Adept Majisyen
Manyetik Maji
Pozitif Enerji
BİLGİ ALIN >>
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

RUHSAL SORUNLAR

ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR        |        SORULARIN KABUL EDİLME KRİTERLERİ        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

722 Ekolü ve Eğitimleri | Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Astroloji
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Fal/Tarot |
Ruhsal Sorunlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

Psikologlar ve Psikoterapi/Analiz hakkındaki görüşlerimiz için ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR linki, Temel İnançlarımız başlığında yer alan Psikologlar hakkında ve
Psiko-terapi ve psiko-analiz hakkında linklerine başvurabilirsiniz.

21 Kasım 2022
Ne yapmak istedigimi bilmiyorum

Janus bey selamlar, saygilar Bu hayatta ne yapmak istedigimi bilmiyorum, amacim ne ne için yasiyorum. 48 yasinda bir kadinim bir çocugum ve esim, isim var 20 yildir ayni iste çalisiyorum, korkudan belki isin rahatligindan degistiremedim. Kendimi çikmazda ve tatminsiz hissediyorum. Hicbirsey tat vermiyor gibi. Birçok kursa katildim, dans resim müzik , bir çok seyahat yaptim. Simdi bana ne pozitif deger katabilir, ne beni tatmin eder bu yasta çikmazda hissediyorum kendimi. Esim bunalimda, birkaç is denedi olmadi, su anda sadece ben çalisiyorum ve zaman zaman bitik hissediyorum kendimi. Yaratici bir insan olmak istiyorum, keyifli bir ugrasin olsun istiyorum. Fakat bu ugrasi bulamadim. Bazen de bu hayat bana oyun gibi geliyor, bu oyunu oynamakdan sikiliyorum. Sizin sitenizdeki yazilari ve sorulari okumak keyif veriyor sadece. Bana onerebilecegin birsey olabilir mi?

YANIT

Bir ruh doktoru değilim, ruhsal rahatsızlıklar hakkında bir şey söylemeye yetkim olamaz. Ama bir teori sahibi araştırmacı okültistim; soran olursa bunlardan söz etmekte bir sakınca görmüyorum. Yani sözlerim kendi bildiklerim ve bulduklarımız olacak. Anlatacaklarım bilimsel teoriler temelinde var edilse de bilim değildir; bu nedenle lütfen sözlerime ihtiyatla yaklaşın.

Bizim inancımızda ruh hastalığı diye bir durum yoktur. Ruh gibi sübjektif ve ne olduğu bilim adamları tarafından bile bu güne dek çözülememiş bir şeye, objektif bir gerçeklik olan "hastalık" kavramını yakıştırmak öncelikle akıl dışıdır. İnsanların ruhsal "sıkıntıları" vardır tabi ki; ama bunlar beyindeki bazı kimyasalların ve/veya hormonların salgılanmış olmalarından öte anlam taşımazlar. O kimyasalın salgılanmasına neden olan bilinçtir ve an bazında durdurulabilir. Parçacık fiziğinde bunun anlamı paralel evrene atlamaktır: Evrenleri bilinç elektriğinin dalga boyu var eder. An bazında fark etmeksizin defalarca paralel evrenlere atlanabildiğine göre, bilinç elektriğinde ana belirleyici olan kimyasal salgısı, an bazında değişebiliyor demektir. Ancak bazı moda "disiplinler" nedeni ile "değiştirilemez"e inandırılmışlık varsa… değiştirilemez.

Bilincin olumsuz kimyasalları üretmesi için tetiklenmesi bilince yığılmış yanlış bilgiler ve yönlendirmeler yüzündendir. Bu demektir ki her şeyi bilinç belirlese de, bilinç de bebeklikten başlayarak beyinlere yığılan bilgilerin kumandasındadır. Her gün bu bilgilere –arkadaşlarla yapılan konuşmalar, sosyal medya, haber bültenleri, filmler, kitaplarla- ya yenileri eklenir, ya önceki bilgiler güçlendirilir.

Bu bilgilerden biri de beyinde şarta göre salgılanan kimyasallar üzerinde insan bilincinin hakimiyeti olmadığıdır.

Bu bilgi yüzünden insanlar önceki çağların insanlarına oranla giderek daha "sorunlu" olmaya itilirler. Ortada sorun yoktur oysa, sorun varlığına inandırılmışlık vardır.

Unutulmaması gereken nokta şudur ki, bilinç gerçekten bu kimyasalların salgılanması üzerinde -bu kadar ters yöne itilse de- yönetici konumunu yitirmemiştir.

[Psikoloji disiplinine ters düşen bu düşünce, pek çok fizikçi tarafından farklı teorilerle doğrulanmaktadır. "Ruh" adı verilen bilinç kadar, onun yapısı ve sorunlarını deşifre etmeyi deneysel/somut ortamda fizikçiler başarmaktadırlar. Diğer yandan ruh doktorlarının mistik çıkışlı bir kavram olan "ruh"un varlığına inanmadıkları; dahası, bilinci bile –parçacık fizikçilerinin karşı çıktığı gibi- nöron çakışı olarak kabul etmeleri göz ardı edilememesi gereken bir durum olabilir.
]

Sözlerimi farklı bir aspektten dile getireyim: Bir komşunuz, ya da tanrı korusun petiniz/yakınınız vefat ettiğinde üzüntü duyarsınız. Oysa aslında duygunuzun büyük miktarı kayıptan doğan acı kadar paniktir de. Bu duygunun nedeni ise bebekliğinizden beri size ezberletilen hatalı (ürkütücü, hatta dehşet verici) ölüm yorumlarıdır. Ölüm, acı verici olsa da, gerçeği bilince, genelde yaşandığından çok daha az tahribat yaratacak bir durumdur.

Beyindeki her "hatalı olay yorumu" nedeni ile olayları size öğretildiği gibi yorumlarsınız. Kötü haber odur ki, anılan yorumlar kişinin (insanların) acı çekmesi temelinde var edilmiş yorumlardır. Bu yüzden sürekli acı çeker, beyninize olumsuz NTlerin salgılanmasını emredersiniz.

Anılan NTlerin salgılanmasına neden olan ve aynı sistem ile desteklenen elektriğin EM alanı, ezoterizme göre NE adı verilen ve EM tayfına mavi tarafının en ucunda bulunan frekanstaki bir alan ile senkronize olur… yani abarır. Bu durum kişinin beyninde doğuştan embed olan yardımcıyı (onu "ilahi destek", ya da Bohn'un "pilot dalga" teorisindeki bir dalga olarak görebilirsiniz) iyiden iyiye etkisizleştirir. Bilinç artık içinden çıkılması gerçekten zor olan bir "düzeneğe" kapılmıştır.

Sabırlı olun. Sabır, makrokozmozsun iyilik meydana getirme hızına saygı ve uyumdur. Evrende hiçbir uzman (bizim eğitimler dahil) sizde "yıllar" adlı gereklilik var olmadan değişiklik yapamaz. Bu bilgi de sizden saklandığı için pek çok kurstan istifade edememiş olabilirsiniz. Bizim eğitimler dahil her bir kurs, ya da "yardım aldığınız" uzman, aslında kişiye sadece cangılın ilerisindeki kutsal hazineye ulaşmanın planını verirler. Kişi ise yine yanlış bilgiler güdümünde, oraya ışınlanmak istemektedir. :) Yapması gereken o planı okumayı öğrenmek ve elde plan yola çıkmaktır. Plan ne yola çıkarır, ne de bacaklara güç verir. Ayrıca hala da yolculuk boyunca kişiyi çeşitli olumsuzluklar bekliyor olabilir. Ama sebat eden herkes hazineye varacaktır.

Şimdi mesajınız üzerinden konuşalım.

"20 yildir ayni iste çalisiyorum, korkudan belki isin rahatligindan degistiremedim."
Ben bunda bir yanlış görmedim; çünkü rahatlıktan söz etmişsiniz. Bir işte rahat etmek büyük bir kazançtır. Detayları bilmiyorum ama rahat olunan işten ayrılmak bence pek doğru bir tutum değildir, ayrıca genelde çok iş değiştirmek (tabi ki istisnalar olabilir) büyük yarar sağlayıcı bir çözüm de sayılmayabilir. Kalıplara takılmayın. "Monoton" diye dayatılan bir model, size son derece rahatlık veriyor olabilir. Standart doğrulara değil, benlik rahatınıza odaklanın. Gülün geçin dayatılan "moda doğrulara".

[Moda doğrulara örnek: "Sosyalleş". Eski modadan örnek: "Kır kazığını evinde otur" ya da "Otur sıcak-sıcak evinde".

Bize göre doğru, "Salgına kapılmadan, biraz izole şekilde hayatın içinde ol"dur.
]

"Hicbirsey tat vermiyor gibi."
Önceki yanıtlarımda defalarca yazdım: Bize göre bunun nedeni hayat modelinizin sizin bilincinizin ihtiyacı olan tatmini sağlayamaması gibi son derece basit bir şeydir.

(Büyük ve girift teoriler insanı sadece batağa sokarlar. En kutsal esmalardan biri ya Bâsit'tir; hayat basittir. Basit olan hayırlıdır. Karmaşıklaşmanın elit olduğu, tehlikeli bir "ataerkil doğru"dur. Bir esma (tanrı adı) olan "Basit"in küfür olarak kullanılması, ataerkinin tehlikesini göstermektedir. Bu zorlaştırma tutarağına bir örnek Türkçe sözcüklerin yerine, yeni ve illaki batılı kelimeler sokmaktır.)

Aslında ruh hastalıkları diye tanıtılan (bilim adamı olan psikiyatristlerin alanı olmayan) sıkıntıların nedeni, sadece basit can sıkıntılarıdır. Beyninizin sizi eğlenceye, ama aslında sağlığa (yani hayatta kalmaya) itmek için verdiği mesajdır bu. Ancak olumsuz alan beyinde uzun süre aktif olur ve güçlenirse dağıtmak için şartları değiştirmek kadar, beyne hükmetmeyi ve keyif verici NTleri salgılatmayı becermek gerekebilir.

"Kendimi çikmazda ve tatminsiz hissediyorum."
Mesajı okuyarak yanıtlıyorum ve bu cümleye yeni geldim. Zaten yukarıda söylediğim şeyi kendiniz de fark etmişsiniz.

"Birçok kursa katildim, dans resim müzik , bir çok seyahat yaptim."
Keşke bana bunların size ne hissettirdiğini de yazsaydınız. Bizler bu gibi girişimleri olumlu olarak niteliyoruz genelde. Ancak hiçbir kurs sihirli değildir. Kurslara görev olarak değil; merak, eğlence ve heyecan duygusu ile başlamak gerekir. "İsteksiz namaz, göklere ağmaz."

Pek çok girift moda "şeyin" (bunların bazıları, akıl hastası bir grup Alman'ın acı verdiği iki milyon kişinin ait olduğu milletten olan bir adamın, hiç bir bilimsel kanıtı olmayan ve milyarlarca kişiye hala acı vermekte olan lafları vardır) temeli basittir ve sadece can sıkıntısıdır. Can sıkıntısı, genelde kişilerin gereksinimlerinin ataerki tarafından kültürel ve ahlak/örf aracılığı ile baskılanmasından meydana gelir.

Kimseye ahlaksız olun dediğimiz yok; bizler gibi dünyalarında erdemi en kutsal olarak niteleyen insanların etik değerlere saygısı tartışılamaz. Ancak işin içine cinsel ahlak adlı kavram sokulduğunda biraz durmak, geri adım atmak ve duruma biraz uzaktan, tarafsızca bakmak gerekir. Bizlere göre tabi ki erdemler cinsel yaşama da uyarlanmalıdır. Ancak cinsel ahlak diye servis edilen kısıtlamaların pek çoğu insanın "doğal" (buna tanrının yarattığı diyelim mi?) yapısına terstir. Hemcinslerim gücenmesinler; bana göre Yahveh'in, NE altındaki Tevrat yazarlarınca yarattıkları bir uyduruk olması gibi, cinsel ahlak da erkek cinsinin NE altındaki bireylerinde zirve yapan hoyratlık ve bencillik ile var edilmiş zararlı yasaklamalardır. (Bu yasaklar -sürekli laf sokup durduğum- batılılarca aşılmaktadırlar. Hata kadar iyilik de, pek çok yerde bulunur. Makroda siyah ya da beyaz var olmayan renklerdir.) Bizlere göre can sıkıntısının en önemli nedeni budur.

Tabular öylesine güçlüdür ki, birçok insan ihtiyaçlarını değil karşılamak, dile bile getiremez. Beyin ise ona sürekli "burası sana uygun değil, sağlığın bozulacak" mesajı vermektedir. Bu iki taraftan çekiştirilme içinde kalan kişi yaşadığı bunalma ile NE celp etmeye başlar… ve düzenek kurulur.

İçinde yaşanan sistemleri dağıtmak; onları parçalamak ve yıkmak olarak algılanabilir. Oysa bu da NE celp eder. Ancak içinde bunalınan sistemde bir minik çıkış yolu bulunabilirse (o itiraf edilemeyen doğal arzu yerine geçecek bir minik başkaldırış, belki bu yönde –sanat benzeri- masum bir hobi keşfedilebilirse) ve "yaygın kültür/sistem" ile araya mantıklı mesafe konulabilirse, beyin elektriği biraz rahatlatılabilir. Söz konusu durumu sürdürmeye gayret ile PE miktarı giderek artacak ve çözümü sunacak olabilir.

Para kazanmak çok önemlidir; çok para kazanmak güzel bir şeydir. Ancak bu iki kavram bir kefeye konsa, diğerine kimlik konsa, kimlik (kimliğin ihtiyaçları) daima ağır basacaktır. Ne yazık ki kimi kimliklerin ihtiyacı ile para kazanmak için girilmesi gereken şablonlar pek uyuşmazlar. Yapılacak şey tabidir ki kimliğe oynamaktır. :) Eğitim (bilim tabanlı eğitim), sadece bilimi seven, bu tarz çalışan bir beyne sahip olan için güzel bir şeydir. Çiftçi olmak, kunduracı olmak, sokak çalgıcısı olmak, tiyatrocu olmak, model olmak, figüran olmak, kütüphaneci olmak, hatta eskort olmak da -bunlara uygun bilinçler için- CEO olmak, mimar, mühendis olmak, parçacık fizikçisi olmak, sanatçı olmak kadar muhteşem konumlardır.

İnsanları tek bir modele itmek –biraz aşırı olacak ama- bence cinayettir. (Üniversite giriş adlı sınavda heba olan kaç ruh var… Bu durum bana acı veriyor.) Doğru; söz konusu –cinayet bile değil- katliam, belki adamı öldürmez, ama ruhu ölenin yaşadığını kim iddia edebilir ki? İşin kötü yanı, ruhu ölmüş olanın, bir zombi gibi, diğer canlıları da (belki de "bunalımdayım, depresyondayım, panik atak hastasıyım benzeri "pop illetlerle") öldürmeye girişeceğidir.

"Simdi bana ne pozitif deger katabilir, ne beni tatmin eder bu yasta çikmazda hissediyorum kendimi."
Çözüm, mümkün olduğu kadar hasar vermeden, elden geldiğince yıkıp dökmeden (kalp kırmadan), sistem ile bağları çözmektir. Yapılması gereken bu "bağ"ın ne olduğunu anlamaktır. Ne acıdır ki bu bağ değerli olduğu söylenen bir odak da olabilir. Eş olabilir, çocuk olabilir, aile olabilir, meslek olabilir, çevre olabilir. Kendi bağını çözeceğim diye diğerine hasar vermek ise NE celp eder. Halikarnas Balıkçısı Büyük İskender'in (anaerkiden en kutsal kişilerdendir, gerçekten Ana Tanrıça'nın oğlu olduğuna inanılır) Gordiom'u kılıçla kesmesini eleştirir ve der ki "Kılıçla patates soyulmaz, can alınır". Demek istediğim şudur ki düğümleri kılıç darbesi ile kesmek doğru olmayabilir. Belki de Büyük İskender'in erken ölüm nedeni o kılıç darbesidir. (Makroda tanrıçanın oğulları bile hata yapabilir. Bu devranda "hatasız kul olmaz". :)

Bu yüzden pata küte işe girişmeden yukarıda söz ettiğim "beyne pozitif süreduruma atlatma" egzersizlerini –başarı için yıllar olduğunu bilerek- girişmek daha hoş bir çözümdür. Her başarı adımında çekilen PE, en iyi biçimde o bağı adım adım çözecek olabilir.

"Esim bunalimda, birkaç is denedi olmadi, su anda sadece ben çalisiyorum ve zaman zaman bitik hissediyorum kendimi."
Bunalımda? :) Bu cümlenize de yeni geldim. Bu cümle nedeni ile aslında belki de bu kadar lafı boşuna yazdım. HER ZAMANKİ GİBİ sorun çok BASİT. Belki de sadece yorgunsunuz. :)

"Yaratici bir insan olmak istiyorum, keyifli bir ugrasin olsun istiyorum. Fakat bu ugrasi bulamadim."
Tatsız NTler bu klasik etkiyi yaratılar; büyütmeyin. Çok tipik. :) Biraz ferahladığınızda çözümler tıp-tıp dökülmeye başlayacaklar.

"Bazen de bu hayat bana oyun gibi geliyor, bu oyunu oynamakdan sikiliyorum."
Yine doğru. Ama yanlış da… Ataerkil düzen bir oyun değil; kişiye zorla bir dramda rol yüklemek. İyi haber odur ki, her insan sonunda sıkılır ve çıkış yolu aramaya başlarlar. O yolun muhakkak sonunda bulunur… Bulan kaçar.

Orifizm, bizim teorilerde tutulan bir inançtır. 722 içeriğinde ondan etkilenmeler, esinlenmeler de vardır. Orfizmde kutsal olan, ana hedef olan, makroyu kurtarmak değil, oradan kaçmaktır. Makroyu burada bedenlenecek (çökecek) bilinçler yeniden var etmektedir. Her bir bilinç yok olmadıkça makro da var olacaktır. Maharet (amaç) ise buradan paçayı sıyırmak, bir şeyi çözmeye çalışmamak, fazla düşünmemek ve ilk fırsatta geriye bakmadan kaçmaktır. Kaçmak için kişiliğe yardımcı olacak tek unsur ise PEdir.

Yine de bir formül vereyim:
- Kendinizi şımartın. Korkmayın. Biraz aşırıya kaçın. Ödül (serotonin) devrelerini tetikleyin.
- İstemediğiniz şeyleri İSTEYEREK yapmayı beyne öğretin. (Korkarım ki bunlar erdemlerdir. :) )

Durun bir dakika, bir ikinci, daha kolay, formül var… onu da vereyim:
Geri-orta-ileri formülü. :)

Geri: Frene basın. İSTEKLE, stres altına girmeden, insanlara hak ve geçit verin.
Orta: Ortada durun, her şeyi unutun, rahatlamayı (evrene dağılmayı) öğrenin.
İleri: Elde etmek için cesur olun.

Bir öneri daha… (Bende öneri bitmez :DD) Maji öğrenin. Maji ile beyin dalgaboyunuzu değiştirebilirsiniz.

"Sizin sitenizdeki yazilari ve sorulari okumak keyif veriyor"
Çok teşekkürler. :) Ama su "keyif veriyor" sözcüklerini kullandınız ya… bir ek teşekkür daha…

Büyük adamlar, gurular, karizmatik büyücüler, derin düşünürler, müneccim-ü kezzaplar değiliz. Amacımız aslında bizi okuyanları –beklemediğiniz bir şey söyleyeceğim- elden geldiğince biraz da eğlendirmektir. (Arada insanları gerdiğimin bilincindeyim, Müslüman mahallesinde salyangoz satmak kolay iş değil. :D Beni izleyen arkadaşların pek çoğunun "çağdaş ve aydın" diye laf soktuğum kişiler olduğunu biliyorum. BU YÜZDEN çenemi kapatmayı düşünmüyorum. ;-) )

İnsanları eğlendirmekten kutsal bir şey yoktur. Eğlenen insan PE celp eder.

O zaman son formülü vereyim (bu sefer eminim, bana güvenin, bu son önerim :D ); artık bunu da yapamazsanız gerisine ben karışmam. (Şaka ediyorum. :) )

Eğlenin ve eğlendirin. Her nasılsa… Görkemli partilere katılmanız gerek bile yoktur belki… Tarzınızı bulun.

Yahveh en çok bu işi engellemeye çalışır. Yemeyin… Tufaya düşmeyin. Eğlence kutsaldır.

[Yirmi seneden fazla süren eğitimimde en zor kabul ettiğim iki kavramdan biri "kadınların değeri" ise, bir diğeri, kitap okumanın pek gerekli olmadığı, ama eğlenmenin kutsal olduğuydu. Hanımım ve arkadaşımız olan bir karı-koca, bir kafede, oturduğumuz masada tavla oynarken, ben Metamorfozları dikkatle okumakta, önemli bölümlerin altını çizmekte ve üçünü de sinir etmekteydim. Adıma verilen partilerde bile surat asıp oturmayı başarmış, hatta oralarda defalarca olaylar çıkartmış (en küçük abartmam yok, herkesin gözümün içine baktığı davetlerde bile olay çıkartırdım) akla ziyan geçimsizlikte bir kimliktim. Aslında bunun nedeni biraz da olağana (olağan eğlencelere) zorlanmamdı. Kitaba dalmak, bana dayatılan eğlencelerdeki bunalmamdan tek kaçış yolumdu. Yapmam gereken, kitabı bırakıp, yerimden kalkıp, istediğim yere korkmadan gitmekti oysa.

Bu gün kendi eğlencesini bulmuş, bunun için ciddi zorlukları aşmış (ki, en zoru "kendi eğlencemin" ne olduğunu kabul edebilmekti), hala alması gereken yol olduğunu bilen, herkes kadar zorlanan, ama bir yandan da eğlenen biriyim. :D
]

Ve uyanık olun: Eğlenceye ve keyfe karşı olan her şeyle araya -ister insan, ister izm, ister din olsun- mesafe koyun.

Keyiflerde kutsiyet vardır değerli hanımefendi. Tabi ki diğerlerini sıkmadan, mümkünse hep beraber... Ama yalnız da olabilir… Bir başınalıktan korkmayın. (Kimse duymasın aslında bazen en güvenli yol budur. ;-) ) En zor zamanda yapılması gereken şey –ataerkinin bellettiği gibi- çözüm aramak değil, eğlenceye koşmaktır. Şeytan bu yüzden en çok bunu engeller. (Örneğin bu önerimi, yani "hemen eğlence arayın"ı, basit ve değersiz bir iş gibi gösterir. Bir sorunla karşılaşınca onun etkisinde olduğumuz için düşünüp dururuz. Ve "basit ve değersiz" diye yaygın bir tamlama olduğunu fark edin!)

Son olarak size ve beni okuyan tüm arkadaşlara bir parça armağan edeyim. Bizim devirden kalma… Ajda okuyor. Basit bir parça… ama bizim teorileri (hem içinde kuantum mekaniği olmadan) apaçık anlatıyor. :DDD Dinlemek için burayı tıklayabilirsiniz.

"Öf, bu kadar okuduk ya, bi de senin zevkin olan parça dileyemem" mi dediniz? Çok haklısınız. Ben de olsam tam bunu derim. :DDD

O zaman sözlerine göz atın lütfen. :)

Elem, acı ve keder; bir günde hepsi geçer (Hayır; 1 nano saniyede geçer. Bkz. Quantum Jump :D )
Hayat dudaklarda mey; yaşamak ne güzel şey
Ümidini hiç kırma; boş ver, sen aldırma
Hayat dudaklarda mey; eğlen, oyna, durma hey
Yaşamak ne güzel şey

Bakarsın en acı gün; yarın olur bir düğün
Tanrı böyle istemiş; kullarım gülsün demiş
Ta milattan bu yana; acırlar ağlayana ("acılar ağlayana" :) )
Hayat dudaklarda mey; eğlen, oyna, durma hey
Yaşamak ne güzel şey

(Sözler, Fecri Ebcioğlu'na aittir. Nilüfer tarafından da seslendirmiştir.)

Yaşamak ne güzel şey! :)


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -