BEYİN ELEKTRİĞİNDEKİ BİLİNÇ
1. Bölüm: KUANTUM BİLİNCİ ve ORCH OR YORUMU
Yazı: |
|
Kuantum bilimi, pop kültürün popüler değimlerinden olan "elektrik alamamak" sözünün gerçekleri yansıttığına gönderme yapan bazı bulgulara ulaştı. 2015'de ortaya atılan bir teoriye göre beyin elektriği çağdaş bilimde sanıldığı gibi niteliksiz bir "çakış" değil; "seçim şansları taşıyan" bir fenomen!
Konuyu açık biçimde yansıtmak için işe biraz başından başlayarak adım adım yol alalım.
Kuantum mekaniğinin akıl almaz hızla ilerlemesi, binyıllardır okültistlerin tekelinde esrar bulutları ile sarılı kalmış olduğu için çağdaş, materyalist, akılcı, rasyonel eğilimli beyinlere yansıyamamış birçok gerçeğin bilim bazında kanıtlanmasına yol açtı. Böylece bazı ilimleri safsata olarak niteleyen beyinler "de" kimi yöntemleri (örneğin majiyi) görece "gönül rahatlığı" ile kullanmaya, en azından nedenselliğini anlamaya uğraşmaya başladılar. Okült veriler zaten hatalı değildi; sadece bilimin gerçekçi eli değmediği için biraz "çoluk çocuk işi" sayılan ortamlarda tutsaktılar.
Kuantum bilimi ortamında henüz tartışma aşamasında olsalar da; kanıtlanmaya doğru hızla ilerleyen farklı teoriler de var. Bunlardan en önemlilerinden biri Quantum Mind "Kuantum Bilinci" teorisi. Sinesinde onlarca farklı hipotezi barındıran bu ana teori, bilincin klasik bilimde anlaşıldığı gibi DEĞİL, beyindeki -bu yazıda üzerinde kısaca durulacak olan- "kuantum dolanıklığı" ve süperpozisyon benzeri kuantum olayları ile meydana geldiğini savunmakta. "Bilinç" sözcüğü ile kastedilen ise kişinin yaptığı seçimlerden, belirlediği hedeflere, sevdiği renklerden, hayata bakış şekline dek her şeyi belirleyen mekanizma. Kısaca, Quantum Mind teorilerine göre bizi "biz" yapan her şey beyindeki süperpozisyonlar ve benzeri kuantum olaylarına bağlı.
Söz edilen teorilerden en ünlüsü (ve de tartışılanı) olan Orch OR teorisine göre -basit anlatımla- beyinde iki kuantum parçacığı süperpozisyon halinde bulunduğunda (bunlardan biri AYNI ANDA bir yerde, diğeri ise başka bir yerde olduğunda), bu durum kuantum uzayı geometrisinde bir çatallanma meydana getiriyor ve süperpozisyonlardan sadece biri gerçek olarak anlık bilinci yaratıyor. Çöküş ve reelleşme ise mikrotübüllerde titreşimlerle oluşuyor. (Biraz daha teknik bir anlatımla: Penrose her süperpozsiyonun kuantum uzay-zaman geometrisinde kendine özgü bir biçimi olduğunu öne sürdü. Süperpozisyonlar birbirlerinden bir Planck’den1 daha fazla uzaklaştıklarında [birbirlerinden ayrıldıklarında] çökmekteler.
İlk kez 1990 yılında ortaya atıldığında büyük ses getiren teori farklı bilim adamlarınca defalarca yere vuruldu, ama hipotezin sahipleri olan Roger Penrose ve Stuart Hameroff her defasında savlarını yeni bulgularla destekleyerek ayağa kaldırmayı başardılar. (Örneğin 2013'de tüm teoriyi yeni bulgularla bir kez daha düzenlediler ve 2014'de
Anirban Bandyopadhyay [MIT] ile Amsterdam'da bilim dünyasına yeniden sundular.)
Teori son ve en güçlü darbeyi bir diğer ünlü kuantum bilimcisi Max Tegmark tarafından aldı. Tegmark, decoherence yani "eşevresizlik" yüzünden teorinin gerçek olamayacağını gösterdi: Kuantum durumları (süperpozisyonlar) eşevresizlik kuralları gereği çevre ile iletişime geçince dağılmaktaydılar. Paralel dünyadaki "biz" ile kontağa geçemememizin nedeni buydu zaten. Eşevresizlik olmasa paralel dünyalarla yüzleşir ve hayli sıkıntı da çekerdik. Ne gibi sıkıntıların çekileceği hakkında hoşça vakit geçirirken biraz da bilgi sahibi olmak istenirse Coherence adlı film izlenebilir. (IMDB / Trailer)
Orch OR teorisi sanılandan çok daha önemli ve hepimizi yakından ilgilendiriyor.
Bu teori;
- beyinde kuantum ortamının olması,
- süperpozisyonların bulunması, farklı olasılıkların üst üste (ya da iç içe) aynı anda bulunması,
- bunlardan birinin vibrasyonla seçiliyor olması
anlamında!
Bu yüzden paralel evrenler, paralel evren yaratmak, ya da en iyi paralel evrene atlamak gibi olayları tamamen formüle ederek gündelik kullanıma açmanın ilk adımı bu teorinin kanıtlanmasına bağlı. Max Tegmark'ın buluşu ise tüm bu ümitlerin sona ermesi manasında.
2015 yılında Kaliforniya Üniversitesi'nden fizikçi Matthew Fisher, beyinde süperpozisyonların decoherence (eşevresizlik, kuantum durumlarının çevre ile -yani madde dünyası [makrokozmos] ile- etkileşim içine girince dağılmaları) ile dağılmayabileceğini yeni bir hipotez ile göstererek Quantum Mind teorilerine farklı bir soluk vermeyi başardı. Üstelik buluşu ile çok farklı bir gerçeği de göstermekteydi: Nöronların (beyin hücrelerinin) birbiri ile iletişimini sağlayan elektrik (aksiyon potansiyeli) "de" süperpozisyonlar içerebilir, yani bir çeşit "seçiciliğe" sahip olabilirdi!
DİP NOTLAR
[1]
Evrende fizik yasalarının çalışmadığı en küçük boyutlar.
|