet; reenkarnasyon kaçınılması olanaksız bir fizik işleyiştir. Temelinde ruh denilen dalga fonksiyonu yanımızın yaşam adlı süreçte yüzleştiği olaylar karşısında verdiği tepki ve aldığı yanıtlar esasındaki farklılaşmaları vardır.
“semavi dinlerde anlatilan iskencelerle ve ateslerle dolu olan bir cehennem ve bir ödül yeri olan cennet var midir?”
Evet, tabi ki! Cennet; Yaratıcının (Allah, Tanrı, Ana Tanrıça, Baba Tanrı, Buda,
evren, kuantum uzay-zaman geometrisi, kuantum uzay-zamanına embed bir gerçeklik,
Implicate Order [Bohm], Kuantum evreninde gömülü Platonik değerler [Hameroff], Proto- Consciousness [Penrose] , her ne ad veriliyorsa) kendidir. Yani bütünü ile (insan beyin yapısının algılama kapasitesinin çok ötesinde) pozitif bir alandır. Ruh denilen yanımız ondan uzak kalmış (kopmuş) bir parçadır. Uzak kaldığında iyilik ve kötülüğün orta noktası olan, her ikisinin de seçme ŞANSININ/ÖZGÜRLÜĞÜNÜN bulunduğu makrokozmosta bedenlenir (çöker). Makro zaten uzak kalmış ruhların çökmesi ile var olmuş bir evrendir, bir yerdir. Cennete gitmek, yeniden kopulan yere (ana alana, önceki konuma, yuvaya vb.) dönmek anlamındadır.
Ölüm ötesine geçince ruh -son frekansı ne ise- oraya çekilir (orası ile senkronize olur.)
Yaşam süresinde ruh sürekli NE celbi ile öncekine göre dejenere olmuşsa o zaman ölüm ötesinde negatif alanlarla kontağa girecektir. Söz konusu oluşuma “cehenneme gitmek” denilebilir. Kişisel görüşüme göre azınlıkta kalan bir durumdur bu. Bence yüzleşilecek en kötü olasılık, ölüm öncesindekine benzer bir yaşama çekilmektir. Buna “bütünlemeye kalmak, ya da sınıfta kalmak” denilebilir.
“yoksa her insan kendi inandigini mi yasar, örnegin insan ölümden sonrasi için nasil bir alan ve yer düslüyorsa öyle bir yer mi yaratir kendine? ruhlara ve ölümden sonrasina da inanci olmayan biri sonsuza kadar yok olur mu?”
Hayır; bu görüşler bizim sisteme göre doğru değil. Ruhun parçacık (yani çökmüş) hali beyindir; dalga fonksiyonu yapısı ruhtur. Bu oluşumdaki bilincin evreni (gerçekliği) yaratma fonksiyonu (gücü) makrokozmos ile sınırlıdır; çünkü bu yapı (yani “ölçüm gerçekliği yaratır” kuantum kanunu) ancak makrokozmos adlı çevre kuralları muvacehesinde işler. Evren var etmek için ölçüm yapmak, ölçüm yapmak için bir beyine ya da duyu organına, hatta bir ölçüm aletine gerek vardır.
Ölüm ötesine bizler her ne kadar “derin kuantum alanı” desek de, burada entanglement benzeri birçok kuantum mekaniği kuralı aktif olsa da; burası birçok kuralın işlemediği, bilinmediği, henüz keşfedilmediği bir yerdir. Yani makrokozmosta bilinç yapınıza ve inancınıza göre kendi evreninizi yaratsanız da, ölüm ötesinde artık kuralı siz koyamazsınız.
“neden bilmiyorum ama astral seyahat konusu aklima geldi. örnegin astral çalisma yapmaktan korkan bir insanin(kötü seyler olacagini düsünür), astral çalisma yaptigi zaman da düsledigi gibi korkutucu alanla ve varliklarla karsilasmasi gibi.”
Bu sözler gerçeği yansıtıyor. Evet, astral yolculukta bilinçteki korkular, kişiye özel varlıklar yaratabilir. Bizim -bize dost- bedensiz varlıklarımız, ki, bunlara “cin” de diyebilirsiniz, aynı mantık ve kurallarla var edilir. Herkesin astralı da kendine özeldir; çünkü astral seyahati yapan beyniniz, yani çökmüş yanınızdır.
Bilinmelidir ki, bilinç aktifken, yani kişi makrodayken, örneğin uykuda (ya da bir ölçüde majikal çalışmalarda, derin meditasyonda, hatta yoğun dua sürecinde) dalga fonksiyounu yanını da yaşar, dalga fonksiyonuna geçer. Ancak astral yolculukta “silver cord” kavramı ile sembolize edildiği şekilde, makroya bağlıdır. Örneğin bizler çalışırken elimizdeki tespihi çekmekte olsak da, ondan koparız, artık alanlarla haşır-neşirizdir… oysa elimiz hala tespih çekmektedir. BİR YANIMIZ, ya da yarımız, dalga fonksiyonundadır. Bu yüzden (makro yasaları ile işleyen bir ortamda olduğumuz için) evreni yaratma erkine sahibizdir. Ölünce silver cord kopar, artık makro yasaları işlemez olur. Evreni inanca göre yaratma gücü sıfırlanır. Cennete ulaşmak yerine, farklı bir frekansla senkronize olacak dalgaboyumuz varsa, yeniden çöker, maddeleşir, kütle kazanır, bedenlenir, bedenimizdeki organ ve beynimizle evreni -çöktüğümüz ortam gerçekleri/yapısı çerçevesinde- var etmeye koyuluruz.
“sizin kendi bilginiz ve inanciniz dogrultusundaki yanitinizi merak ettim.”
Bu cümlenizden sonra önemli bir noktanın altını çizeyim. Tüm sözlerim 722 sistemi temelindeki teorileri içerir. Mutlak doğrulardır diye bir iddiamız yoktur. Sözlerimiz hakkında verdiğimiz güvence “Doğru olduğuna mutlak şekilde inandıklarımız” düşüncesi ile sınırlıdır. Bizim (araştırmalarla tespit edilmiş olsalar da) inandığımız her şeyin doğru olacağını düşünmek yanlıştır.
Reenkarnasyon konusunda çok soru geldiği için konu hakkında kapsamlı bir makale yazma kararım var. Bir süre sonra yayınlanacak.
(Editörün notu: Bu soru sitemize 16-09-2020 tarihinde ulaşmış; 22-09-2020 tarihinde yanıtlanmıştır. Janus’un sözünü ettiği makale artık yayındadır. “Reenkarnasyon ve Kuantum” adlı makaleyi baştan okuyun >> ya da makaleye topluca göz atın >>. Sorular sayfasında reenkarnasyon konulu soruların peş peşe yayınlanması rastlantıya dayalıdır. Sorular daima geliş sıralarına bağlı kalınarak yayınlanmaktadır.)
Çok kısa bir özet geçeyim:
*-*-*-*
Reenkarasyonu anlamak adına ETC, QM ve QED gibi teorilere
(kısaltmaların açılımları için fare ile "Sorular ana sayfa, sağ kolonda, DİKKAT başlığı altında yer alan YANITLARDA YER ALAN KISALTMALARIN AÇILIMLARI başlığına dokunun) az da olsa aşina olmak gerektir. İşin temeli ETC’a dayalıdır. Bu teoriye göre bilinç bir alandır; yani olağan şekilde -tıpkı diğer alanlar gibi- fizik tepkimeler verir. Bu fizik tepkimelerden en önemlisi senkronizasyon ve rezonanstır. ETC’dan yola çıkar; ruhun (bilincin) bir EM alan olduğuna, EM alanların bir frekansının bulunduğuna inanır ve benzer frekansların senkronize olacağını hatırlarsanız reenkarnasyonu çözmüş olursunuz. Ortada kendi kendine işleyen bir mekanizma vardır. Ortaçağ çıkışlı (ve orada çakılı kalmaya kararlı) okültizmin bellettiği (hatta spiritüalizm benzeri aşırı mistik) düşünceler ise kişiyi çıkmaza sokabilirler.
Makalede genişçe anlattığım gibi QED -basite indirgersek- madde ve madde ötesi etkileşimi anlatır. Feynman bu gerçekleri (evrenin işleyişini) şahane (ve de sempatik) şekillerle anlatıvermiştir. Bu yüzden ben derim ki, yakın gelecekte diğer alemdeki konumumuzu (nereye çekileceğimizi, neresi ile senkronize olacağımız ya da nerede çökeceğimizi ) bu şekillere bakarak belki de anlayacağız.
Abarttım tabi ki… ama yine de özde saklı bir gerçek de yok değil hani.
*-*-*-*
“bizimle bilgilerinizi paylastiginiz için çok tesekkürler.”
Teşekkür etme nezaketiniz ve düşüncelerimizi öğrenmek istediğiniz için bizden de size teşekkürler.