722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

RUHSAL SORUNLAR

SORULAR ANA SAYFA | TÜM RUHSAL SORUNLAR SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

Psikologlar ve Psikoterapi/Analiz hakkındaki görüşlerimiz için ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR linki, Temel İnançlarımız başlığında yer alan Psikologlar hakkında ve Psiko-terapi ve psiko-analiz hakkında linklerine başvurabilirsiniz.

24 Ekim 2022
Iliski, psikoloji, büyü

Merhaba Janus. Hem özel iliskinin, hem psikolojinin, hem de majinin birlesik oldugu bir durumun içindeyim. Bu durumun içinden çikamadim. Sizin yönergelerinizin veya daha nazik ifadeyle düsüncelerinizin pesinden gittim. Her konuda olmasa da birçok konuda. Elestirdigim kisimlar oldu/olmadi vesair.

Iyi ve güzel bir kiz arkadasim oldu. Is buldum. Para kazanmaya basladim. Yeni yeni rutinler elde ettim. Kisacasi hayatimda hiçbir zaman olmamis seyler oldu. Hala ufak tefek sorunlar olabiliyor elbette ama önemsiz. Ben bir türlü sadede gelemiyorum suan bunu fark ettim.

Kisacasi fikirleriniz, bir yere bakarken o baktiginiz açi, perspektif benim isime yaradi. Dolayisiyla sorun yasayinca tekrar o bakisiniza yaklasiyorum. Ancak bu sefer bir çözüm bulamadim.

Bir yili geçen bir iliskim var. Iyi bir iliski. Temiz. Sade. Olagan. Basit. Güzel yani. Ancak onun sorunlari var. Anksiyete gibi. Geçmiste yasadigi bazi travmalar ve ailevi birtakim durumlar. Buna, aileden dolayi muhafazakarlik arasinda sikisirken bir yandan da modern ve akilci hayati görüp kendini bir yere koyamama durumu da var. Tabii bu durumu ben tespit edebiliyorum. O henüz kendisinde bunu göremiyor.

Ona uzak akrabalarindan büyüler yapilmis. Evde bazi nesneler bulunmus. Bir alim hoca var. Vefk falan yazmis. Yillardan beri takiyor o. Böyle seylerin manevi tesirine inaniyor. Inanmasinda bir sakinca görmedim. Ama böyle seylerden korkmamasi gerektigini, korkarsa sandigindan daha büyük tehlikelerin olabilecegini anlatmaya çalistim. Olmadi. Annem ben bulusmaya giderken tatli vermisti bana. Beraber yersiniz diye.

Bulusunca tam agzina aldi ve bunu annemin yolladigini duyunca birden tükürdü. Büyü yapmis olabilir mi dedi. Bu dozda birisi o. Annemin gözüne girmeyi istiyor. Sevilmek vesair. Bazen tipik gelin-kaynana durumlari olusuyor. Evli degiliz ama nevi sahsina münhasir bir iliski bu. Ve böyle takintilari olusuyor. Bende sinirden o tatliyi çöpe atmistim. Onu anliyorum ama yardimci olamiyorum... Ben askerdeyken, eski sevgilisinin bir adami oldugumu bile hayal etmis. Eski sevgilisi onun pesine adam takiyor ölüm tehditleri falan ediyordu. Onun kisisel bilgilerine falan erismisti. Hemde tanidigi birtakim bürokratlar araciligiyla.Takintili ve kötü bir adamdi. Neyse ki babasi kurtardi onu. Böyle böyle küçük anekdotlari anlatiyorum ki kafanizda bir sablon olussun.

Biz bunlari atlattik. Iyiydik. Halen iyiyiz sükür. Ancak söyle bir durum var ki isin içinden çikamiyorum. Her seyi aleyhime çeviriyor. Her durumu kendi aleyhine çeviriyor. Mesela enerjisini 1-2 saat tartismaya ve negatif sanrilara ayiriyor. Tükenince de özür dileyip tatliya baglayip uyuyor. Tabii ben de tükeniyorum. Ona kelimelerin büyüsünden de söz ettim. Iyi konusmayi, güzel söylemeyi, takmamayi, rahatlamayi, gevsemeyi salik verdim. Hep bir süphe hep bir korku var. Kendisine zarar verdigi gibi bana da veriyor. Sahsi bir kasti olmadigi için ben ona ters yapmiyorum hiç. Ama benim sözlerime itibar etmedigi için kiziyorum. Mesela hayaller kurarim. Isten geleyim de konusayim. Ne bileyim, su angarya bitsin de arayip sesini duyayim. Aradigima pisman olurum. Öyle acayip abuk subuk seyler söyler ki. Geçmisi açar. Benim hatalarimi. Konus konus, ikna et anlat... Aradan saatler geçer. Ikimiz de tükeniriz. Sonra her sey tatliya baglanir ama enerji kalmadi ki. Ne konusacagiz?

Ben hastayim ben hastayim deyip duruyor. Evet sorunlu. Sikintili. Ona bunu inkar etmesi için çok telkinde bulundum. Hiçbir ise yaramadi. Ilaç kullaniyordu nazim geçtigi için biraktirdim. Hem doktor tavsiyesine aykiri kullaniyordu hemde abartili olarak. Yakin geçmiste 7 tane içmisti arka arkaya. Kardesi kocaya kaçmisti ailevi durumlar olmustu. Ben isteyken bile arkalara kaçip ona yardimci olmaya çalisiyordum telefondan. Kusturdum onu yine nazimla. Sonra birakti. Hala der, o beni iyi ediyordu. Kötüyken içince kafam iyi oluyor. Neyse ben zorla biraktirdim ve ciddi bir doktora gidip istikrarli, devamli düzgün bir terapiye sokmaya çalistim. O da olmadi. Ne egitiminde ne isinde hiçbir istikrarsizlik yokken bu ruhsal konularda hep korkuyor. Kaçiyor. Istikrar elde edemiyor. Kitaplar verdim. Mandala defteri verdim. Film izleme kültürünü yarattim uzak baglanti araciligiyla. Hobiler ve hobiler. Tabii ben bunlari yaparken onlarca sorunun içindeyim. Borcum var. Ailevi sorunum var. Sagliksal sorunlarim var. Hep düsündüm. Hangi taktik ise yarar. Ne yaparsam nasil olur? Ne yaparsam onun beyninde ampul yanar. Olmadi. Gözlerine baktigimda hep bir bosluk görüyorum onun. Üniversite yillarinda bana karabasan ve cinni bazi tecrübelerini de anlatmisti. Ben hissediyorum onu. Bir seyler enerjisini çekiyor. Daha dogrusu kendi elleriyle teslim ediyor korkarak.
Geçende durduk yere, bana telefon açtiginda ailem açsa ve sana, kizimiz belirsiz bir kisi tarafindan biçaklandi ve kollari koptu bacagi koptu parçalara ayrildi dese üzülür müydün diyor. Bu konusma olmadan ben hayal kuruyordum. Iyi konusacagiz laklak yapacagiz her sey pozitif olacak diye. Tabii bu durum karsisinda bende insan olarak sinirleniyorum. Bazen kiminle konusuyorsun diyor. Benden bikar misin diyor. Ne bileyim pek çok sey. Ben onu hiç aldatmadim. Düsünmedim de. Zaten ben kiz arkadas aramadim. Kendiliginden oldu bu. Yalnizligi ve izolasyonu seviyorum ben. Bu kadar tecrit olmaktan dolayi yardimci olamiyorum. Bambaska bir dünya benim için. Ben kendi küçük kabugumda belirli seyler üzerinde çalisiyordum. Simdiyse hiç bilmedigim bir saha. Size bakiyorum. Düsünüyorum. Acaba ne der? Derse acaba benim kafamda da bir jeton düser mi ki ona farkli bir açiyla yaklasabileyim.

Bebek hayali var. Bu sefer de dogum sirasinda ölmekten bahsediyor. Veya bebegin sakat olmasindan. Ne kadar kötü senaryo, karanlik bir fikir varsa hepsini aktariyor. Agliyor ben sinirlenince de. Baktim ki isin içinden çikamiyorum. Bir iletisim sorunu var. Bir problem var. Düsündüm. Çokça düsündüm. Hiçbir yöntem bulamadim. Birlikte olsak bu olmazdi. Fiziksel olarak hep birlikte olmak. Ekonomik nedenlerden dolayi uzagiz biraz. Ki onu böyle anlattigima bakmayin. Yüksek lisansini bitirmek üzere. Stajini bitiriyor. Kendi isini kurmak için ruhsatlar sinavlar bilmem neler... Yani küçük odasinda hayatina küsmüs biri de degil.

Ama nedense ona bir müzikten orgazm olmayi ögretemedim. Hamburger yerken sadece o hamburgerin tadini düsünmeyi. O kendini ödüllendirme olayini. Bir film izlerken sadece o filme odaklanip meditatif bir duruma sokmayi basaramadim. Ona isimi sevdigimi söyledim. Bana, isini benden çok seviyorsun dedi mesela. Yukarida sözünü ettigim her seyi aleyhe çevirme durumuna bir örnek olarak. Hep düsünüyor. Hep. Ve otomasyon olmus. Tamamen negatif. Sadece fiziksel olarak yan yanayken gevsiyor benimle. Kafasi resetleniyor. Gülüp oynuyoruz.

Sonra eski haline geri dönüyor. Yan yanayken o kadar iyiyiz ki sohbet bile edemiyoruz. Gündemde konusulmasi gereken sorunlari bile konusamiyoruz o ruhsal sükunet durumunda. Çünkü sorun kalmiyor yan yanayken. Ama uzakta oluyor. Ve ben bunu bertaraf etmeyi beceremiyorum. Lütfen bana duymak istemeyecegim seyleri söyleyin. Eger böyle bir sey yoksa, yani duymak istemeyecegim bir sey yoksa, öyle bir sey deyin ki ben de "hiiiiiiiiii. demek ki böyleymis" deyip aydinlanma yasayayim. Sizden istedigim sey agir olmali. Kimse kimsenin ebeveyni veya hocasi olamaz. Kanaat önderligine karsiyim ben. Her sey kisisel gelisimle alakali ve hep bir yerlerden çözümler cevaplar geliyor. Kendimden söz etmek gerekirse kafama bir sey takiliyor. Ayni gün sizin sitenizi açiyorum. Bakiyorum birisi kafamdaki soruyu sormus sizde yanit vermissiniz. Buna o kadar alistim ki. Bir sey düsünüyorum çikmaza giriyorum. Artik kaniksadim. Janus'a bunu sormuslardir bugün diyorum girip bakiyorum gerçekten de sormuslar ve sizde cevap vermissiniz. Benim ise hiçbir sey yapmama gerek kalmiyor okumak disinda. Not: Su yasadigim problem hariç.
Kafam allak bullak. Sizce ne yaparsam, nasil davranirsam, hangi sözcüklerle nasil bir iletisim sergilersem veya nasil bir açiyla ona bakarsam ve o bunu algilarsa bu sorunlar asilabilir? Çünkü açikça belli oldugu üzere seviyorum onu. Degerli benim için. Ve varligi beni mutlu ediyor. Varligiyla mutlu oluyorum ben. Simdiye kadar hiç ondan sikayet etmedim. Bir tane negatif düsüncem olmadi ona karsi. Normalde olurdu çünkü insanlara karsi. Hatta size karsi bile negatif düsüncem var (tabii teorik temellere dayali fikirlerinizle alakali. Yani benim bazi fikirlerimle çakismasindan dolayi. Aman canim ne diyor bu Janus tarzinda veya bu ne biçim adam tarzinda). Herkese karsi. Ona karsi olan bir düsünce üretemiyorum ben. O bir istisna oldu. Diyeceklerinizi veya yanit yazip yazmayacaginizi bir kaygi ve ümit karisimi esliginde bekliyor olacagim. Zaten her sey ümitle kaygi arasindaki ince çizginin verdigi belirsiz ama güven veren seyden çikmiyor mu?
Not: Hakaret mi oldu iltifat mi oldu bilmiyorum. Demek istedigim, onu elestiremiyorum. Yargilayamiyorum. Aslinda ben artik kimseyi elestiremiyorum. Düsünemiyorum. Takmiyorum. Hatta düsünemiyorum kelimesindeki o olumsuz ek olan (e) harfi bile yok. Resmen düsünmüyorum. Kimin sayesinde acaba? :)))Sanki bu yetenekler benden silindi. Beni yanlis anlamayacak kadar hissi birisi oldugunuzu ve elektronik ortamda yazilan yazilarin arkasindan, monitörden, ve tuslara basan ellerimden geçip ekrana bakan gözlerime baktiginizi ve empatinizin içime isledigini hissediyorum, daha dogrusu BILIYORUM. Babacan oldugunuzu da eklemek isterdim ama tam öyle olmamanizla veya birlikte benim de sizin gibi babalarla ilgili sorunum var. Basta YHVH olmak üzere. Hayati dolu dolu yasamak lazim Janus bey.
Iyi günler dilerim. Selam ve sevgiyle.

YANIT

Sevgili kardeşim; ilk başta şunu belirteyim: Düşüncelerimizin mutlak doğrular olduğunu iddia etmemekteyiz. Teorilerimiz, bizim mutlak doğru olduğuna inandıklarımızdır. Oysa bizler "her inandığı mükemmel çözümler olan üstün vasıflı adam" denilecek ademler değiliz.

" Size bakiyorum. Düsünüyorum. Acaba ne der? Derse acaba benim kafamda da bir jeton düser mi ki ona farkli bir açiyla yaklasabileyim."
ve " Lütfen bana duymak istemeyecegim seyleri söyleyin."
demişsiniz. Evet; canınızı ciddi ölçüde sıkacak; duymak istemeyeceğinize emin olduğum şeyler söyleyeceğim. Lütfen ilk paragraftaki sözlerimi aklınızda tutarak beni dinleyin. Unutmayın; canınızı sıkacak HER ŞEY size NE celp ettirir. İçerik ne kadar değerli olsa da, NE celp olduysa, sorunlara çözüm bulmak imkansızdır. Bu yüzden size söyleyeceğim ilk şey: "Ya yanıtımı okumayın, ya da sinirlenmeden okuyun" dur.

Ve hemen belirtmem gerekir ki yanıtımda kız arkadaşınızı değil, sizi eleştireceğim; çünkü tutumunuz –bize göre- hatalı. Böylesine hatalı tutumlar sergileme ortamında kurtarıcı PEyi celp etmeye fazlaca imkan yoktur.

Sözlerinizde çelişkiler bulunmakta diyerek başlayayım ve bunlardan bazılarına göz atalım.
- " Sadece fiziksel olarak yan yanayken gevsiyor benimle. Kafasi resetleniyor. Gülüp oynuyoruz" demişsiniz; ancak bir mesaj boyunca kız arkadaşınızla birlikteyken yaşadığınız sorunları anlatmışsınız.
- Sözlerinize itibar edilmediğinden yakındıktan sonra "nazım geçer ilacı bıraktırdım" demişsiniz.
- "Hangi taktik ise yarar. Ne yaparsam nasil olur?" şeklindeki arayış ifade eden kelamlardan sonra, " Düsünemiyorum. Takmiyorum." biçiminde ifadeler kullanışsınız.
- "Onu elestiremiyorum. Yargilayamiyorum" demiş, ama sonra hanımefendi hakkındaki "kız arakdaşımın anksiyete sorunu var" ve "muhafazakarlık ve modern hayat arasında sıkışmış" ve " Tabii bu durumu ben tespit edebiliyorum. O henüz kendisinde bunu göremiyor." benzeri kesin teşhisler koymuşsunuz.

Çelişik olan bir diğer nokta, bir kişi ve tavırları hakkında mesajınızdaki kadar katı tanılar belirlemişken, bana soru yöneltmenizdir. Yanıtı çoktan verilmiş soruları başkalarına sorarsanız bile, alacağınız yanıtlar aslında sadece kendi yanıtlarınızı doğrulama arayışıdır. Bu nedenle yanıt kapsamında edilecek sözlerin etkinliği yok denecek kadar azalır.

" size karsi bile negatif düsüncem var (tabii teorik temellere dayali fikirlerinizle alakali. Yani benim bazi fikirlerimle çakismasindan dolayi."
Bana sempati duymama nedeniniz bizim sistemin dışına bir bakış açısına ve değerler sahip olmanızdır. Bizi takip ettiğiniz söylüyorsunuz, sağ olun; ancak sürekli yinelediğim "doğrularımıza" ters yönlü görüşleriniz o kadar fazla ki… Hatta üzülerek söylemem gerekir ki, bizlerle neredeyse bütünü ile aykırı konumundasınız. Bu sözcük ağır kaçtı ise sözümü "inançlarımıza hiçbir paralelliği olmayan konumdasınız" şekline sokayım.

Şimdi de bu konuda da bazı örnekler verelim.

"Film izleme kültürünü yarattim"
Bizler filmlerin pek çoğunun NE odakları olduklarına inanırız.

"devamli düzgün bir terapiye sokmaya çalistim."
Bizler terapinin tehlike yaratabileceğine inanırız.

" kız arakdaşımın anksiyete sorunu var."
Bizler "anksiyete" benzeri psikoloji disiplinli tanılara inanmamakla kalmaz; bunları zararlı da görürüz.

" (..) modern ve akilci hayati görüp…"
Bize göre modernlik ile akılcılığı eşleştirmek hatadır. Daha da ötesi "akılcılık" bizim sistemimizde reddedilen bir kavramdır.

"Gündemde konusulmasi gereken sorunlari bile konusamiyoruz."
Bizler konuşarak ancak negativitenin abartılacağına inanırız.

"deyip aydinlanma yasayayim."
Bizlere göre aydınlık negatif bir kavram olduğu için, aydınlanma bir kazanım ve ilerleme içermez.

"Tükenince de özür dileyip tatliya baglayip uyuyor. Tabii ben de tükeniyorum." "Konus konus, ikna et anlat... Aradan saatler geçer. Ikimiz de tükeniriz" "Kendisine zarar verdigi gibi bana da veriyor"
Bizler, bu şekilde nitelenen ya da beyinde bu gibi duyguları yaratan kişilerin çekici bulunmasının ve onlara yönelik sevgi ve ilginin azalmamasının gerisinde NE olduğunu düşünürüz.

" Ona uzak akrabalarindan büyüler yapilmis."
Bizler bu tarz büyülerin hiçbir etkinliğinin olamayacağını bilimsel verilerle anlatmaya çalışırız.

Yukarıdaki görüşlerimiz yanıtlarımda defalarca dile getirilmiştir.

"Bir seyler enerjisini çekiyor. Daha dogrusu kendi elleriyle teslim ediyor korkarak"
Ben bu denli kesin teşhisleri obsede olduğu iddia edilen insanlarla görüşmeye giden Bülent'ten (Bülent Kısa) bile duymadım kardeşim.

Ve ana soruya geldik:
" Sizce ne yaparsam, nasil davranirsam, hangi sözcüklerle nasil bir iletisim sergilersem veya nasil bir açiyla ona bakarsam ve o bunu algilarsa bu sorunlar asilabilir?"
Pek bir şey yapamazsınız. Hiç kimseye o kimse istemedikçe yardım edemezsiniz; yani onu değiştirmezsiniz. Dahası; bu işe soyunmaya hakkınız yoktur. Kişileri beğenmezseniz yapacağınız şey onları "kurtarmaya" girişmek değil, iletişimi kesmektir. Zorlama ve baskı ile belki davranışların bir süreliğine değişmesine neden olursunuz; ama öz değişmediği için baskı bir gün mutlaka geri teper. Daha kötüsü; baskı ne kadar süreliyse ve güçlüyse, tepki o denli şiddetli olur. Andığım makro yasasını değiştirebilecek bir güç yoktur. Bu sübjektiviteye bile yansıyan fizik bir yasadır.

Kız arkadaşınıza geleyim:

"Ne egitiminde ne isinde hiçbir istikrarsizlik yokken bu ruhsal konularda hep korkuyor. Kaçiyor. Istikrar elde edemiyor."
Kendinizi bir diğer kişinin hayatının istikrar uzmanı olarak görmeye başlamak hatalıdır. Oysa istikrarsız olarak etiketlediğiniz kız arkadaşınızın anlattığınız kadar sorunlu biri olduğu da bence biraz kuşkuludur. Aktardığınız ölçüde olumsuzluklar sergileyen NE yüklü kişiler genelde eğitim hayatlarında ya da meslek ortamında başarısız olurlar. Oysa "Ne egitiminde ne isinde hiçbir istikrarsizlik yok" sözleriniz ile bunun doğru olmadığını belirtmektesiniz.

Bir diğer hatanız, kız arkadaşınızın pek de özenilmeyecek karakterinde "psikolojik" bir hastalık aramanızdır. Zaten soru başlığınızdaki "psikoloji" lafı "çağdaş ve aydın" kültürünün etkisinde olduğunuz göstermektedir. Bize göre öznel bir oluşum olan ruh, asla hasta olamaz; çünkü hastalık, tanısı bilimsel deneme yanılma ortamı ile konmuş makrokozmik şikayetlerin adıdır.

Psikoloji –ampirik ortam içeremediği için- bir bilim değil, bir disiplindir. Geçerliliği kanıtlanmış diğer bilimsel branşlardan değildir. Psikolojinin verdiği en ciddi zarar ise pop kültür aracılığı ile nice kişinin kendini psikoloji uzmanı tayin etmesi, hem kendine, hem yakınlarına teşhisler koyması; daha da kötüsü, psikologlarla yaşadıkları seansları dert anlatma süreci olarak görmeleri, ama onları dinlemeye bütünü ile isteksiz olmalarıdır.

[Bizlere göre –sözüm aykırı olabilir- psikologlardan yararlanma yolu, tıpkı bana yapıldığı gibi, bana sorulan soruları onlara sormak ve onları DİNLEMEK ile ilgilidir.
]

Ruh hastalığı diye bir şey yoktur; çünkü yukarıdaki sözlerim gereği olamaz. Ancak psikotik vakalar (delilik) reeldir. Bu hastalıkla psikiyatristler (psikologlar değil, tıp doktoru olan psikiyatristler) ilgilenir.

Kimi insan "zor" denilebilecek huy taşır. Bu bir hastalık değil, bir yapıdır. Onları "hasta" ilan eden, bir de bunu onlara ve HERKESE inandıran, "çağdaş ve aydın" kültürde filizlenen disiplinlerdir. Bu gün "ruh hastası" denilen kişilerin ezici çoğunluğunun "çağdaş ve aydın" kültürden insanlar olması sözlerimin en güçlü kanıtıdır.

[Benim zamanımda insanlarda ne depresyon vardı, ne panik atak vardı, ne de –ne olduğunu hala ilgilenip öğrenmediğim- bipolar bilmene vardı. Söz konusu tango adlı hastalıkların işçi, çiftçi, zanaatkar, esnaf, demirci, kömürcü, hammal, tellak, pazarcı, kapıcı ("apartman görevlisi" :) ), hatta ev hanımı gibi meslek ve konumlardaki kişilerde yok denecek kadar az miktarda görülmeleri nedense fark edilmemektedir.
]

Şimdi sizi gereceğini bildiğim daha ağır bir bölüme geleyim. Eğer okuyorsanız, okuyacaklarımı söylememin SİZE yarar sağlayacağını düşünmesem (ki, bundan kuşkunuz varsa okumayın), bunları söylemeyeceğime emin olun.

Kız arkadaşınız huysuz karakteri içinde tutarlı gibi dursa da, mesaj boyunca anlatımınızdan sizin önemli ölçüde "kendini beğenmişlik" diyebileceğim bir yaklaşımda olduğunuzu düşünmekteyim. Bu kimlik, hem derin bir kendine güvensizlik içeriyor olabilir; hem de ciddi ölçüde NE envokasyonuna nedendir.

  • Bazı şeyleri ona dayatmayı kendinizde hak görmeniz,
  • bunları dayattığınız için kendinizi kurtarıcı kimliğinde görmeniz,
  • bunları kabul etmediği için kendisini suçlamanız,
  • bunları kabul etmediği için onu küçümsemeniz,
NE celbine –belki de arkadaşınızdan bile- daha yatkın olabileceğinizi düşündürüyor.

Dikkate değer ölçüde kendinize dönük ("bildiğini okuyan" desem sizi kırar mıyım?) olduğunuzdan da kuşkulanıyorum. Bunun kanıtı, defalarca zararlı olduğunu –elimden geldiğince- bilimsel gerçeklere gönderme yaparak anlatmaya çalıştığım bazı şeyleri "tedavi" aracı olarak kullandığınızı –bizi izlediğinizi söylediğiniz halde- bize anlatmanızdır. :)

Sevgili kardeşim; bizim sözlerimizi bu kadar duymayacaksanız, bu sayfalarda hayattan kopuk olarak harcadığınız saniyeye yazıktır. Sözlerimizi beğenmeme hakkına sonuna dek sahipsiniz. Ancak teorilerimizin değersizliğine kanaat getirdikten sonra yapmanız gereken bu siteyi bir daha ziyaret etmemektir. Siz ise –sağ olun, var olun- bizlerden zor bir anınızda yardım almak için uzun bir mesaj yazacak kadar bizimle bağlantı içindesiniz. Ama hala da bize bu denli ters şeylerin tedavi aracı olduklarına inanmayı sürdürmeniz bana hiç de doğru gelmemektedir.

Kız arkadaşınızı anlatımınıza dayanarak yarı deli; sizi ise bilgili kurtarıcı şeklinde algılamak da gerçekten zor; çünkü kendinizi sunduğunuz kimlikteki insanların onları "tüketen" süreçlere tekrar-be-tekrer girmeleri düşünülemez. Sadece bu tavır bile sandığınız kimse olmayabileceğinizi düşündürmektedir.

Bilgi (içerikte PE taşıysan ve yarar sağlayacak bilgi diyelim), ilk başta insanın KENDİNİ zarardan koruması ve kaliteli bir yaşama yönelmesi için vardır. Kendini kurtaramamış kimselerin diğerlerine yararları olabileceği inancı (örneğin aşırı fedakarlık maskesi ile sunulan "acılar içinde yaşamış büyük adamlar") zararlı bir ataerkil yalandır. Bizler dahil, herkesin sözlerinin değerini, bu sözlerin kendilerine ne kadar rahatlık sağladığı ile, yani söz (teori) sahibinin yaşam kalitesi ile, ölçmek mümkündür.

Artık –sizi biraz üzdüğünü düşündüğüm- eleştirileri geride bırakalım ve yanıtımın aslında beklediğiniz bölümüne, yani pratik çözüm önerisine, gelelim.

Sorunuzu apaçık soralım:
Kız arkadaşınızla –affedin- "başa çıkmak için" ne yapmalısınız?

Ve yanıtı apaçık verelim:
Madem ki hanımefendiden ayrılamıyorsanız yapılacak şey –yine affedin- "krizi tutunca" :) o tiradını okurken üvey annemin sözü ile aklınızı vermemek, ama "hı-hı" demektir.

Güç; yararı son derece kuşkulu olan, sadece sağdan-soldan duyulduğu için önemli olduklarına inanılmış önerileri –hele ki isteksiz kişilere- itekleyip durmak değil; saçmalamalara ALDIRMAMAKTIR. Unutmayın ki onu bu kötü alışkanlığından kurtarmak adına ortaya koyduğunuz her bir şey, onun huyunu –yine affedin- "azdıracak" olabilir.

Yanıtlarımda defalarca anlattığım gibi, olumsuzluktan kaçınma yolu, sorunu –halletmek adına olsa bile- DEŞMEMEKTİR. Eğer beyindeki olumsuz alanı kaşıyıp durmazsanız, ister tanrı deyin, ister pozitif mikrokozmos katmanı, hatta isterseniz zaman; SİZİN DAHLİNİZ OLMADAN, o alanı dağıtacaktır.

Hayat basittir. :) Anlaşmak sanılandan kolaydır. Basit tutumları karmaşıklaştıran "çağdaş ve aydın" denilen kültürün sunduğu pek çok kurtarıcıdır. :DD

Lütfen artık kendinizi süper kahraman, kurtarıcı, her şeyi bilen dost, yardım etmek isteyen üst otorite, istikrar uzmanı sevgili benzeri rollerden arındırın; ona sadece geçimsiz ve zor bir kız olarak bakın, sık sık "Huysuz ve Tatlı Kadın" parçasını ona armağan edin ;-) ve sevmeyi sürdürün.

Efendim? Onun sivri dilini yumuşatma yolunu daha net şekilde duymak mu istiyorsunuz? Peki… O zaman üç farklı yöntem aktarayım:

1- Olumsuz konularda konuşmaya başlayınca kesinlikle dinlemeyin, cevap yetiştiremeyin, onu hatalarının olduğuna ikna etmeye çalışmayın ve kesinlikle onu CİDDİYE ALMAYIN.

Küstah bir küçümseme içermeyen; ama hafiften aldırmazdan gelen (hı-hı deme tipi) tutumunuz ile monologlar azalacak olabilir.

2 – Negativite bombardımanı anlarında ;-) hemen bölgeyi terk edin. Kendisini dinleyecek insan bulamayan kişiler, eğer duvarlarla konuşmak gibi bir alışkanlıkları yoksa, mecburen susmak zorunda kalırlar. Onu artık dinlemediğinizi, (bu kısır ortamı tetikleyerek ikinizi de –tırnak yemek, yara kabuğu kopartmak, saç yolmak, benzeri- hatalı bir zevke gömmediğinizi) görünce sizi terk ederse onun hayatındaki yerinizin bir sevgili değil, bir ağlama duvarı olduğunuzu anlar, "Şükür, başımdan kaza-bela geçti" diye düşünmeye başlayabilirsiniz. ;-)

3 – Aynı yaklaşımı siz sergileyin. SİZ krizler geçirin, saçmalayın… :DD Siz abuk sabuk ve zırva laflarla onun kafasının etini yiyin.

Unutmayın: Çok konuşan ve kafa ütüleyen münasebetsizleri susturmanın yolu sıkıldığını kibarca ifade etmek adına susmak ve surat etmek değildir. Bu tavır sadece düşük çeneye daha da düşmesi için alan açar. Yapılması gereken çenesi düşük münasebetsiz kadar konuşmaya başlamak ve size yaşattığını ona yaşatmaktır. :DDDD

" Hayati dolu dolu yasamak lazim Janus bey"
Bu sözü söylediniz ya… bu özleminiz var ya… Bu bile o güzel hayata bir leap'dir. İşi hatalı uçtan kavramışsınız. Bu ataerkil bilgi mayınları ile dolu arazide şarapnel parçalarından kaçmak zordur, bilirim. Ama bence cenk alanını terk etmeye doğru bir sıçrama da var.

Eğer beni buraya dek okudunuzsa sizi üzdüğüm için biraz ağırlaştığıma emin olun. Ama ya sorunuzu reddedecektik, ya da bildiğimizi aktaracaktık… ikinci seçeneği seçtik. Bu da sizi bir ölçüde üzdü muhakkak ki… ama reddetseydik belki de size önem vermediğimizi düşünüp farklı şekilde kırılacaktınız. Oysa sözlerimden kırıldığınızda yine de bir şeyler duydunuz demektir. Onları beğenmezseniz kullanmazsınız olur biter. :) Ama bir gün durmakta olduğunuz yerden farklı bir yöne ilerlemek isterseniz, kullanmama tasarrufunuz bulunan o sözler birden canlanacak, gömüldükleri yerden yeşil filizler gibi bitmeye başlayıp size fısıldamaya koyulacaklardır.

Yanıtımı özlü sözümüz ile bitireyim: Herkes kendine neyin iyi geleceğini bilerek doğar. Onu bu bilgiyi unutturan, doğru diye –bizimkiler dahil- kafasına yığılanlardır.

Yani benim sözlerimi de kafanıza yığmayın. :D

Yine de bir kez daha söylememe izin verin: Eğer öfkelenmeden yanıtımı buraya dek okuyabildiyseniz, "dolu dolu yaşamak" olarak ifade edebileceğim hayata ciddi bir sıçrama yapabilmişsiniz demektir.

Merak etmeyin… Her şey iyiye gidiyor. :)

" Babacan oldugunuzu da eklemek isterdim ama tam öyle olmamanizla veya birlikte benim de sizin gibi babalarla ilgili sorunum var."

Hahahaaaaa… Haklısınız; benim gibi bir kimlikten doğru dürüst baba-maba çıkmaz.

Aslında çok şefkatli bir adamım. Çocuğum olmadığı için hanım öğrencilerimi kız çocuklarım gibi severim. (Bu yüzden "bebeğim, şekerim" şeklinde konuşur, yine bu yüzden kimi zaman "Adam bana yürüyor mu?" endişesi yaratmış, ya da beni okuyanlarda "Adam genç kızcı" benzeri düşünceler uyandırmış olabilirim. (Yeri geldi ekleyeyim: Özel ilişkilerde gençlik bana HİÇ BİR ŞEY ifade etmez. Ciddi ilişkilerimi DAİMA olgun, hatta yaşlı hanımefendilerle kurabilmişimdir. İki yıl süren bir ilişkimde sevdiğim hanım benden çok yaşlıydı.) Bu yüzden biz iletişimimizi iki arkadaş gibi sürdürelim.

Ama ihtiyar bir adam olduğum için bir şey sormak isterseniz beyninizde "Herif bu kadar yaşamış, benden çok şeyler biliyor olabilir" düşüncesini uyandırın. Hem kanka, hem akıl verici ve can sıkıcı adam olmam böylece mümkün olabilir. :)


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -