722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

RUHSAL SORUNLAR

SORULAR ANA SAYFA | TÜM RUHSAL SORUNLAR SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

Psikologlar ve Psikoterapi/Analiz hakkındaki görüşlerimiz, ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR >> Temel İnançlarımız linkinde yer alan
“Psiko-terapi ve psiko-analiz hakkında” ve “Psikologlar hakkında” başlıkları altındadır.

5 Kasım 2021
Hayattaki tutkumu hala bulamamis biriyim ve bana kalsa sadece yatmak ve oyalanmak isterim

Öncelikle tekrardan hosgeldiniz, sizi görmek çok sevindirici.

kendimi sizin de belirttiginiz gibi istemedigim seyleri de yapmaya zorluyorum çünkü evde oturup sürekli düsüncelere bogulmak cidden iyi hissettirmiyor.

Bu konuyla baglantili olarak çocuklugumdan beri ara ara aklima gelen bir olgu var o da su; sanki ben ta en basindan beri bu dünyaya gelmeyi hiç istememis gibiyim. En bastan baslamak gerekirse dogumum oldukça zor olmus, 4 sene boyunca hamile kalmak için ugrasmis annem. Daha sonraysa dogum esnasinda da ters dönmemisim ve mecburi sezeryan dogum gerçeklesmis. Bebbekken hiç kahkaha atmamisim en fazla biraz siritiyormusum o kadar genelde asik suratliyim (videolar var öyle gerçekten de).

Küçükken de sürekli ailem beni bi seylere zorlardi oldukça tembeldim, sürekli hadilerle bir seyler yapmaya çalisirdim. Ilkokulda basarili bir ögrenci olmama ragmen aslinda ailemin(daha dogrusu annemin) zoruyla ders basina geçerdim daha sonra o da birakinca eskisi kadar basarili olamadim.

Hayattaki tutkumu hala bulamamis biriyim ve bana kalsa sadece yatmak ve 'oyalanmak' isterim (su anda okudugum bölümle alakasiz olsa da bir isim var -bu konu hakkinda size ulastigimda o da yoktu- ve bos vakitlerimi hala böyle geçiriyorum ve vaktimi verimli degerlendiremedigim için suçluluk hissine kapiliyorum, 27 yasindayim ve sanki zamanimi bosa harciyormusum gibi hissediyorum).

Üni den mezun olduktan sonra bu bosluk hissini düzenli spor yaparak ve yeni seyler de deneyerek kapatmaya çalisiyorum. Toparlarsak bu dünyaya en basindan beri ait hissetmeme ve yorgunluk hissi ezoterik açidan mümkün mü veya daha önce böyle bir durumla karsilastiniz mi merak ediyorum?

YANIT

Merhabalar… :)

Cümleleriniz tek tek yanıt verirsem daha nokta atışları yapma imkanım olacak.

" belirttiginiz gibi istemedigim seyleri de yapmaya zorluyorum"
Burada bir hatanız olduğunu söylemek zorundayım. Aslında yaptığınız doğru ama hatalı, ya da daha doğru bir ifade ile "eksik". İstenmeyen şeyleri yapmak aşama kaydetmek için kaçınılmaz bir tavır, vazgeçilmez bir gereklilik… ancak bu tutumdan optimum yararlanmak için –ki, pek kolay olmadığının bilincindeyim- bunlardan az da olsa zevk almak gerekiyor. İstenmeyen şeyleri yaparken stres altına girmemeye dikkat etmek gerek.

Mesajınızda çocukluğunuza ilgili bazı bilgiler vermişsiniz. Üzülerek söylemem gerekir ki "dünyaya gelmek istemediğiniz"i düşünme nedeniniz ailenizdir. Bu sözümü ailenize yönelik bir suçlama olarak değil, bir gözlem şeklinde algılamanızı rica ederim; çünkü bizde aile kutsaldır ve bizler birincil aile bireylerinin daima iyi niyetli olduğuna inanırız. Ama iyi niyet, hata yapmamak için engel değildir. Çocuklara söz ettiğiniz bilgilerin verilmesi (ki, bu bilgilerin biraz kötümserlikle verildiği mesajınızdan anlaşılıyor) beyinde olumsuz bir alan yaratıyor. Bir çocuğa "Sen bebekken hiç kahkaha atmadın" benzeri gözlemler aktarmak, söz ettiğim negatif alanı yaratabilecek bir etmen olabilir.

Asık suratlı olduğunuz söylemişsiniz. Bu sözcük de –bize göre- negatif bir ataerkil kültür ürünüdür. Bizde gülmek kutsaldır; Ana Tanrıça'nın aşağılanarak basit bir aşk tanrıçasına çevrilmiş Yunanlı versiyonu Afrodit'e gülüş ve kahkaha tanrıçası denmiştir. Buna rağmen bazı insanlar daha az, ya da çok gülerler. Eğer az ya da çok gülenler bu durumdan rahatsalar bunda en küçük bir sorun yoktur. Bu yapıyı "asık suratlı" diye etiketlemek, o kişiyi –tıpkı teşhis koyarak hastalık yaratmak gibi- "olumsuzlar". "Ben az gülen biriyim" cümlesi ile "Ben asık suratlıyım" cümleleri çok farklı içeriktedir. Biri gözlem, diğeri hakarettir. Öncelikle kendinizi diğerlerinin kalıplarına vurarak –fark etmeden- suçlamaktan vazgeçmenizi söylemek isterim. Eğer yapınızdan bir rahatsızlık duymuyorsanız, kendinizi diğerleri ile kıyaslayarak yaralayıcı teşhisler koymayın. Özgün olmak, genelden ciddi farklılıklar içerse de, "tıpkılaşmaktan" çok daha iyidir.

Zor bir doğum ile dünyaya geldiğinizi de anlatmışsınız. Ben de öyle… Sevgili ailem, tıpkı aileniz gibi, bu zorlukları anlatmayı pek severlerdi. :) Bu konudan 1898 Yılından Beri (Sıradışı Bir Hikaye) adlı kitabımda söz ettim. Sözleri bende de bazı alanlar yaratmıştı. Zaman içinde –onların hatalarını öğrendikten sonra- kendi çabamla, kendimi inandırarak, hepsini sildim. Beyin böyle işler. Sizin de bu –af edersiniz- saçma düşüncelere –kaba olacak ama- pabuç bırakmadan "Aman nasıl doğmuşsam doğmuşum, ister az gülerim, ister çok, ay bunlarla mı uğraşacağım?" düşünce sistemini geliştirmeniz gerekir. Bunu yapamadığınız zaman, bu kalıp giderek NE envokasyonunu sürdürecek, celp edilen frekans can sıkıntısından bereketsizliğe dek, her nereyi zayıf bulursa oradan vurabilecektir.

" Küçükken de sürekli ailem beni bi seylere zorlardi oldukça tembeldim, sürekli hadilerle bir seyler yapmaya çalisirdim."
Aileler, evlatlarının iyi bir eğitimden geçmesi için onu zorlamak zorundalar; çünkü ataerkil kültürde seçkin üniversitelerden mezun olan kişilerin "en" başarılı ve de mutlu olduğu kalıbı hakimdir. Oysa bu büyük bir yalandır. Çok uluslu şirketlerden birinin CEO'sunun beyin elektriğindeki negativite, yaşadığım varoş semtteki karşı dairemde oturan ve yangın merdiveninde sürekli tığ işi yapan hanımın beyin elektriğindekinden misli ile fazla olabilir… ya da semt pazarında –her allahın günü- zorlukla çadır gibi şeyleri kurup, sıcak/soğuk demeden birşeyler satmaya çalışan bir pazarcının… Rahatlığı illaki görkemli olarak nitelenen şartların vereceği bir şehir efsanesidir. Ders çalışmak herkese uygun değildir, ben de çok zor ders çalışırdım. Çok zorlanarak -bu gün hala çok seçkin sayılan- bir üniversitede –bu gün hala en büyük talep olan bir alanda- eğitim aldım. Ve ilk fırsatta bu gelecekten fıydım; apartman temizliği, dairelerin çöpünü toplama dahil bir sürü işte çalıştım. Oysa son 10+ yılda en ağır bilimsel raporlara gömülü yaşıyorum. Bunun nedeni "artık yapmayı istemem"dir. Bize göre tembellik genelde kişinin kimliğine uygun olmayan işlere zorlandığında ortaya çıkan bir olgudur. Şöyle düşünün: Ders çalışamadığınız ve tembellikle kendinizi suçladığınızda, -atıyorum- iki arkadaşınız bir derby bileti getirse, aynı tembelliğiniz sürer ve "Ben gelemem" der misiniz?

Aslında ailelerin görevi, kişileri bu gibi "kendilerini suçlama" mekanizması geliştirmelerine neden olacak "zorlama doğrular"dan korumak olmalı. Ama tabi ki bu yapılması ütopik bir şey. Çocuk sahibi olsam, korkarım ki, ben de "hadi çalış"çı bir baba olacaktım. Yine de bu durum, bir erişkin olarak sizin beyninizden bu hatalı kalıpları silmemeniz için neden değil.

" Hayattaki tutkumu hala bulamamis biriyim ve bana kalsa sadece yatmak ve 'oyalanmak' isterim.
Bu cümlede üzerinde durmamız gereken sözcük "oyalanmak"tır. Oyalanmak derken neyi kastediyorsunuz, bunu çözmeniz sizi değerli bilgilere götürebilir. Sürekli bilgisayar oyunu oynamak istemek bir hata değildir; ama oynamak hatadır. İsteklerden korkmak yanlıştır; istekleri biraz frenlemek gerektiğini görmezden gelmek hatadır. İstenmeyen şeyi yapmak, ya da yapmayı istemeye başlamak böylesi bir bilinçle başlar. Kendini gereksiz yere suçlayarak, stres yaratacak kadar zorlamak bir yanlış olabilir. Genelde yapmak istediğiniz şeyleri gözleyerek bunları nasıl "evrimselleştireceğinizi", ya da nereye doğru ilerlerken istemediğiniz şeyleri yapmanız gerektiğini saptayabilirsiniz. Bir diğer deyişle, "yapmanız gereken istemediğiniz şeyler", bu yolda deşifre edilebilir. Sürekli yatmanın size ne hissettirdiği, yatarken neden rahat olduğunuz, yatarken ne yaptığınız gibi önemli sorulara dürüstlükle yanıt verebilirseniz, aslında ne tip bir hayat istediğinizi bulabilirsiniz. Bize göre muhakkak bir şey istiyorsunuzdur. Bunu bulamama nedeniniz büyük olasılıkla bunun kabul edilemez ya da gerçekleştirilemez olduğu yönündeki inancınızdır. Oysa her şey gerçekleştirilebilir… tabi ki gereken beyin elektriği frekansına ulaşabilirseniz. Eğer gerçekten istediğiniz (size uygun) konuyu bulabilirseniz, herhangi bir konuda kaçınılmaz olarak istemediğiniz birşeyleri yapmanız gerektiğini rahatça kabul edebilirseniz, bu yönde yola çıkabilecek, ilerlerken karşınıza çıkan güçlüklerle "istemediğiniz şeyleri yapmam gerek" düşüncesi ile STRESE GİRMEDEN uğraşacak ve celp ettiğiniz PE enerji ile –kendi kapasite sınırlarınızda- başarıya ulaşacaksınız. Zorluklardan kaçma yolu yoktur; ama kararlılık ve BEDEL ÖDEMEYİ göze alma yürekliliği ile hangi konuda zorluk yaşayacağınızı seçebilirsiniz.

" vaktimi verimli degerlendiremedigim için suçluluk hissine kapiliyorum,"
Bunu sakın yapmayın. Şeytan'ın en sevdiği beyin dalga boylarından biri kendini suçlayan kişilerdedir. Kendini suçlamak kadar miskinlik yaratan şey yoktur ve kişinin hatasını bilmesi, görebilmesi ile kendini suçlaması farklı şeylerdir. Ayrıca verimin ne olduğunu neye göre saptadığınız da önemlidir. Ataerkil sistem "verimliliğine" fazla bağlı olabilir misiniz acaba? Bize göre verimli olacağım diye kendini zorlayarak akıl veren kitaplar okumaktan, adamın geleceğini alt üst edecek güçte negatif alanlar yaratacak filmler izlemekten, hatta başarılı ve mutlu olamayacağınız bir alandaki eğitimde ders çalışmaktan daha verimli şey, rahat şekilde pencereden dışarı boş boş bakmaktır. Rahatça bir süre boş oturursanız (sistemimizde istediğiniz şeyi yaparsanız) bir süre sonra canınızın sıkılıp başka bir istediğiniz şeye yönleneceğinizi ve ödül devrelerini bir süre aktive edip dinlendikten sonra artık "istemediğiniz gerekli şeyleri yapmanın zamanın geldiğini" kendinize söyleyecek olabilirsiniz.

İnsanları "doğrusu bu" diyerek kişiliklerine ters yönlü alanlara zorlamak, o kişileri gerçek anlamda tembel, verimsiz ve olumsuz yapabilir. İnsan kadar ZORLANAMAYACAK canlı bence yoktur. Bir insana istemediği bir şeyi asla yaptıramazsınız. Tabi ki zorlayarak yaptırabilirsiniz, ama artık o insan bir NE üretme merkezine dönüşmüştür. Ruh hastalığı olarak lanse edilen beyin NT salgısı çorbalarının nedeni bize göre budur. Bu çorbalara bir garip ad takarak servis edilirse bu çorba başarılı şekilde hastalığa da çevrilebilir.

"27 yasindayim ve sanki zamanimi bosa harciyormusum gibi hissediyorum"
Bakın, bu kaygınızda haklı olabilirsiniz. Zamanı, fazlaca boşa geçirmek doğru bir şey değildir. Konu hakkında hz. Muhammed'in iki sözünü (hadis) paylaşmama izin verir misiniz?
"Kıyamet koparken sizden biriniz elinde bir hurma fidanı bulunursa, şayet ölmeden önce onu dikmeğe güç yetirebilirse onu diksin." (Buharî)
"Giderken hiçbir iş yapmıyordu. Boş duranı Allah sevmez. Allah'ın sevmediğine selam vermedim. Dönünce ise, bir çöple yeri karıştırmak suretiyle de olsa, bir şeyler yapıyordu. Onun için selam verdim." (Kaynağını bulamadım.)

" bu dünyaya en basindan beri ait hissetmeme ve yorgunluk hissi ezoterik açidan mümkün mü veya daha önce böyle bir durumla karsilastiniz mi merak ediyorum?"
Sevgili kardeşim, acaba bu dar-ı dünyada bu duyguya kapılmamış kaç kişi vardır. NEnin kişide yaratmayı becerdiği en bariz duygudur bu. Olayları çok basite indirgeyelim mi? Canınızı sıkan her duygu ve olayın nedeni sadece ve sadece NE'nin beyninzin dalga boyunu etkilemiş olmasıdır. Bu kadar basittir formül. "Neden öyle? Neden böyle?" şeklinde ağır felsefelerle "tedavi" yolları aramak –bize göre- gereksizdir. Yapılacak şey bu dalga boyunu pozitive etmektir ve bunun YEGANE yolu BİR SÜRE İSTEDİĞİNİZ ŞEYLERİ YAPMAKTIR. Dikkat edilmesi gereken nokta bu kişinin kendini şımartma sürecinin kısa tutulması gerektiği bilincinde olması, zevk-ü sefaya batmamasıdır. Zevk-ü sefa ile halvet olacağımız yer Cennet'tir ve oraya varmak için zorca bir yoldan geçmek (İSTEMEDİĞİMİZ ŞEYLERİ isteyerek yapmayı becermek) kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Özetle, her birimizin zaman zaman içine düştüğü bir ruh hali içindesiniz. Yapmanız gereken beyninizdeki –ayağınıza bağ- alanları zaman içinde silmek, istediğinizi –gözüpekçe, çılgınca- aramak, bulgunuz ne kadar çizgidışı olsa da kabul etmek, onu elde etmek adına nice şeyden VAZGEÇMENİZ gerektiğinin bilincinde yola çıkmaktır. Her şey bir arada olmaz ve makroda –işin başında- kolay çıkış yoktur. Bedel ödemeye hazır olan ve yönünü korkusuzca saptamış kişiler, Itırlı Bahçe'ye doğru giden yolda ilk adımlarını atmışlar demektir.

Buraya dek ümit veren sözler ettim… şimdi biraz "dız-dızlanma" (ya da "dırıldanma" :) ) safhasına geçelim:

Negatif ruh halleri kimi zaman karakterdeki bir defect'e bağlı da olabilir. Yani kişiler –çıkış noktası özgün yapıları olmayan bir sebep yüzünden- NE celp etme odağına dönüşmüş sayılabilirler. Yaşadıkları sıkıntının nedeni bu da olabilir. Aileden söz açıldı, ailenizi tenzih ederek, ailelerden örnek vereyim: Aileler iyi niyetle de olsa bazı hatalı doğruları (doğum zorluklarını anlatmaktan söz etmiyorum) çocuklarına embed etmişlerse, birey bu nedenle insan davranışlarını hatalı yorumlamaya başlayacak; bu tutum ise sürekli kaygı, elem ve öfke gibi duygular yaratacaktır. Anılan duygular NEye "koş gel, burada şölen var" davetiyesidirler. Böyle bir şartta yapılması gereken, söz konusu hatalı inançları silme savaşına girmektir.

En sık karşılaştığım popüler "negatif beyin kalıpları" şunlardır: İnsanlar kötü, hayat zor, kadersizim, mobbing uygulanıyor (bu moda yeni çıktı, bizim zamanımızda yoktu:) ), kimse beni sevmiyor, kimse beni anlamıyor, yalnızım, eziğim (bu da yeni çıktı :) ), iş bulamıyorum, yeterince zayıf değilim, perhiz yapamıyorum…

İlk anda aklıma gelenler bunlar…

Saydığım inançların TÜMÜ ise makro yapısında olması/gerçekleşmesi İMKANSIZ durumlardır. Yani amiyane tabiri ile "Bu dünyada böyle şeyler olamaz". Sözlerime eğer sinirlediyseniz, "NE ipi ucu"nu yakaladınız demektir. ;-)

Hayat sadece negatif duyguları yüzünden gerçek hayatı görmeyenler, anlayamayanlar ve bu yüzden yaşayamayanlar için kötüdür. Örneğin "Yaaaa, falan bana şu kazığı attı, ama adamın açısından bakınca valla biraz haklıydı (ya da çaresizdi veya mecburdu). Ben de amma uzattım haa… Boşveeerrrr. Ay, bu düşüncelerle kendimi daha da yoramam. Cancağızıma yazık. Arpacı kumrusu gibi düşüneceğime şu sevdiğim işi yapayım" şeklindeki larj düşünceler üretebilmek, tabidir ki içten gelerek yapılıyorlarsa, beyin elektriğini pozitive etmede "birebirdirler". Bizlerin sosyo-kültürel olarak "alt-orta" sınıflara yakınlığımız bu kişilerin beyinlerinin entelektüel faaliyetlerdeki düşük aktiviteleri ve bu nedenle yukarıdaki –çoğuna göre mantıksız- düşünce sistemine sahip olmalarıdır. Bu kimseler arasında –bu konuda bir araştırma var mı, bilemedim ama, onlar arasında yaşıyorum, gözlemlerime dayalı konuşuyorum- anti-depresan kullanımındaki düşüklük ve zorlu yaşam koşullarına karşın keyif düzeylerindeki yükseklik şaşırtıcıdır.

Düşünce şeklini geniş ve rahat bir modele çevirmek (hatalı inançlara inat ile bağlılık yoksa) su gibi kolaydır. Bu –kimilerince küçümsenebilecek olan düşünce sistemi, sorun sanılan nice davranışın sihirli bir el tarafından silinmesine neden olacaktır. Şeytan'ın en düşman belliği kişiler rahat, geniş ve "ay, aman boşver"ci (tabi ki ölçüsünde) kimliklerdir. Bu yüzden ataerkil kültürde "düşünmek" yaldızlanarak yücelmenin kısa yolu olarak servis edilip durur.

Olumlu (örneğin rahat veya neşeli) bir ruh haline geçmek hiç zor değildir; bunun becerileme nedeni, becerilemeyecek olmasına inandırılmanızdır. Bu inanç giderek bu yeteneği köreltir. Şöyle düşünün: İlk deneyimde bir metre uzağa sıçrayabildiğiniz halde, altı ay süresince istekle, inançla çalışarak bunu 1.5 metreye eriştirebilirsiniz. Söz konusu başarıyı yaratan beyindir. Beyin aynı şekilde, egzersiz ve inanç ile her konuda değişiklik yaratabilir, örneğin bir anda neşeli bir süreduruma atlamayı da öğrenir.

Bütün iş inanmak, sürekli denemek (egzersiz yapmak) ve zaman vermekle ilgilidir.

"tekrardan hosgeldiniz, sizi görmek çok sevindirici."
Duygularımız karşılıklı sevgili dostum... öğrencim... kendinizi her nasıl görüyorsanız.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -