722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

RUHSAL SORUNLAR

SORULAR ANA SAYFA | TÜM RUHSAL SORUNLAR SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

Psikologlar ve Psikoterapi/Analiz hakkındaki görüşlerimiz, ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR >> Temel İnançlarımız linkinde yer alan
“Psiko-terapi ve psiko-analiz hakkında” ve “Psikologlar hakkında” başlıkları altındadır.

4 Nisan 2022
Yeme Bozukluklari (Kadınlar ve Cinsellik ile PE celp antrenmanı)

Merhaba Janus, yaklasik 7 senedir yeme bozuklugu rahatsizligina sahibim. Çok önemli degil gibi gözükse de yasayanlar ne kadar çaresiz ve kötü bir duurm oldugunu bilirler. Yasamayan anlayamayacagi ve zayif görecegi için de genelde kimseyle bu rahatsizlik paylasilmaz. Benim durumumda da yani sey geçerli. Psikologa gidecek maddi durum yok, utanç duygusu o kadar baskin ki bu hiçbir arkadasimla paylasamadim. Hala paylasamiyorum. Basta söylemeyerek hata yaptim sanirim henüz tazeyken utanç ve zayiflik birike birike altinda eziyor. Paylasmak ne kadar yardimci olur açikçasi bunu da bilmiyorum. Tek istedigim normal olmak ve herkes gibi sadece beslenmek ya da keyif için yemek. Tepkisel, zivanadan çikmis, gözü dönmüs, saatlerce ve saatlerce yemek tikinmak.. Anlatirken bile kendimden tiksinip uzaklasiyorum. Yeme atagi-korkunç saatler yalnizca kendimi uyusturmak için tikinmak- bu süre bazen birkaç gün bazen 1 hafta sürüyor. Vücudum yeter artik dediginde alinan kilolar verilsin diye saglikli normal porsiyonlar, sonra yine yeme atagi. Ataklar o kadar kuvvetli ki karsi koyamiyorum adeta bir uyusturucu bagimlisi gibi. Hatta böyle zamanlarda ruhumu biri ele geçirdi gibi hissediyorum Kontrol asla ben de degil. Yasamak aci veriyor. Sorunlarimin olmasi ayri bunlarla bas etmek için yemekleri seçmem ayri parçaliyor zihnimi. Aklima gelen her seyi denedim. Çogu kez ölsem ve bitse bu iskence diyorum. Çözemiyorum. Su an sana yazarken de utaniyorum. Bunu okuyacak insanlardan da. Belki bir pencere açarsin, belki bir yol..

YANIT

Bu soruya ruhsal çıkışlı somut çözüm üreterek yanıt vermek beni aşar. Söyleyeceğim çooook şey var; ancak beni okuyan pek çok kişi "Bu herif kendini ne sanıyor böyle?" diye yorum yapacaktır.

Haklılardır da… Ehliyeti olmayan insanlar her konuda yönlendirici olurlarsa çapanoğlu çıkar.

Ancak ben anaerkil ezoterizm konusunda –ehliyetim olmasa da- (böyle bir uzmanlık belgesi veren mecra yok) bildiklerimi –soru gelirse- söylemek için buradayım; kendi alanımdan bakış ile bazı şeyler söyleyebileceğimi de düşünüyorum.

O zaman başlayalım.

Başlayalım da, üzülerek sizi eleştirerek başlayacağım: Haklısınız; durumunuz epey zor… Ama zor olan yaşadığınız can sıkıcı durumdan çok, öz beyin elektriğinizin yapısı… Bu dalgaboyu, anlattığınız can sıkıcı durum geride kalsa bile başka alanda farklı can sıkıntıları yaşatacaktır.

Mesajınızdaki sıklıkla yinelenen kelimeler ürkünç: Çaresizlik, kötülük, utanç, zayıflık, ezilme, tiksinme, korkunçluk, ölmek, işkence... Bazıları iki kez yineleniyor. "Bu mesajı bunalım anında yazmış olabilir, anlayışlı ol" diyecek okurlara, onlar söylemeden ben yanıt vereyim: Pozitif eğilimli (dikkat edin, pozitif temelli demedin, eğilimli dedim) beyinler böyle "bunalım anları" yaşamazlar. Bunalım anı gelmeye başladığında büyük bir kararlılıkla (pek kolay değildir) sevdikleri işe atlarlar (örneğin "Ay geldiler bana, bi'dışarı atayım kendimi" derler), o an geçince yeniden sakince soruna dönüp "yapılabilecek şey var mı?" diye ortama göz atarlar. Şurası da önemli: Anılan "an"ların yaşanmaması gerektiği (böyle mesajları BU JARGONDA yazmanın hatası) ÖĞRENİLEBİLİR; bu durum iradi olarak engellenmeye çabalanabilir.

Benim de yukarıdaki sözlerimle "öğretmeye çalıştığım" demeyeyim (öğretmek bize ters, herkes ihtiyacı olanı zaten bilir, daha fazlası gerekirse sorar, anlatılanı dinler, duyduklarından hoşuna gideni beynine alır), anlatmaya çalıştığım tam da budur.

Yani sorunun kaynağı -her zamanki gibi- "başınıza gelen"de değil; başınıza geleni yaratan HATALI beyin dalgaboyunuzdadır. Bu hata sizin en zayıf alanınıza saldırmış ve "yeme sorunu" denilen davranış biçimi şeklinde tezahür etmiştir.

Beyin dalgaboyunu en çabuk ve pratik şekilde konuşma şeklini değiştirerek değiştirmeye çalışabilirsiniz.

Söz ettiğim metoda feedback mechanism denir ve temeli "düşüncelerin sözlere yansıması" şeklindeki doğal süreci tersine çevirmek ve "konuşma şeklini iradi olarak değiştirerek, beyinde PE oluşturmak" mantığına dayalıdır.

Pozitif enerji envoke eden beyin süredurumu kapsamında cümleleriniz nasıl kuracağınızı söyleyeyim.

"Yemek yeme düzenimde bir terslik var: En hafif yorum ile yemek yemeden bazen duramıyorum. Bu çok can sıkıcı bir şey... Kimi zaman gerçekten bundan kurtulamayacağımı düşünüyorum, ama Allahtan biliyorum ki makrokozmos bir değişim evrenidir. Yani gün gelecek bunu da atlatacağız. Yine de ben işleri hızlandırmak için bir de sizinle konuşayım dedim. Bu konuda bir şeyler söyleyebilir misiniz? Yaşadıklarım beni biraz (buradaki "biraz" sözcüğü çok önemli) rahatsız ediyor."

Pop kültürde "Kendine acımak" olarak ifade edilen beyin süredurumu pek çok farklı sorunun HEM yaratıcısı (gamlı baykuşların işleri genelde ters gider), HEM sürdürücüsüdür. Bu yüzden sorunlarla karşılaşınca spesifik olarak sorundan çok (ya da sorunun halli kadar) beyin temel dalgaboyunu değiştirmeye çalışmak yönünde yaklaşmak gerekir.

Genelde insanların bilmediği (insanlardan bilinçle saklanan) gerçek şudur: BEYİN –belki de her şeyi diyebileceğim kadar- ÇOK ŞEYİ ÖĞRENEBİLİR. Bunların içinde ORTADA SOMUT NEDEN YOKKEN RAHAT (pozitif) BEYİN SÜREDURUMUNA ATLAYABİLMEK en önemlisidir. Söz konusu tavır öğrenilebilmektedir. Zaten insanlardaki genel kötümserlik bebeklikten (masallarla bile) başlayan bir "öğrenme" baskısı ile var edilmiştir.

Acımasız olacağım: Bunu öğrenmek pek kolay değildir, 2-3 yıl ciddi çabalamayı, başarısızlıklarla sürekli yüzleşmeyi gerektirir…

Ama başarılabilmektedir!

Bu konuda belki sizin ve beni okuyanların işine yarayabilecek rahatlama konusunda pratik bir çalışma vereyim:

Ya Basit, bize göre ya Vedud'dan sonra gelen (ya da ikisi yan yana) en muhteşem esmadır. Evren ötesinin, (Cennet'in) en öz frekanslarındandır. Rengi yeşildir.

[Bilirsiniz belki, 722de esmalar ya henüz tanımlanamamış bozonlardır (bozonlar yavaştan keşfedilmektedir ve en son keşfedilen bozon ünlü "tanrı parçacığı" Higgs'dir), ya da basbayağı fotonlardır.

İşleri karmaşıklaştırmayalım; fotonlardır diyelim.

Fotonlar, EM kuvvetin taşıyıcı parçacıklarıdır. EM dalgalar da bozonlar gibi giderek birer-birer keşfedilmektedirler. İddiamız odur ki esmalar Cennet adı verilecek bir alanın dalgalarını taşıyan fotonlardır. (Çok kabaca, biraz abartarak anlatıyorum.) Onlar aslında takyonlardır. Cennet adlı alanın ne olduğu çözülemediği için, bozonu da henüz bilinmemektedir.

Demek ki EĞER esmalar foton ise, EM tayf üzerinde –henüz keşfedilmemiş dalgalardan oldukları için- yer alacaklardır. Ve tayfta her dalganın (düzelteyim "ortadaki ışık adlı kümeciğin dalgalarının") fizik bilimince kabul edilmiş bir rengi vardır.

Bana "Tamam da, Tanrının bozonu nasıl yeşil gibi (yeşil adı verilen) makro rengi olur?" diyebilirsiniz. Biz de "sallama serbest" ortamda ;-) diyoruz ki: "Söz konusu renk, insan beynince tanımlanamamaktadır, ama en çok yeşile yakındır." (Bu konuları majikal eğitimlerimizde anlatıyoruz.)

Velhasıl; İslami majide HER ESMANIN BİR RENGİ OLMASININ GERİSİNDE, saçmalık bulunmuyor olabilir.
]

Sıkıntılı anlarda bir koltuğa rahatça yayılın. Gözlerinizi kapatıp evren ötesinde adına Basit denmiş bir alan olduğunu düşünün (onunla kontağa geçin). Söz konusu alan zaten genişletici, yayıcıdır. Anılan kontak ile alandan radyasyon çektiğinizi hissedin. Ardından senkronize olduğunuz radyasyonlarla evren ötesine dağılın… O anda "Acaba yaptım mı?" düşüncesini (kaygısını) üretene dek GERÇEKTEN dalga fonksiyonundasınız. Artık parçacık (adı falanca olan kişi) değil, diğer alem nüfusundansınız, oranın sakinlerindensiniz. Basit radyasyonları ile yıkanın,(isterseniz kese de yapabilirsiniz ;-) ). Beyniniz kontağı nasıl sürdürmek istiyorsa (ne düşünmek istiyorsa) kabul edin. (Örnek: Basit'i köpüklü banyoya, dalgalı denize, durgun denize, pırıltılı göl suyuna, ya da her ne istiyorsa beyniniz ona benzetin). Dinlenin. Sizi yemek yemeğe iten alana Basit ile dokunun. Söz ettiğim sudden encounter başta çok cılız olacak, bunu da kabul edin. Hemen mucize beklemeyin. Ve bu çalışmayı her sıkıntılı durumda, BAŞTA CİDDİ BAŞARISIZLIKLAR YAŞAYACAĞINIZI BİLEREK, uygulayın. Sebat ederseniz yardımı olacaktır.

Sorun diye bir şey yoktur. Sorun; yüzleşilen olayları yorumlayan beynin yarattığı alandır. Bu alana ister esma ile, ister sadece kendi gücünüzle radyasyon yollayınca rezonans oluşacak, alan dağılacak, alan dağıldığında sorun bitecektir. Bu durum, NMR (Nuclear Magnetic Resonance) yönteminin ezoterik biçimidir. Yaşanacak pozitif sonucu paralel evrene atlamak olarak ifade etmek mümkündür.

En başta bu çalışma büyük olasılıkla (majiye büyük yeteneği olmayan olağan bir kişiyseniz) hiç (vurgulayalım "hiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiç") işe yaramayacak. Neredeyse bir yıl boyunca yineleye-yineleye ilk başarı kırıntıları gelmeye başlayacak. Yani ilk birkaç denemede "Cık olmadı" ya da "Cık, yapamıyorum"cular, esir kampından tam kaçmışken yakayı yine düşman askerlerine kaptıran tutsak askerlerden olacaklar.;-)

Buraya dek teorik olarak her soruna uygulanacak bir çözümden söz ettim.

Şimdi ise–yukarıda söz ettiğim gibi, konuda ehliyetli olmadığım için- dokunmak istemediğim yere, yani "sorunun nedenine" geleyim.

Bana kalırsa siz kendinize doğru teşhisi koymuşsunuz! Bunun da kanıtı " Yeme atagi-korkunç saatler yalnizca kendimi uyusturmak için tikinmak-" şeklindeki cümlenizdir. Doğru; siz kendinizi uyuşturmak istiyor olabilirsiniz.

Yineleyeyim: Ahkam kesecek ehliyetli biri olmadığımın bilincindeyim; ama yine de sıkıntının nedeni hakkındaki kanınızda haklı olduğunuz konusunda elimde güçlü bir de örnek var.

O da geçmişte kendi yaşadıklarım!

Evet; gençlikte ben de aynı can sıkıcı durumu yaşadım.

[Ne yaşamdım ki? Sevgili ailem yirmi yaşıma dek psikolog-psikolog gezdirip durdular. Ha, bi de şunu ekleyeyim: Acayip hastalıklıydım. Alerjik "şunum-bunum" da pek boldu. :D Son yirmi senede –tanrıma şükür- Asprin ve çok seyrek popüler bir ağrı kesici dışında tek ilaç almadım. Hiç bir rahatsızlığım yok. Söz ettiğim ilaçları ise genelde şeytana uyup piiz'i fazla kaçırdığımda alıyorum. :DDD (Tabidir ki natura yıllar içinde eskidi, yarın nerede fire verecez, ha, bakın onu bilemem. :) )
]

Ben tutarga sizinkinden ileriydi: Ergenlikte bir yandan kitap okur, bir yandan durmadan yemek yerdim. O devirlerde okuduğum tüm kitaplar yemek lekeleri ile doludur.

Geceleri kalkıp buzdolabını talan ettiğim çoktu. Bu yüzden ailemden –hiçbir abartma yok laflarımda- mutfak kapısını kilitlemelerini ve kilidi kapı üzerinde bırakmamalarını rica ettim. Bu kez da öksürük pastillerini, diş macunlarını yemeye başladım.

Şimdi iki soru soralım:
1- Bu durumu nasıl aştım?
2- Bu durumun nedeni neydi?

İlk soru ile başlayayım: Bu durumu hayatıma –ilerde eşim olacak- hanımın girmesi ile aştım. Dikkatim ona yöneldi. :) Zaman içinde sorun –ben hiç fark etmeden- geçti gitti. Beyin, çok ilgileneceği, çok seveceği, çok mutlu olacağı bir alan bulursa, sorunu aşması kolay olur.

İkinci soru daha önemli: Bu durumla neden karşılaştım? Ben nedeni -belki böyle de yorumlanabilecek olsa da- "kendimi uyuşturmak arzusu" şeklinde göremem. Benim nedenim cinsel tatminsizlikti. Sevgilimle diğer hanımefendilerin bana yaşatamadığı –izninizle farklı diyeyim- ortamı yaşamak, böylece elde ettiğim doyum (ve bence aynı zamanda beynimin farklı bir zevk odağına yönelmesi, amiyane tabir ile "oyalanacak başka bir iş bulması") olumsuz alanı dağıttı.

[Bu sözlerimi okuyan ve "Tamam işte, adam gençlikten azgınmış. Bu yüzden kendi sisteminde cinsellik ön planda… Kendine iyi gelen ilacı, komşusuna önerenden farkı yok" diyecek kişiler bilmelidirler ki, ben cinsellikten zevk almayı (cinselliğin gerçek zevkini almayı) anaerkil ezoterizmle öğrendim. Gençlikte (inanılır mı bilemem ama söyleyeceğim, "bir çeşit vampirken") yıllar sürecek aseksüel diyebileceğim dönemleri de yakından tanırım. Hepsinin ötesinde 722 sistemi bizlerin kafadan uydurduğu bir şey değildir. Araştırmalar ile elde edilen bulguları, diğer alem olarak nitelenebilecek pozitif odaklardan doğrulama almadan sistemde asla yer vermeyiz.
]

Cinsellik iki kişinin –kullanacağım sözcük için özür dilerim, ifade etmek istediğim ortamı ancak bu kelimeyi kullanarak hissettirebilirim- "s.. işmesi" değildir. Bir erkeğin TEK YANLI OLARAK, kadın fizyolojisinden bî haber, kendi boşalmasını sağlamak için –yine af edin- "kadını altına alması, kadının da bacakları açıp, yapılanı kabul etmesi" (içimden "boyun eğmesi" demek geliyor) hiç değildir.

Bu enerjinin var olması için (dikkat edin "doğru şekilde var olması" demedim, o enerji yanlış şekilde var OLMAZ, ya yoktur, ya doğrudur, yani kendidir) TEK ŞART KARŞILIKLI TATMİNDİR!

[Yine bir parantez açayım: Bu sözlerim nedeni ile beni cinsellikte kusursuz bir kimlik sanmak yanlıştır. Bu sözleri, andığım kanıyı yaratmak adına dile getirdiğimi sanmak ise yanlışın-yanlışıdır. Cinsellikte "sokaktaki adam"dan farkı olmayan bir ademim. Cinsel zevklerim farklı ya da alışılmadık (BDSM) olabilir; ama hanımlara pek çok erkek kadar hatalar yaptığımın bilincindeyim.
]

Hemcinslerim kızmasın: Kadınlara erkekegemen (bencil diyeceğim) ahlak ile bakıldığı sürece, kadınlar tatminsiz kaldıkları sürece (bana "tatmin oluyorum" diyen hanımlara pek inanmayacağım) ne seks yasakları aşılacaktır; ne de makrodaki (sağlık sorunları dahil, cinsellikle alakasız nice katmandaki) dertler son bulacaktır.

Kadınları da geçelim be kardeşim; çok iddialı olacak ama, ben erkeklerin de gerçek seks zevkini fazla tanıdıklarına (ya da sık sık yaşadıklarına) pek inanmıyorum. Eğer bir erkeğin hedefi salt cinsel organlarsa… dahası, coitus (duhul) ise… e valla isteyen kapıma döner bıçağı ile dayanır, ama diyeceğim, o kişi seks yapmayı hala bilememiştir. Seks; terden salyaya, hatta –hadi yine kapın döner bıçaklarını- :) idrara kadar (feçes kesinlikle konu dışıdır) iki bedenin korkmadan, tüm ataerkil yasaklardan sıyrılarak, eşit bir alış-verişle iç-içe geçmesidir. Seksin hedefi olan Androgynous bütünlük ancak böyle kurulabilir. (Bu konuda bilgi edinmek adına 722 RAKAMININ SIRLARI - Bölüm 2: ANDROGYNOUS EFSANESİ adlı makalemi okuyabilirsiniz.)

Alın size bir iddialı af daha: Kadınlar seks ortamını yönetmedikleri sürece, SADECE erkekten gelecek davranışlarla uyarıldıkları sürece, onlar da henüz öğretecek kıvama gelememişlerdir.

Erkek "alan, kadın "veren"… öyle mi? Güleyim: En özel, en değerilen yeri, cinsel organımızı alan kadın... kadının vajinası. Barbara Walker bu konuda der ki "Öyle bir alıyoruz ki erkekleri, bir çoğunda tamamen yutacağımız korkusu var, bunun aşırı haline de vagina dentata diyorlar". Yani kadınlar erkeği bir ana gibi şefkatle alıp, bizlere seksin gizli büyüsünü anlatmalılar. Bu büyü ile alınacak zevk, bizce ilahidir. Müslümanlığın Cennet betimlerindeki cinselliğe yapılan göndermelerin nedeni budur.

Yani çözüm, insanlara tavşanlar gibi çiftleşme özgürlüğünün verilmesinde DEĞİLDİR. Çözüm, seks enerjisinin her iki cinste DOYUM yaratacak şekilde akmasını sağlamaktır. Bu ortam yaratılamadığı için günümüzde –benim dönemime oranla- çok daha fazla özgürlük olsa da, dertler, benim zamanımdaki ile hem yapısal, hem sayısal şekilde aynı ile vakidir.

Yani çözüm seksi daha da özgürleştirmekten çok, kadınları sekste mutlu etmekten geçmektedir.

Mutlu olması gereken cins kadınlar acaba kendilerini tanımakta mıdırlar?

Kadınların seks (daha önemlisi "sekse yöneltme", yani uyarma, bir anlamda "baştan çıkartma") potansiyeli erkeklerden misli ile fazladır. Ataerki bu yüzden kadını engeller. Yahu bir fark edilsin: Bir kavramı yasaklamak isteyenin engellediği merci, kavramla ilgili olan, kavrama yakın olandır. Kadın engelleniyorsa, erkek engellenmiyorsa, seks kavramı ile ilgili olan kadın demektir! Bu kadarcık şeyin görülemeyerek erkekleri "genelde pek seksli ve ateşli", kadını "genelde isteksiz" sanma nedeni, bebeklikten beyne -masallar dahil- onlarca kanalla sokulan yanlış doğrulardır. Erkek, daha çok "boşalmaya" odaklıdır. Kadın ise "zevke". Seks zevki ise birleştirmek için vardır.

[Bu sözlerim erkekleri betelemek aracı olarak ele alınmamalıdır. Hanımlar erkeklerin androjen hormonlarla nasıl bir ihtiyaç içinde yaşamak zorunda olduklarını pek bilemezler. Bu konuda biraz anlayış geliştirmeleri gerekli olabilir. Lütfen anımsayın: Jinekologlar cinsel arzu düzeyi düşük kadınlara çok düşük dozda androjen hormon önerirler.

O androjen hormonlarla –af dersiniz- bir an önce "daldırmamak" gerçekten çok zor bir iştir. Tamam; becerilemeyecek bir iş değildir, ama hala da zordur. Bu yüzden hanımlara mesajımız şudur: Kalkınca dini imanı olmadığı söylenen bir aletle başa çıkmaya çalışıyoruz. Hatalarımız şeytani varlıklar olmamızdan değil, bölünme anında androjenlerin bizim tarafta bol kalması şanssızlığına uğramamızdan geliyor. :D
]

Hanımların defalarca orgazm olma kapasitelerine karşın, erkeğe genelde –çok aç değilse, düzenli bir cinsel hayatı varsa- bir boşalma yetecek olabilir.

Bu anaerkil düşünce, geçmişte ilginç bir yapı ile sunulmuştur.

Antik Yakın Doğu uygarlıklarının tanrılarından Dagon'un tapınaklarında ortada kubbeye benzeyen bir bina; bunun dört yanında ise dört penis kule vardır. Bu tapınaklar, ortada bir rahim ve yanında dört erkek cinsel organını temsil ederler.
Kutsal yapı aracılığı ile verilen bilgi ise;
"Bir kadın, dört erkek ile tatmin olur"
"Bir kadın, aynı anda dört erkekle rahatça bir arada olur",
"Bir kadın, dört erkeği tatmin edebilir"dir.

[Erkekler adlı parçadaki mesaj beni hep gülümsetir. Görsel içerik muhteşemdir. ;-) Aksu, onlarca erkeği yere sermiştir ;-) ve hala canı sıkılmaktadır. Adamlar onu o kadar tatmin edememiştir ki, aklındaki sorun "pabucunun sıkmasıdır".:DD (En azından biz parçayı böyle algılıyor, kabul edecek hanımlara ithaf ediyoruz. :) (Sezen Aksu'nun müziği –sevelerine saygım sonsuz- benim müzik zevkime uygun değildir. )

Konunun kıyılarından uzaklaştık; hazır açılmışken, engine doğru biraz daha yollanalım.

Uygar ve anaerkil yakın doğu uygarlıkları dediğim adamlar (hatta batılıların neredeyse tapınacakları antik Mısırlılar) araptır-çoraptır diye küçümsenen insanlardır; "Arap" dediğimiz kişiler Sami ırkındandırlar. İbranilere yüzyıllarca geçit vermeyenler, Petra gibi muhteşemlikleri bina eden, Ay tanrısının erkek olduğunu anlayan, Ay'ı baş tacı eden onlardır.)

Bana "Sen nerede kaldın, o eskidendi" denecek olabilir. Ancak fark edilmelidir: Yunanlılar, antik Helen kültürünü yarattıkları için "muhteşem torunlar" olarak lanse edilirler. (Hatta bu kaparozlama öyle ileri gider ki, Anadolulu İyonlar bile Helen olarak tanıtılır. Halikarnas Balıkçısının defalarca yazdığı gibi, bir çeşit atalarımız olan İyonlar Grek değildirler.) Ama gel gör ki, antik Mısır kültürünün torunları Araplar hala çoraptırlar.
]

Bizler çok eşli olduğumuz halde -resmi nikahı olmasa bile- eşleşmeyi kutsarız. Çok eşlilik (kural değil, genelde) ilk fazda, doğru eşi bulmak adına, kaynak kitleyi geniş tutmak için iyi bir yoldur. Eş bulunca ise ortam sakinleşir. Her sevgi ve tutku içerikli eşleşme, her iki cinste, kendi sadakatini yaratır. Çok eşlilik sıfırlanır. Bu bir erdem değil, doğa ananın yarattığı (yani doğal :) ) bir durumdur. (Manyetik Maji eğitiminde bu durumu fizik bilimi temelinde anlatmaya çalışıyoruz: Eşleşenin manyetizması sona ermektedir.)

Toparlayalım: Özgürlük denilen günümüzdeki yapı, bu hali ile hiçbir soruna çözüm değildir.

Yeniden sorunuza geleyim: Yemek yeme ve benzer nice sorunun nedeni celp edilmiş NEdir. Ancak asıl soru, kötü insanlar olmayan nice kişinin neden NE celp ettiğindedir. İşte bu sorunun yanıtı –bize göre- ödül devrelerinin yeterince tetiklenmemesinde, temel ihtiyaçların olağan şekilde değil, doyum/tatmin bazında realize edilememesindedir. İnsanlar açlıktan düşüp-düşüp ölmediklerine göre, bir şeyler yemektedirler. Ancak bu insanlardan pek çoğu yedikleri ve/veya az yedikleri yüzünden ölümcül hastalıklara yakalanacaklardır.

Tabidir ki size "sorununuz cinsellik" demiyorum. Ama "Cinsel doyum, ya da mutlu ve gerçek tatmin dolu bir ilişki, sorunun nedeni cinsel doyumsuzluk olmasa bile (ki, olabilir de), nice soruna son vermekte büyük yardımcıdır.

Bir de kendinize şunu sorun: "Yemek yiyerek beynimdeki hangi alanı uyuşturuyorum?"

Size özel çözümün (cinsellikle hiç alakalı sayılmayabilir) ipucunu böyle yakalayacak olabilirsiniz.

" Su an sana yazarken de utaniyorum"
:) Bu sözler bence zarif, ama zarafeti biraz abartmış bir kadın gönlünden doğmakta. Darılmayın ama fazla yemek yeme sorununda utanılacak ne var, ben çözemedim. Güzel gönüllü insanlar kabahat işlediklerine inandıklarında utanırlar. Bize göre ise kabahat sadece diğerlerinin alanına girmektir.

Yanlış bir şey yapmadınız. Yaşadığınız, pencereden baktığınızda gördüğünüz her insanda farklı farklı olan sorunlardan biri. Motorcuların bir lafı vardır. Büyük cc'li motoru olup havalara girenlere "Hepimiz aynı asfalta düşüyoruz" derler. Ben de size bu mealde bir laf edeyim: Hepimiz aynı makro havasını soluyan, burada, yan yana bedenlenmiş ruhlarız. Birbirimizden farkımız yok. Birbirimize bulaşmazsak, sorunlardan utanacak bir şey de yok.

Rahat olun. :)

Burada bu kadar laf eden, "ya bi' inanın, şahane bir hayatım" var diyen bencileyin bile (hiç de utanmadığım) sorunları var.

Ama şu da var: Ben bir-iki kişide, hocalarımda, sorunsuzluğu izledim. Mümkün olduğunu biliyorum yani. O zaman bizler (siz, ben ve bizi okuyanlar) ne yapacağız? Topluca oraya doğru düşe kalka ilerlemeyi sürdüreceğiz.

O zaman, e hadi, toparlanıp bir daha koyulalım yola. Durmak yok… yola devam.

Her şey bizim için, bizim olmak için, orada, ilerde, bizleri sabırla beklemekte. Ne yol kavi… ne de talih zebun. :)


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -