YANIT
“ve bu site ile tanistigim dan beri pozitif alanda kalmaya çalisiyorum belli bir süre devam ediyor ama sonra bozuluyor”
PE çabanızın istediğiniz sonucu vermemesi evrendeki en doğal şeylerden biridir. Şu anda çabaya başlasanız ve yirmi yaşında olsanız; yirmi sene boyunca -özellikle bilinciniz var olurken (yani bebeklik/çocukluk arası dönemde) yoğrulduğunuz bilgiler; sonra medya, okul eğitimi, okul eğitiminde okumak zorunda bırakıldığınız eserler(!); eğlenmek için izlediğiniz filmler, okuduğunuz kitaplar, arkadaşlarınızdan aldığınız etkiler ve daha nicesi tarafından bilgi bombardımanına tutulmuşsunuz. Bu “saldırı”nın yarattığı hasarı bir-iki kırık dökük deneme ile yok edeceğini sanmak hatalıdır. Kimsenin moralini bozmak istemem, ama Pozitif Enerji eğitimi alsanız ve öğrettiklerimizi canınızı dişinize takıp her gün deneseniz bile biz “ilk kımıltılar için bir yıl verin” diyoruz. Değişimin ciddi ölçüde start almaya başlama süresi iki yıldır.
İki yıl, yirmi yıllık hasarın 1/10u oranındadır. Yani pozitif tarafa geçmek kolaydır; çünkü evrenin temeli pozitiftir. Sonuç alınamama nedeni ataerkinin verdiği enerjilerle “her şeyi bir anda, en azından kısa sürede elde etme isteği” diyebileceğimiz bir alandır.
Bizim bir özlü sözümüz vardır, size onu söyleyeyim, çok basit bir şey: “Bir daha, bir daha, bir daha, bir daha, bir daha…” bu sözcüğü yüzlerce kez yazabilirim. Beyin; denemekle, morali bozmamakla, başarının görece GEÇ geleceğini kabul etmekle, tekrar etmekle HER ŞEYİ öğrenir.
Başarısızlığın bir nedeni sebatsızlık ve inançsızlık ise, diğeri de yoğun NE varlığıdır. Bizim metotlar “yoğun” diyebileceğimiz birikimlerde etkisiz kalabilirler. Sizin beyninizdeki inanç alanları ise gerçekten yıkıcı bir NE varlığına kanıt olabilir. Hayata bakışınız bütünü ile hatalı iken, sözlerimin kıymet-i harbiyesi olabileceğine inanmak gerçekten güç sevgili kardeşim. Yine de soru sormak gibi bizleri onurlandırıcı bir yaklaşımda bulunmuşsunuz… sizi kızdırmak pahasına bildiklerimi cümlelerinizi eleştirerek aktarayım. Bir uyarı daha yapayım: Sözlerim size ağır gelecek olabilir. Lütfen kalın camlı bir hoşgörü gözlüğü ile sözlerimi okuyun.
“açiklayayim ben asgari ücret ile yari aç yari tok yasayip"
Bu bir kader değil, seçimdir. Para kazanmak sanıldığı kadar zor bir şey değildir… ve sanılandan zordur! Bir alanı iyi seçip (sadece zevkinize göre değil, rantabl alanlardan sempati duyabileceğiniz bir alanı seçip) o alanda derinizi yüzmecesine kendinizi zorlarsanız (hayır efendim, deri filan yüzülmeyecek, yani acılı bir şey değil istenen, vurgulanan sadece korkuyu yenmek, yani İSTENMEYEN ŞEYLERİ YAPMAKtır) bir süre sonra, uzunca bir süre sonra, para gelmeye başlar. Bu bir şans değil, kozmosun işleme sistemi ile ilgilidir. Crowley’in bir sözü vardır ve der ki “Yeterince uzun çabalayan tacir daima pazarı yener.” Korkuyu yenip istemediği, inanmadığı, kendine acı veren GEREKLİ işleri yapan, bunları stres altına girmeden yapan, sabreden (bir süre direnen), daima parayı bulur.
“40 yasina kadar yari aç yari tok ay sonunu zor getirerek “
Aç yaşamayı geçelim; yakından tanıdığım bir felakettir. Açıkçası bu dehşetli ortamı tattığınızı sanmıyorum. Ancak “ay sonunu zor getirmek” illaki mutsuzluk nedeni değildir. Yanınızda sevdiğiniz eşiniz/sevgiliniz, okutmakta olduğunuz çocuğunuz, kendinize sevginiz, size keyif veren arkadaşlıklarınız, eğlenceli ve çok para harcamanızı gerektirmeyen bir hobiniz varsa, çok borca batmamışsanız (alacaklı adlı kişilerin alanına girmemişseniz) dar gelirli olmak sadece can sıkıcı bir ortam yaratır, felaket değil. Bir daha yaşamak istemem, aç kaldığımızda ve günde bir defa, camlı balkonda ateş yakarak, dumandan gözlerimiz yanarak, yumurta pişirdiğimiz anlardan aklımda sadece eğlence kalmıştır. Şartlar kişiye her zaman göründüğü gibi etki etmeyecek olabilirler.
“yanliz bi sekilde çünkü kadinlardan yana hiç yüzüm gülmüyor hos gülmesinide beklemiyorum”
Kadınlarla ilişkilerinde başarısız erkekler tarafından kadınlar aleyhine ne yazılırsa yazılsın, ne söylenirse söylensin, kadınlar piçleri tercih etmezler. Erkek bakış açısı ile “piç” gibi görünen bazı erkekler sadece heyecan verici kimliklerdir ve kimileri gerçek “kadın-sever”dirler... kadınlar bunu sezmektedirler. (Diğer yandan aileler tarafından “ideal damat adayı” görülen ya da toplum içinde “vatana-millete yararlı” şeklinde nitlenen decent guylar arasından gerçek kadın ruhu katilleri çıkabilir.)
Ancak tabidir ki kadınlar da kimileyin yanılabilirler, Grek tanrıçası değildirler; yine de –bence- genelde NE kumkuması tiplere -isterse Adonis yakışıklığında olsun- pek ilgi duymazlar. En azından bu kimlikler onlara başta ilginç gelse de, kısa sürede foyayı ortaya çıkartıp uzaklaşırlar. (Kadınlara yöneltilen “kolay terk ederler” suçlamasının gerisinde giderek adamı deşifre etmek vardır bence.) Nice fiziksel açıdan çarpıcı olmayan erkeğin hanımlar konusundaki başarısının gerisinde kadınları ve de hayatı gerçek anlamı ile sevmesi (ve bu yüzden “gerekeni yapması”) vardır.
Eş değişle, eş bulmak demeyelim de, hareketli bir flört yaşamı sahibi olmak da karakterle ilgilidir; yakışıklılık ve -her ne kadar tersi iddia edilse de- zenginlik, hatta gençlik, İKİNCİ PLANDADIR. Tıpkı para konusunda olduğu gibi, flörtler için de doğru davranmayı bilmek kadar, kendini istenmeyen şeyleri yapmaya zorlamak (korkuyu yenmek) gereklidir. Korku yenilip doğru davranmaya başlanınca PE celp olur, PE celp olunca sorunlar çözülmeye başlar.
Eş (hayırlı eş diyelim) ve aşk ise -varlığımın sözü ile- cennetten yollanır. Yani eğer PE celp edecek bir karaktere geçerseniz ve bekleme mode’una girerseniz, eninde sonunda eş ve aşk size yollanacaktır. Gelen her kimse (her zaman Angela Jolie gelmez, yollanan özürlü bile olabilir), onu kabul etmek ise yine PE varlığı belirtisidir. Bu yüzden bizler “Kişi aşk ilişkilerindeki başarısına bakarak taşıdığı NE veya PE miktarı hakkında karara varabilir” deriz.
“bu durumda yasli bes parasiz yanliz ölecegimden"
Yalnız (ancak acı çekmeden, müstear durumda kalmadan ) ölmek kişiye verilmiş bir ayrıcalık olabilir. Ben her zaman Erol Büyükburç gibi ölmeyi istemişimdir. Ölüm döşeğinde iken yanınızda insanların olmasının hiçbir anlamı yoktur; hatta süreci çok da zorlaştırabilirler.
[Çok ağır hastaları hastaneye yatırmak, son anlarını sükun içinde değil, kolunda kan/serumla geçirtmek acaba ne derece doğrudur? Bizim zamanımızda makroda kalmalarından umut kesilenler için “Gönlünü hoş edin” lafı ve süreci vardı. Sanki insanlar daha kolay ölürdü. ]
“akrabalarimin ve arkadaslarimin beni alay ve dedikodu konusu yapacagindan , korkuyorum”
Herhangi bir durumla -durum değil acı verici, son derece komik olsa bile- alay etmek, alay edende NE varlığına kanıttır. Alay, genelde ezme isteğinin tezahürüdür, çok yaldızlı görünümlerle (örneğin sanatla) maskelenebilir. Ezmek isteyenler ise kendilerini ezik gören, ya da ezilecek kimlikler olduklarını düşünenlerdir. Sizin yapabileceğiniz tek şey sizinle alay edenlere (ki, anladığım kadarı ile kimse alay etmemiş, bu sadece sizin kaygınız) -başlarına gelecekler için- acımaktır.
Bu düşünce nedeni ile anaerkide kişilerin aşağılayıcı resimlerini çizen karikatüristler (insanları gülümsetenler değil, belirli kişilerin çirkin şekillerini çizenler) NE celp eden kimseler olarak görülürler. İnsanları küçümseyebilen, göze hoş gelmeyen fiziksel özelliklerini vurgulayan, hayata ve insanlara bu açıdan bakanların (bunları görecek bakışı olanların) başı ciddi derttedir. Bu gibi kişilere değer vermek ve hele ki yorumlarından etkilenmek -lütfen darılmayın- çok “enayice” bir tutumdur; önünüzden geçerken gaz çıkaran bir tavuğu kafaya takmaktan farkı yoktur. :) İnsanların bir kısmının -her ne yapsanız da- sizi beğenmeyeceklerine, hatta kötü olanların alay edeceklerine, arkanızdan konuşacaklarına hazırlıklı olmak, bu durumların SON DERECE doğal olduğunu kabul etmek, BU YÜZDEN bu gibi şeylere hiç de aldırmamak hayatı kolaylaştırır. Elektriği böylece pozitive olan beyine PE celp olaya başlar. PE ise sorunları “şıp” diye çözmesi ile ünlüdür.
“hayatimda yaptigim bütün planlari bu duruma düsmemek için yapıyorum”
İşte hatanız! Bir şeyi çok fazla istemek genelde ya korku, ya hırs içerir. Bu duygu ise üretildiği beyin sahibinin bilincini halis zeytinyağı ile yağlanmış soğuk balık olarak şeytanlar ziyafetinin sofrasına kayık tabağı içinde sunar. Bir idealinizin olması ve bunun için ciddi ölçüde çabalamak ile bir şeyi tutku haline getirmek, ondan başka hiçbir şeyden mutlu olamamak ve de olamayacağına inanmak farklı şeylerdir.
“planim ise yaramadiginda da bu soguk gerçekle bas basa kaliyorum sonra yeni bir plan”
Yukarıda söylediğim gibi, yaşamınızda ana hedef olması, bunun için planlar yapmak, ter dökmek çok da güzel şeylerdir. Evet, başarılı olmayınca can biraz sıkılır, ama söylediğinize göre çok da yerinde davranıp “Oluyo işteğğğ… Kadersizim, kadersiyzz” mode’unda çamura yatıp “depresyondayım” türküleri okuyacağınıza yeni bir plan daha yapıyorsunuz… İşte bu doğru davranıştır.
Ancak bence hatanız, yine yukarıda söylediğim gibi, hedefinize “ya olur, ya öldürür” yaklaşımınız. Gerçekten başarılı insanların BENCE en büyük yetenekleri ESNEK olmalarındadır. Onlar başarıya ulaşmak adına farklı departmanlara sıçrama gücünü taşırlar. Bu sıçrayışlar kimi zaman ülküleri yeniden gözden geçirip, biraz farklılaştırmayı da SIK SIK içermektedir.
Kendi yaşamımda karşılaştığım bir kişiden söz edeyim, adı bende kalsın, olayı biraz kurcalayanlar kimliğini bulabilirler. Bu kişi yazar (romancı) olmayı çok ister, ama başarılı olamaz. Yerine ülküsünü değiştirip gazetecilik işine el atar ve sonunda ünlü bir gazete çıkartmaya başlar. 1950 li yılların sonunda gazete binası infilak eder. Adam geride kalan yığına bakar, neredeyse bir ceket ile kalmıştır. Ceketi aldırmaz bir şekilde omuzuna atar ve “Ben sapasağlam ayaktayım ya, sen ona bak, yine yapacağım” der ve uzaklaşır (aktardığım görünüm ve sözler gerçeklerdir). Aynı adam sonra basımevi işletmeye başlar. Artık gazeteci ya da yazar değildir… ama çok zengindir! (Kimse bilmez, bir gemi sahibidir.) Mutludur; hoş sohbet olması nedeni ile çevresinde çok kişi vardır. (Sözleri fıkra ve anekdot olarak günümüze kadar gelmiştir.) Bu süreçte ise gazetelerde fıkra, röportaj ve anıları yayımlanmaktadır. Kendi yazamamıştır… ama sözleri yayınlanmaktadır. :)
“nasil yaklasim sergilemem nasil davranmam lazim yol gösterir mi sin ?”
Eğer sözlerime güvenir, öncelikle insanların düşüncelerine (insanlara değil, düşüncelerine; çünkü bir dolu pozitif insan ataerki yüzünden hatalı düşüncelere sahiptir ve hatalı davranıyor olabilir) fazla değer vermez, kendinizi -belki de bir bilge olarak- yığının biraz dışına alır, oralarda ne olup bittiğine fazla bakmazsanız beyninizdeki “NE pompacı merkezi” adı verilecek alan dağılacaktır. Kadınları sever, onları sizi boşaltacak/zevklendirecek cins değil; güzel, farklı, ilginç, hatta giderek değerli yaşam formları olarak görür, erkekliğinizi yitirmeden (ortamı kankalığa çevirmeden) onlarla olmaktan zevk almayı beyninize öğretebilirseniz, hele biraz da erkeksi etkileyicilik adlı girift konuda bilgi edinirseniz, hanım arkadaş bulmanın pek zor olmadığını görebilirsiniz.
Yaşam; eğer korkuları yener, İSTEMEDİKLERİNİZİ yapar, her şartta -mutlu olamasa da- “hafif ve keyifli” bir beyin elektriği yaratabilirseniz adım-adım bir şölene döner. Bonus olarak ise giderek bu yaşama demir atmak, kazık çakmak değil, ölümden korkmamaya başlar, tadına vara vara yaşarken, yüzleşmekten geri duramayacağınız yeni sorunları daha kolay halleder olursunuz.
Bana soru yönelttiğiniz, bildiklerimi öğrenmek istediğiniz için büyük teşekkürler "sevgili" izleyicim. :)