YANIT
(Yanıtımda geçen kısaltmalar için Sorular ana sayfa, sağ üstte yer alan Dikkat başlığı altındaki açıklamalardan yardım alabilirsiniz.)
“Ben ve benim gibi olanlara önerebileceginiz bir seyler var mi?”
Alex Comfort, “Canını sıkmaya kararlı olanlar için yapılabilecek fazla bir şey yoktur” der. Buna inansam da, yine de gerçekler hakkındaki bilimsel teorileri aktaracak; bu somut verilerle beyninizdeki hatalı inançları silme konusunda KENDİ KENDİNİZE yardım etmenizi sağlamayı deneyeceğim.
1920de start alan Kuantum mekaniğinin ortaya çıkarttığı üzere evren, yani çevrenizde gerçek diye gördüğünüz her şey, gerçeklik, kişi tarafından, ölçüm ile yaratılmaktadır. (Bu gerçeği Einstein engellemek için elinden geleni yapmış, hatta kimi zaman kabalaşmıştır.) Halka yansımadığı için birçoklarımız tarafından saçmalık olarak görülebilecek bu durum deneysel ortamda (laboratuvar deneyleri ile) kanıtlanmıştır. Ancak olayın nasıl gerçekleştiği bilinememektedir henüz. Birçok saygın fizikçi çeşitli modeller öne sürmektedirler. Bu yorumlardan en sayın olanlarından biri (ki, yaratıcılarının bazıları Nobel ödüllü fizikçilerdir) gerçekliğin beyinde olagelen kuantum aktiviteleri ile meydana getirdiğini öne sürmektedir. Yani gerçekliği her kişi bilincinin (buna hayata bakış diyelim) yapısına göre yaratmakta ve öyle bir evrende yaşamaktadır.
Beyinde kader meydana gelebilir mi? Yani bilimce kanıtlanan “süperpozisyondaki kader olasılıkların birini seçme” işlemi beyin içinde, nöron ateşlenmeleri ile (daha doğrusu nöron ateşlemelerinin seçim şansı taşıması ile) meydana geliyor olabilir mi?
QM teorileri savunucuları fizikçilere göre (yineleyeyim, bazıları Nobel ödüllüdür) gerçeklik (yani çevrenizde yaşam diye algıladığınız her şey) zaten böyle meydana gelmektedir.
Şimdi olayı kısaca ve de kolaylaştırarak aktarayım. Daha detaylı anlatım için BEYİN ELEKTRİĞİNDEKİ BİLİNÇ adlı yazımı okuyabilirsiniz.
Ruh halini (ezoterizme göre NE ya da PE celbini) NTler (ya da NMler) meydana getirirler. Bu oluşum standart bilime göre deterministiktir ve algoritmaya dayalıdır. Oysa Amerikalı teorik fizikçi Matthew Fisher’in (et al). ortaya attığı teoriye göre bunlar süperpozisyonludur, yani çok kabaca “kader olasılıkları” taşımaktadırlar.
Bu durum ise şöyle oluşmaktadır:
NTlerin salgılanmasına neden olan ajanlar hücrenin (nöronların) dışında olan Ca iyonlarıdır. Ca, AP gelince hücreye girer ve NT salgısına neden olur.
Fisher ise fosfor ve Ca iyonları arasında bir bağ olduğunu ortaya çıkartmıştır. Bu çok buluş önemlidir; çünkü fosfor, kuantum özellikleri taşımaktadır!
Bu sözleri açalım:
Fosfor atomları hücrelerde her yerdedirler.
Fosfat iyonu hücre enerjisinin ana ünitesidir.
Fosfor çekirdeğinde ise kuantum özelliği olan spin bulunmaktadır. Bu özellik kuantum dolanıklığı (entanglement) yapmaktadır.
Dolanıklık, süperpozisyon durumudur.
Fosfor; Ca ile birleşerek Posner molekülü adlı oluşumu meydana getirmekte ve hücreye girmektedir.
Posner molekülü hücreye girince ateşlemede (nöron sinyalizasyonunda) belirleyici olmaktadır!
Yani böylece fosforun da katkısı ile sinyal dolanık SÜPERPOZİSYONLU olmaktadır.
Gerçekliğin oluşumu (yani dalga fonksiyonun çökmesi, ya da kaderin belirlenmesi) zaten süperpozisyondan bir olasılığın realizasyonudur. Madem ki sinyalde süperpozisyon vardır, o zaman farklı olasılıklar da var demektir.
Bu teori Fisher’a ait olsa da, beyindeki süperpozisyon ortamını savunan birçok bilim adamı vardır. Örneğin Ameriklalı matematik-fizikçi Stapp ve benzeri fizik dehaları DA (dahi) Ca iyonlarının beyinde söz konusu kuantum aktivitelerine (evren yaratmaya) neden olduğu hakkında raporlar yayınlamaktadırlar.
Fisher bu durumu “Düşüncenin süperpozisyonu” olarak adlandırmaktadır. Yani düşüncelerde kader olasılıkları vardır. İnançlar ise düşüncelere yön verdiğine göre, süperpozisyondaki gerçekliği (kaderi) yaratacak olan olasılık, inançların yönlendirmesi ile seçilecektir.
Sözün özü; bilinç de, kader de, inanç ile meydana gelir. Yani neye inanıyorsanız evreninizi ona göre yaratırsınız. Bu nedenle eğer depresyon diye bir hastalığa inanıyorsanız, artık sadece depresyon diye bir hastalığı değil, dahası, depresyonda olma ortamını kendi ellerinizle (beyninizle) yaratmışsınız demektir. Kuantum mekaniğinde yer alan TEŞHİS KOYMAK, GERÇEK KILMAKTIR sözünün nedenselliği budur.
Psikolojiyi geçin, soyut bir ortamdır. Bir makrokozmos ortamı disiplini olan tıpta bile adamın kendi kendini hasta ya da iyi ettiği artık kanıtlanmıştır; ki, bunun en çarpıcı örneği placebo effect’dir. Ayrıca MPD hastası (çift kimlikli kimseler) denilen insanların bedenleri aynı (tek) olsa da, birinin hasta, diğerinin sağlıklı olabildiği tespit edilmiştir. İlginç örneklerden birinde şeker hastası olan kimliğe geçiş ile şeker düzeyi yükselmekte, sağlıklı kişilik etkin olduğunda inmektedir.
İşin bir diğer önemli yanı daha vardır: Süperpozisyondan yapılan seçim, “söz konusu inancı (ya da düşünceyi) yineleme (sürekli düşünme)” ile kemikleşebilmektedir. Beyin, belli modellerde düşünmeye zorlanırsa -ki, inanç sadece budur- nöronlar bu yapıyı patternleştirirler; yani genelde bu biçimde çakmaya başlarlar. İnanç ile meydana gelen nöron çakması öyle güçlü bir sinyalleşmedir ki, birbirleri arasında bağ olmayan nöronlar bile mucizevi şekilde ortak sinyalleşme içine girerler (neural synchronity) ve bu yapı kalıplaşır. Artık süperpozisyondan yapılan olumsuz (ya da olumlu) seçim, temelleşmiştir.
İnsanlara sosyal medya, basın, edebiyat, dostlar/arkadaşlar, hatta aile vb. tarafından sürekli depresyon diye bir şeyin varlığı hakkında bilgi pompalanırsa, beyinde depresyon diye bir hastalığın varlığına inanç (ya da depresyondayım) yolağı (patikası) oluşur. Bu patika üzerinden çok geçilirse giderek asfalt kadar sertleşir. Kırılması (yok edilmesi) zorlaşır.
Yolağı yok etmenin yegane yolu üzerinden geçmemektir.
Beyinde, kişiye sıkıntı veren ruh hallerini meydana getiren NT çorbaları tabi ki vardır. Ama bunlar geçicidir. Oysa bunların her birine bir havalı ad takılırsa (çevrelerine sınırlar çizilerek belirlenirse) hepsi de hastalık olarak bir gerçeklik kazanırlar. Artık evreni nano saniyede var eden bilinç, yeni yapılandırmalar adına gücünü yitirmiş, önüne sürülen yapının yönetimine girmiştir. Böylece andığım tatsız çorbaları lavaboya döküp, lezzetli çorbalar yapmak olasılığı sıfırlanmıştır.
Majiye gelelim: Maji sadece bir koltuk değneğidir. Kimse maji DE yaparak bir köşede oturacağı ve keyif edeceği bir hayata sahip OLAMAZ. Keyif etmenin, o günlerin gelmesinin, YEGANE yolu kimliği değiştirmek, yani evrimselleşmektir. Ancak, evrimde daha kolay ilerlemek (kimliği değiştirmek) adına maji yapılabilir, bu da unutulmamalıdır. Evrimselleşmek için ise sorunlarla DOĞRU ŞEKİLDE BAŞA ÇIKMAYI ÖĞRENMEK şarttır. Maji, bu süreçte sırtı dayayabilecek bir dosttur; kaderi yeniden yaratabilecek bir tanrı değil. Maji, kader yaratıcısı insanın evrim safarisinde ilerlediği yolda, aracına koyduğu üstün performans benzini ya da yağıdır. Araç kişinin kendidir.
“Küçük mucizelerle tekrar hayatimin bulusmasi için yardim eder misiniz?”
Şimdi de paralel evrene atlamaktan söz edelim: Yaşamın bir mucize olduğu, ya da mucizeler üzerine kurulu olduğunun bilimsel kanıtı kuantum sıçramasıdır. Elektronların yörüngeleri arasında sıçradıkları deneysel olarak kanıtlanmıştır.
İşin mucize kısmı ise şudur: Elektron yörüngeler arasında sıçraMAMAKta, yani bir yerden diğerine hızla gitmemekte; bir yörüngede birdenbire yok olup, başka bir yörüngede birdenbire var olmaktadır. Oysa dünyada böyle bir şey mümkün değildir (yani ataerki insanları buna inandırmıştır); bu yüzden bu olayın bir adı yoktur. Bilim adamları yaşamları boyunca izledikleri olaya benzer bir olay görmedikleri için ona bir ad bulamamışlar, -mecburen- “sıçrama” (leap) adını vermişlerdir.
Yani makrokozmosun mutfağı (yaratıcısı) olan mekanda -kuantum uzayında- elektron bir yerden bir yere (birden yok olup, sonra yine var olarak) gidebilmektedirler. Evren bu durumun (bir mucizenin) üzerine kuruludur! Daha ilginç olan şudur: İnsanlar kadar canlı ve cansız olan her şey de elektronlardan yapılıdır.
Amerikalı fizikçi Hugh Everett’in Many Worlds Interprationına göre (Paralel Evrenler Yorumu) süperpozisyondaki çökmeyen (gerçek olarak seçilmeyen) her olasılık var olmayı sürdürmektedir. Söz konusu kuantum yorumu ve elektronların sıçrama yapma mucizeleri birleştirilmiş ve süperpozisyonda var olan ama seçilmeyen olasılıklara da an bazında atlanabileceği öne sürülmüştür.
Buraya dek söz ettiğim (ama beyinler yüzyıllarca ataerki tarafından ketlendiği için akıl almaz gibi görülen) yapılar doğanın canlılara verdiği OLAĞAN beyin yetenekleridir. Aslında herkeste bulunduğu, evren böyle var olduğu için yetenek de değil, doğal bir yapıdır bu. Oysa ne yazık ki bu yapı NE ile sürekli hatalı kaderlere (örneğin “ruh hastasıyım” kalıbı… kimse de kendine “ruh nasıl hasta olur?” diye de sormaz nedense) sıçramaya neden olur.
Özetle: Yaşamın kendi bir mucizedir. Binyıllardır süren (aslında okültist, okült grup üyesi, olan) Newton’un “hiçbir şey vardan yok olmaz, yoktan var olmaz” kafa ütülemesi -evrenin yaratılma mutfağı/fırını diyebileceğimiz- kuantum ortamında bulunmamaktadır!
Dileyen depresyondayım benzeri ataerkil sınırların içine kendi kendini hapsetmeye devam eder (kimse kusura bakmasın ama buna “çağdaş bilime sırtını döner, standart bilimin deterministik görüşleri içinde kalır" diyeceğim), dileyen gerçekler üzerine kurulu inançlarla beynine yeniden şekil verip pırıltılı kaderlere doğru yola çıkar.
Umarım saçma inançları bir an önce geride bırakır, olağan dünyaya, yani mucize adı verilen sıradanlığa :) adım atarsınız. Mesajınızdan, bu gücünüzün, ya da eğiliminizin olduğunu apaçık algıladığımı da ekleyeyim. Teşekkür etme nezaketiniz için ben de size teşekkür ederim.