722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

RUHSAL SORUNLAR

SORULAR ANA SAYFA
Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Çeşitli İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

TÜM RUHSAL SORUNLAR HAKKINDAKİ SORULAR

Psikologlar ve Psikoterapi/Analiz hakkındaki görüşlerimiz, ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR >> Temel İnançlarımız linkinde yer alan
“Psiko-terapi ve psiko-analiz hakkında” ve “Psikologlar hakkında” başlıkları altındadır.

21 Şubat 2020
Depresyon

Depresyon dan nasil kurtulurum geçmisi düsünmekten biktim

YANIT

İlk adımda özlü sözümüzü yineleyeyim: Her insan rahat bırakılırsa kendine neyin gerekli olduğunu sezecek yetenek taşır.

Ve başlayalım:

Depresyon psikoloji disiplinin -yani bilinci determinist görüşlerle açıklayan bir disiplinin- hastalığıdır. Bir diğer deyişle psikoloji disiplinin teorileri gerçeği yansıtmaktaysa depresyon bir hastalıktır. Oysa günümüzde bilincin bir fizik alan (daha doğrusu bildik bir fizik olmasa da, uzay-zamanda yer kaplayan bir alan) olduğu, dahası, parçacık fizikçileri tarafından beyindeki kuantum durumları (quantum states) ile meydana geldiği hakkında raporlar bilim dünyasına sunulmaktadır.

İşi biraz deşelim:

Psikoloji adlı disiplin, psyche (ruh) ve logos (bilim) sözcüklerinden meydana gelse bile fizyolojiden ötesi ile ilgilenmez.1 Çağdaş psikoloji denen sistemin ilk kıvılcımları 19. yüzyıla dayalıdır. Ancak milleti hasta diye karşısına alıp geçmişi hakkında konuşturan (ve giderek insanların her sıkıntıda psikolojik sorunları olduğunu düşündüren, kendi kendilerine teşhisler koymalarına neden olan ve yarattığı kuşku ortamı ile -bence- bir sürü normal adamın dengesini bozma noktasına getiren) sistemin mimarı Freud’dur (hani, kadınların cinsel organlarının yapıları yüzünden kendilerini eksik gördüklerini, bu yüzden kaygıya kapıldıklarını iddia eden Freud... :D). Hazret öylesine ileri gitmiştir ki, işi rüyaları, dil şürçmelerini etiketlemeye dek vardırmıştır. Bu çağdaş gelişmelerden(!) sonra gördükleri rüyalar nedeniyle endişe duyan, ya da dili sürçen kişileri olmadık suçlamalarla zan altında bırakan insanların sayısının arttığını söylemeden geçemeyeceğim.

Giderek Freud'un psikanalizi alay konusu olmaya başlar, çevreden silinir. Bir takım millet ise arkasında not alan psikoloğun önündeki ünlü couch’a yatıp, dağılmaya yüz tutmuş alanları didikleyerek hepsini yeniden yaşanmış gibi canlı tuttuğu ile kalır.2 Ama bu sefer de psikoterapi doğar. (Nedense kimsenin aklına "Terapi bir tedavi metodu ise, neden bana antidepresan dayanıyor?" diye sormak gelmez.:) )

Analiz ve terapi ile vurgulanan “bilinçsizi bilinçli yapmak için beyni kelimelerle tahrik etmek” ETC teorileri açısından sakıncalıdır; çünkü bu yaklaşım, üzerinden geçilmedikçe (düşünülmedikçe) dağılacak alanları foton bombardımanları ile yeni yaşanmış gibi canlı tutmak anlamındadır. Bilinci bir fizik alan olarak açıklayan kuantum teorilerinin en çarpıcı olanları (örneğin von Neumann ve Heisenberg kuantum yorumlarına dayalı olan) Stapp ve benzerlerinin yorumlarıdır: Bu teorilere göre -psikolojinin iddia ettiği gibi- BEYİN BİLİNCİ YÖNETMEMEKTE, BİLİNÇ BEYİN İŞLEMLERİNİ KONTROL ETMEKTEDİR.3 Yani ortada beynin nasıl olduğu kesin bilinmeyen etkinliklerle adamı yönetmesi inancı yoktur artık. Yönetim, adamın eline geçmiştir.

Özetle: QM teorileri benimsenirse depresyon denilen beyin süredurumunu, bir hastalık değil, KİŞİNİN KENDİ tarafından, ataerkil yönlendirmeler ile yaratılmış EM alanlar olduğunu anlamak kolaylaşır.

Depresyon adı takılarak bir hastalığa dönüştürülen (teşhis koymak, uzayzamanda kesin kılmaktır) beyin süredurumunun (NT salgılanması ya da salgılanmaması yapısının) nedeni sadece KİŞİ TARAFINDAN var edilen bir alandır. Bu sonucun gerisinde ataerkil kültür, yani bebeklikten başlanarak sunulan (beyne perkitilen) yanlış kavramlara doğru diye inanıp yaşamı hatalı yönlerde kurmak ve böylece kişiliğin kendi gerçekliği tabanında eylemler yaparak başarıya ve doyuma ulaşmasını engellemek vardır.4 Ancak hemen bir not düşeyim: Hatalı alanların var edilme nedenlerinden bir diğeri de depresyon ya da panik atak adlı (hatta adını aklımda tutamadığım gibi, okurken bile zorlandığım isimli, sürekli yenisi icat olunan) “hastalıklar”ın varlığına inandırılmış olmaktır.

[Göründüğümden daha yaşlıyım ama genç bir hayatım var; bu yüzden eski devrileri ve yeni dönemi karşılaştıracak bilgi birikimi ve beyin enerjisine sahip olduğum söylenebilir: Eskiden ne ailemde, ne arkadaşlarım arasında, ne de çevremde depresyonu olan ya da panik atağı bulunan tek bir kişi ile karşılamadım. Şimdi ise tanıdıklarımın -ortalama- 1/10unda moda hastalıklardan biri muhakkak var.]

Alanı dağıtmanın ilk adımı sadece canın sıkıldığına inanmaktır. İkinci olarak tatmin ve bir alanda başarılı olma yolları aramak önemlidir. Bu süreçte sıkıcı konuları düşünmemek gereklidir. Alan zamanla dağılacaktır.

Serotonin benzeri NMler mili saniyede salgılanırlar… yani daha iyi bir ruh durumuna geçme zamanı dakika ya da saniye bile değil, mili saniyedir. Bu durumun başarılamam nedeni yapılamayacağına, çünkü hasta ya da kişilik bozukluğu sahibi olunduğuna yönelik inançtır. En açık anlatımı ile “Beyne hakim olamamak, onu farklı güçlerin eline teslim etmiş olmak”tır. Pop kültür tetikledikçe depresyon ve panik atak "vakalarının" artma nedeni budur.

Kişinin, ataerkil baskılar yüzünden (bedensel ve/veya ruhsal) ihtiyaçlarını doyuramaması yüzünden bunalmasından, bu durumun can sıkıntısı olarak belirmesinden doğal ne olabilir? Eskilerin “canım sıkılıyor deme, ayıp, evlenmek istiyor derler, git kendine bir iş bul” sözlerinin gerisinde büyük bir gerçek ve de çözüm bulunmaktadır.

Sorunuzun ikinci kısmına geleyim: Sürekli geçmişi düşünmek, beyinde bu yapıda bir neural pathway (yolak) ve bu yolak ile bir alan yaratmış olmak anlamındadır.

Şöyle açıklayayım: Nöronlar arası belli bir “sinyalleşme” modeli oluştu ise, bu elektriğin yarattığı bir de alan olacaktır. Söz konusu alan dağılmadıkça rahatsızlık veren düşünce ya da düşünce modeli etkinliğini sürdürecektir. Yani ortada bir hastalık, ya da “takıntı” gibi pis bir sözcük ile nitelenecek durum YOKTUR.

Bu tarz, kişiye rahatsızlık veren düşünce kalıplarını bir yeriniz kaşınınca biraz fazla kaşımaya benzetebiliriz. Eskilerin değimi ile cilt “kaşıdıkça kaşınır”. Yolak ise patika demektir. Nöronlar belli bir modelde çakmışsa ve bu model kalıcı hale (bir patikaya) dönüştürülmüşse, onu yok etmenin basit yolu “üzerinden geçmemek”tir. Sözcüğün kullanılma, yani durumun bilim ortamında patika (pathway) olarak adlandırmasının nedeni budur. Ancak üzerinden fazla geçilirse patika asfalta dönüşebilir! Bu nedenle size önerim, aklınıza geçmiş gelince hemen uyarı zillerinin çalınması ve hoşlandığınız bir konuyu düşünmeye, tercihen o işi yapmaya atlamanızdır.



DİP NOTLAR

İsmin içeriği bilindiğinde yeni moda olan “psikolojim bozuldu” sözcüğünün gülünçlüğü ortaya çıkar; çünkü bunun anlamı “ruh bilimim bozuldu”dur. :)

Psikanalizi "ti ye alan" bir kitap okumak isterseniz size Erica Jong'un "Uçuş Korkusu"nu önerebilirim. Kitap, roman tarzında yazılsa da, yazarın yaşantısını yansıtmaktadır. İçerikten bir cümle ile örnek vereyim. Jong, analisti ile kapıştıktan ve “tedaviye” son verdikten sonra şöyle der: “Psikoloğuma verdiğim seans parası ile gidip bir ayakkabı aldım… Bu ruhuma daha iyi geldi.” :D

Psikoloji ve psikiyatrinin yaklaşımlarına eleştiri olarak psikiyatrist Jeffery Schwarz’ın görüşleri incelenebilir. Schwarz, bu disiplinlerin “mekanik yaklaşımları”nı (sözcük kendisine aittir) ciddi şekilde eleştiren bir psikiyatristtir.

Yanlış doğruların en tipik iki tanesinden biri kadınların güçsüz ve önemsiz cins sayılması gerektiği ise, bir diğeri de yaşamın zorluklarla dolu bir ortam olduğu hakkındaki inançtır. Bu konuda daha dün yakın arkadaşım olmuş eski bir öğrencimden aldığım mesajdan alıntı yapayım: “toyken neşeli olmak pek bir kolay :D Marifet, hayat beni yonttukça neşeli kalabilmekmiş. Yani zaman geçtikçe hayat yontuyor ve neşemizi çalıyor. NE saldırıyor.”

Yaşamın böyle bir dinamikle var olduğuna inanç, NEnin davet edilmekte olduğunun göstergesidir: Hayat ruhu/kimliği yontmaz; çünkü darbe atmaz. Hoşa gitmeyen olayların gerisinde hatalı seçimler ve beyin elektrikleri vardır. Bunlar ise sadece basit uyarılardır. Söz konusu uyarıları “yol kapalı” tabelasına benzetmek mümkündür. İşareti görünce U dönüşü yapıp geri dönmek olasıdır.

Ayrıca NE de saldırmaz. Sadece davet ile gelir.

(Mesajdan alıntı, arkadaşımın izni ile yapılmıştır. Hoşgörün için teşekkür ederim sevgili danışmanım.:) )


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -