YANIT
["Artık sitede durmıycam işteee" diye tutturduğum süreçte sorular sayfasını atıl bırakınca e-posta belirtmiş kişilere yanıtları ulaştırılmış, ama sitede yayınlanmamış nice soru birikti. Sonunda "Dostlar, okurlar beni çağırıyor, o zaman tornistan" havasına girdik, yeniden buradayım ve "an bazında" sorular gelmeye başladı. :-) Ama bu –yanıtlamakta olduğum- soru için e-posta verilmemiş. Yani soran kişi yanıtı –sırada yayınlanacak çok soru olduğu için- çok geç alacak… Bunun için bi' kıyak yaptım, soruyu kafadan en başa aldım.
Arkadaşlar, yanıtınız için asırlarca beklemek istemiyorsanız allah aşkına e-mail verin. Emek verip yanıt döşeniyorum, sitede yayınlanmaya üç ay sonra sıra geliyor, o zamana dek kim öle, kim kala… Yani sorunun kıymet-i harbiyesi geçmiş ola… Yahu, e-mail satacak, spam yollayacak bir adama mı benziyorum? Alın uyduruk bir mail -Proton mail'i hararetle tavsiye ederim- sorunuzu sorarken verin e-mail'i, arada yanıt geldi mi diye kontrol çekersiniz.
Neden Proton mail? Çünkü bu adamlar dünyayı yöneten üç şirketten –bildiğim kadarı ile- değiller. Bana hep "Jan, sen inanmıyorsun ama dünyayı altı aile yönetiyor" derler ben de gülerim… Ama evet, dünyayı birileri önetiyorsa bence Microsoft, Google ve Apple olabilir. :D Uçkurumuz adamların elinde… (Huu… Üç şirket elemanları… Benim mesajlarla iyi eğleniyor musunuz? ;-) Neşeniz gırla olsun. :DD )
]
(Kısaltmaların açılımları için Sorular ana sayfa, sağ kolonda, DİKKAT başlığı altında yer alan YANITLARDA YER ALAN KISALTMALARIN AÇILIMLARI başlığına fare ile dokunun.)
Hemen biraz densizce bir laf ederek yanıta gireyim: "Eğer ETC ve QM teorileri varsa, reenkarnasyonunun olmaması mümkün değildir. Ama sorunuz aslında bu değil, bu soru cümlesi sadece başlık. O zaman sorunuzu yanıtlamaya başlayayım.
Soruyu tam anlayamadım, anladığım kadarı ile "ortaya karışık" birşeyler söyleyeyim. (Sorunuzu ne kadar etraflı ve geniş kapsamlı sorarsanız, bana o kadar ulaşacağınızı söylememe gerek yok.)
Öncelikle bozon nedir, ondan kısaca söz edeyim: Bozon, temel dört kuvvetin kuvvet taşıyıcısı parçacık. Mikrokozmosta kuvvetler etkin olabilmek adına, bir parçacık tarafından taşınmak zorundalar. Maddeyi yapan (kütle veren), çok kişi duymuştur sanırım, Higgs bozonu'dur. Siz sanırım "madde, bozon ve ayrılma" sözleri ile –yanlış anlamış olabilirim- bizim "Evrenin bölünmesi" teorisinden söz ediyorsunuz.
Bilmeyenler için açıklayayım: 722 teorisine göre Big Bang, farklı coğrafyalara (uygarlıklara) ait tüm mitolojilerde yer alan "bir alt tanrının yaratıcıya savaş açması, böylece oluşan kozmik savaş ve madde dünyasının galip negatif alt tanrı tarafından yapılması"dır. Biz bunu "bölünme" olarak niteliyoruz. Yani madde evreni, tanrısal mekan olan Cennet'ten bölünme, kopmadır.
Bu bilgilerden sonra Higgs bozonunun Tanrı Parçacığı değil, Cennet'ten kopan parçacığı maddeleştirip, pozitif ve negatif güçlerin savaş alanı olan makrokozmosu yapan Şeytan Parçacığı olduğu belki de düşünülebilir. Bizler, makroda bedenlenen (maddeleşen) canlılar, tam bu savaşın ortasında bedenlenecek frekansa sahip alanlarız. Alanlar ruhlarımız. Bu savaş (savaş sözcüğü çok abartılı bir tanımlama ve negativite içeriyor, bu yüzden "bu seçim şansı" diyeyim) ortamında yeniden Cennet'e dönecek seçimleri yapmaya, ya da yapmayı öğrenmeye çabalıyoruz. Bu duruma dinlerde "iyiliğe yönelme" deniyor. İyilik, özellikle gençler için, hiç de özendirici bir kavram değil. Mecburen baskıcı rol üstenmek zorunda kalmış öğütçü ebeveynlerin ve gençler için hiçbir karizmatik yanı olmayan din adamlarının işaret ettikleri bir yön. (İhtiyar olsam da gençliği unutacak kadar yaşlanamadık.;-) )
İşte bu çok hatalı yaklaşım, nice iyilik potansiyeli olan insanı (özellikle genci) imandan uzaklaştırıyor. Oysa iyiliğin doruğunun ne olduğu en başarılı şekilde Müslümanlıkta Kuran'da yer alan Cennet betimlemeleri ile anlatılmakta. İyilik keyfe, neşeye, şahane eşlere, güzel sekse, lükse, coşkuya, huzura, doyuma yönlendiren bir kavram… daha doğrusu, bu kavramların özü, çıkış noktası, kendi…
Bu bilgilerle diyoruz ki, ruhumuzun frekansı Cennet'te var olmaya uygun değilse, nereye uygunsa orada –kuantum mekaniği dili ile- "çöküyor", yani var olmaya (buna yaşamak diyoruz) başlıyor. Sizinki, benimki, pencereden bakınca gördüğümüz herkesinki makro denen ortamın Dünya adlı planetinde çökmeye uygun, burada bedenlenmişiz.
Artık bilime atlayalım ve Stapp'tan, von Neumann'a; Wigner'dan, Wheeler'a dek nice önde gelen ve deha olarak adlandırılan bilim adamının "maddeyi bilinç meydana getirir" teorisine geçelim: Burada yüzleştiğimiz olaylarla bilinç frekansını değiştirebilirsek (bilinç frekansı, beyin elektriğinin dalga boyu demek), bu değişikliği tanrısal (Cennet'e uygun, dinlere göre iyi, erdem denen kavramları benimseyecek) şekle çevirebilirsek, YAŞARKEN evrenimizi Cennet'e yaklaştırmaya imkanımız var. Bu sözlerin daha basit tanımı şu: Daha iyi bir insan olursak; daha keyifli, sorunsuz, doyum dolu, bereketli ve yukarda saydığım çekici niteliklerle dolu bir hayata atlamamız son derece olası. İyilik, despot bir tanrının "Ne diyosam o!" buyrukları gereği değil, makro adlı mekandan, şahane bir cümbüşe fıymak için tek yoldur.
Şimdi sorunuzdaki reenkarnasyon konusuna geleyim: Bu konuda –bence- açıklayıcı bir makalem var.
"Öf, iki laf öğreneceğim diye dört bölüm bilim mi okuyacağım?" diyorsanız (çok da haklı olabilirsiniz) son bölümü okuyun. Sayfaya girer bakar ve "Neee! Bu yazı nereden bakarsan en az iki Word.doc" deyip tabanları yağlamaya kalkarsanız, önceki sayfaya dönün ve mouse'unuzu 5. bölümün altındaki "Kısa özet için dokunun >>" yazısına dokundurun. Orada á la minut açıklama bulacaksınız.
Yazı aslında reenkarnasyonun ne olduğunu anlatsa da, yazılma amacı reenkarnasyonun bilimsel izahıdır. Ama durun, bu söz pek hadsiz oldu… çünkü bizler bilim adamı değil, araştırmacıyız. O zaman şöyle diyeyim: "Yazı; sağlam ezoterik bilgilerimizi, bir dolu bilimsel raporlara dayalı olarak yorumlamamız, böylece açıklamamız ve reenarnasyonu elden geldiğince bilim ortamı ile uzlaştırma çabamızdır."
Ve sorunuza –yani "oldukten sonra reenkarnasyon yok ise tanri ile bir mi olucagiz ?" şeklindeki
cümlenize- geleyim: Eğer reenkarnasyon olmasaydı, biz makroda olmazdık. Yani bölünmemiş olurduk. Yani-yani hala özgün yerimizde, Cennet'te tanrı ile birlikte, günümüzü gün ediyor olurduk. Bizim dertli makrodan bakınca "gününü gün etmek" olarak algılanan bu ortam aslında DOĞAL mekanımızdır. Bu güzel (mucize) şartlar OLAĞANDIR. Öyle güzel bir yerdir tanrının yanı. İnançsız kişiler için farklı dile getireyim: "Öyle güzel bir yerdir o inanılmaz pozitif frekanstaki özgün gerçeklik." (Bizler orada bilinçli bir var edicinin –tanrının- olduğuna inansak da, inançsızların oranın sadece –tanrısız- var olduğuna inanmalarında bizce bir sakınca yoktur. Ama orası vardır her şekilde.) Her bir hayat aslında yukarıda anlattığım kopma yüzünden ayrı düşülen "oraya" yeniden ulaşma çabasıdır. Ulaşılınca reenkarnasyon, yeniden bedenlenme de sona erer… çünkü ruhun (bize göre alanımızın) frekansı, artık farklı yerlerde çökmeyecek, bir daha kopmayacak, ayrı düşmeyecektir.
Şimdi sorunuzda yer almasa da (sormamış olsanız da), kendiliğimden bazı laflar edeyim:
Bana genellikle "Yaratıcı bir tanrı varsa, ondan bir şey koparan, koparabilen, (yani şeytan) ondan güçlü demektir" şeklinde sorular gelir. Bu sorulara ben –arkadaşlarımdan farklı- yanıt vermekte, açıklama getirmekteyim. Onlar Şeytan'ın bilinçli ve güçlü olduğuna inanırlar. Yaratıcı ile arasında reel (kıran kırana) bir çarpışma vardır.
Ben bu konuda kesinlikle onlarla aynı görüşte değilimdir. Onların düşünceleri bana aşırı romantik, hatta pabucu bırakıp kaçtığım okült adlı ortamın lalesi gibi gelir. ;-)
Bence makro bir illüzyondur… yani yoktur aslında. Bir yanılsamadır. Bizler sadece daldığımız uykuda kabus görmekteyiz.
Ama şurası önemlidir: Evet, bir negativite (insana yaramayan şey) vardır. Bence o arkadaşlarımın inandığı bilinçli varlık hiiiç mi hiç değildir. Sadece elektrik gibi –dokununca çarpan- bir frekanstır. Tanrının bir parçasıdır. Prize firkete sokmazsan yararlıdır da…
Biz makro üyeleri –nedenini henüz bulamadığım şekilde- ona dokunmuş ve çarpıldığımız için bu sıkıntılı uykuya dalmış alanlarız.
Reenkarnasyon ise sadece uyku sırasında daha iyi bir rüyaya atlama, ya da farklı bir söyleyişle, gerinerek harika bir güne uyanmadan önce gördüğümüz giderek güzelleşen rüyalar silsilesidir. Tanrı bizi sıklıkla "Hadi uyan artık" diye dürtmektedir de zaten… uykumuz hafifledikçe bu dürtmeleri daha yoğun hisseder, çokluk yeni rüyaya girmeden uyanıveririz.
Bu da benim teorimdir.
Kim haklıdır peki? Ben mi, arkadaşlarım mı?
Bence ben…
Onlara göre onlar…
Bu iş, her konuda böyle değil midir? Kim hem haksız olduğunu düşünüp, hem düşüncesine gönülden inanabilir ki? Herkes doğrunun kendi olduğunu düşünür.
Bu, yanıtı kesin olmayan soruya herkes kendi beyin elektriği yapısına göre, kendine iyi gelecek, kendini ikna edecek şekilde yanıt verecek, ya benim düşüncelerimi, ya arkadaşlarımın düşüncelerini seçecektir (ya da hepsini çöpe atıp farklı düşüncelere yönlecektir). Söz ettiğim üçüncü şıkta da bizlere göre hiç bir sakınca yoktur.
Tek bir hedef vardır, o da istemediğimiz şeyleri yaparak (ne yazık ki erdemleri bu kapsamda görmek mümkün) keyife… pardon, ağzımdan kaçtı, iyiliğe, yani Cennet'e ulaşmak…
Oraya varana dek geçilecek yol kişiye özeldir. Ve bizler deriz ki "İnsanlar rahat bırakılırlarsa kendilerine neyin iyi geleceğini saptayabilecek yetenekte canlılardır."
Rahat olun… Siz iş ki rahat olun. Size özel cevaplara yavaş-yavaş ulaşacaksınız.