YANIT
Cümlelerin üzerinden konuşmaya başlayalım, bakalım söyleşmemiz bizi nerelere götürecek.
" Son kitabinizi okudum"
Çok teşekkürler! Çok mutlu oldum.
Editörün notu:
Söz konusu kitap, Janus'un takımyıldızlardan gelen radyasyonların yeni doğan beynini etkiliyor olabileceğini bilimsel raporlara dayalı olarak göstermeye çalıştığı BURÇLARDAN GELEN ENERJİ: BURÇLAR, ELEKTROMANYETİK ETKİLERİ VE KARAKTER (Bir Hipotez)'dir.
Bu kitap en umutla yazdığım, ama en az satan kitabımdır.
Erica Jong, Uçuş Korkusu adlı kitabında gazeteci iken yaşadığı bir olayı anlatır. Bir gün, bir kütüphanede araştırma yaparken Yahudi soykırımı hakkında unutulmuş bir belge bulur. Bulgular önemlidir… Gündemi sallayacağına emindir. Bunu heyecan içinde çalıştığı gazetede deşifre eder.
Ama hiçbir tepki olmaz.
Bunun üzerine der ki: "Tarihte bir sayfa çevirdiğimi düşünmüştüm; hışırtısı bile duyulmadı".
En baştan savma yazdığım, hatta yazarken bunaldığım için redakte edemediğim ve yazım hataları içeren standart astroloji hakkındaki kitabım astroloji sayfasında aylardır 1 numaradadır.
Levent Kırca'nın şöyle bir parodisi vardır: Bir bilim adamı su motoru bulur. Düşünün, suyla işleyen bir motor! Basın toplantısı yapar… Kimse gelmez. O da efemine eşcinsel gibi davranarak bir basın toplantısı yapar… olay patlar. Klibi izlemem üzerinden bunca yıl geçti; Kırca'nın bir yandan kırıtıp, bir yandan buluşunu tanıtmaya çalışmasını her hatırladığımda gülerim.
Benim kitabım -bildiğim kadarı ile- astrolojinin bilimsel izahını yapmaya çalışan ilk kitaptır. Dedik ki, yalana gerek yok, "Türkçede satmadı, belki İngilizceye çevirirsek satar"… Ama daha da kötü sonuç aldık… listelere bile giremedi.
"Bizim halkımız anlamaz", ya da "değerim bilinmiyor" diyecek biri değilim. Sonuç için dört nedensellik geliyor aklıma:
1 - Ben çok beğensem de içerik zayıftır; yayılmaması "çok bilmiş dangalak" durumuna düşmemem için ilahi bir koruma anlamındadır.
2 - Benim kitaplarımı beni bu siteden tanıyan kişiler almaktadır. Onlar ise bunca yıldır aynı şeyleri söyleyip durmam nedeni ile sözüme gelmişler ve ağır konulardan bunalma eğilimine girmişlerdir. Hafif ve kolay olaylarla ilgilenmekte, bu konundaki kitapları yeğlemektedirler.
3 - Kitabın zamanı gelmemiştir.
4 - Kitabı iyi tanıtamamışızdır.
[Bu sitede yıllardır yayında olan, ama hit almayan makaleleri Ekşi Sözlük'e yükledim… Ayna Evren ve Paralel Evrenler "debe"ye girdi ve Ekşi Şeyler'e alındı. (Janus 722)
]
Bu kısa reklamdan sonra yanıtıma geleyim.
" mantikli geldi yani bireysel olarak etkilenebilecegimiz. Ancak milyarlarca insani nasil etkileyebiliyor Kova çagi, o kadar güçlü olamaz sanki. O zaman dedikleri gibi bilgisayar oyunun içindeyiz."
Kimi zaman ben de, bilgisayar oyunu demeyelim de, yaratıcının altında, bir alt güç var mı diye düşünmeden edemiyorum.
Şöyle açıklayayım: Önceki bir yanıtımda anlattığım gibi bir Ana Alan var. (İmanlıysanız, Müslümanlıkta Allah'ı ve Cennet; Paganizmde Ana ve Baba Tanrı bütünlüğü.)
Ancak Richard J. Terille'e göre bir ilahi bilgisayarcı bizim evreni var etmiş ve bu kimlik olumlu yapıda bir odak…
Editörün notu:
Bu konu hakkında bilgi edinmek için Janus'un EVREN BİR İLLÜZYON MUDUR? - 4. Bölüm: EVREN (GERÇEKLİK) BİR BİLGİSAYAR SİMÜLASYONUDUR adlı makalesini okuyabilirsiniz.)
Bu düşünce evrenin önceden bütünü ile pozitif olduğu, ancak sonradan bölündüğü yönündeki mitolojik bilgiler temelinde şöyle yorumlanabilir. (Bu düşünce bizlere ait olan “Bölünen Öncel Evren” teorisini destekler yapıdadır.) Bir ilahi bilgisayarcı önceden bir evren var etti. Mitlerdeki Satürn'ün bereket evreni… ama sonra o saldırıya uğradı ve bölündü… bu da bizim makro. Yani bir bilgisayarcı var, evren onun kontrolunda… ama onu da var eden bir tanrı var. O da evren ötesinde.
Simulasyon Teorisi başlıklı yanıtımdan alıntı yapayım:
" 80’li yıllarda Flash Gordon adlı bir film izlemiştim. Çocukluğumda "Baytekin" adı ile yayınlanan bir çizgi romanın Hollywood prodüksiyonuydu. Evrenin hakimi İmparator Ming vezirine “Clythus, sıkıldım!” dediğinde bir çeşit bilgisayar başında oturan vezir, seçtiği planete seçtiği felaketleri yollamakta, dünya da deprem ve benzer afetler olarak payını almaktaydı.
Ben bu durumun -filmde izlediğim kadar teatral olmasa da- gerçekten pay içerdiğine inanıyorum. Hepimiz çağdaş kültüre endeksli beyinlerimizle "bilgisayar programcısı" olarak yorumlayabileceğimiz bir gücün alanında olabiliriz.
Richard Terrile bu teoriyi doğrulayıcı olarak bilgisayarlar ve evrenin temel yapısı arasında bir benzerlik görür ve evrenin parçacıklarının (kuantum uzayındaki, madde evrenini oluşturan parçacıkların) bilgisayar ekranlarının pixelleri olduğu düşüncesini ortaya atar. Simms City adlı bilgisayar oyununu teorisine açıklayıcı kanıt olarak sunar."
Terrile, bu teorisindeki bilgisayarcıyı pek beğenir… "Bu durumda bir ruhanilik görüyorum" der… Der de, onun (ya da onların) pozitif yapıda olduğu hakkında -iyi niyetinden başka- hiçbir argüman sunamaz. Bu adamlar onun iddia ettiği gibi pozitif değillerse, bizim dünyaya istedikleri etkiyi de gönderebilirler.
Ancak okuma ve satın alma :) (benden dostluk adına isteyebilirdin de, bunda bir yanlış yok) nezaketini gösterdiğin kitabımdaki savlarım bu görüşe terstir; çünkü bizlerin savunduğu ana tema, Zodyak kuşağındaki takımyıldızların etkisi altında olduğumuzdur. Eğer bir takımyıldız, öne sürdüğümüz gibi, sinapsları var ediyorsa (dikkat edin, sinapsları biçimlendiriyorsa demiyorum, var ediyorsa diyorum), dünyayı global olarak etkileyen takımyıldız, çok daha geniş ölçekli biçimde belirleyici olabilecektir.
Burada sonuca varmak adına sormamız gereken soru "Takımyıldız Dünyayı etkiliyor olabilir mi?" değil, "Dünyamızın bir burcu olabilir mi?" sorusudur. Eğer bu soruya "Evet, olabilir" diye yanıtlarsak, o zaman -bize göre- bu burç -kitabımda anlattığım savlar gereği- dünyamızı etkileyecektir. Ama bir kez daha soralım: Bir takımyıldız, sadece ekinoks ardında diye belirleyici burç (Dünya kaderini etkileyici burç) olabilir mi?
Bizim teori, doğum anı ve öz burç hakkındadır. Kitapta yer vermesek de, planeter EM alanların da etkin olduğuna inanmaktayız. Bir takımyıldız, imparator Ming gibi, dünyaya -pek çok yaşamsal alanda belirleyici olabilecek- yoğun bir EM radyasyon yollayabilir. Ama bu burcun illaki ekoniks ardındaki burç olması gerektiği hakkında bir veri yoktur. Yani bu duruma biz de bilimsel bir kılıf bulamamışızdır.
Bizi bilirsin, bilim yoksa bizde okült de, astroloji de yoktur. Ama ekinoks gerisine Kova geldiğinden (Balık çıktığından) beri yaşanan değişimleri göz ardı etmek ve reddetmek hayli zordur.
Bir örnek vereyim.
Kovayı -güneş sisteminde tek baş aşağı (ekseni yatık, ekvatoru diğer planetlerin eksenine paralel) dönen planet olan- Uranus yönetir. Bu yüzden Kova, en sıradışı, çizgidışı, hatta akıl dışı burçtur. (Kovalar hemen kızmasın, insan karakterini bir burca indirgemek anlamsızdır. Bana "O zaman kitabında neden 'burçlar karakteri etkiliyor' dedin?" mi dediniz? Hemen cevap vereyim: Bize göre HER BİR PLANET kendi manyetik alanı ile yeni doğanı etkilemektedir. Ama bu o kadar derin bir konu ki, kitapta insanları sıkıntıdan büsbütün uyutmayalım diye yer vermedik.) Ayrıca Uranüs bilimi temsil eder. Sürati, hızı yönetir. İllaki değiştirir… ama vurarak, kırarak değiştirir.
Şimdi fark edelim: Kova çağında, 10 bin yıllık insanlık geçmişinde elde edilemeyen bilgilere ulaşılmaktadır. Ben tel dolaptan, bilgisayar teknolojisine, hatta sanal gerçekliğe geçmiş bir kuşaktanım. Ama yırtık ve eskitilmiş (evet, yeni kıyafetler, satılabilsin diye özel teknik ile eskitilmektedir) elbiseler herkesin üzerindedir. Nezaket gibi insan ilişkilerinde barış var edici öz-frenleme mekanizması yok olmuştur. Ben konuşma jargonun birbirini tanımayan kişilerin "yapın" bile değil, "yapınız, ediniz" dediği günlerden, "Size adınız ile hitap edebilir miyim?" sorusunun yaygın olduğu zamandan, sosyal medya ve alışveriş sitelerinde "sen Janus" lafları duyan bir kuşaktanım da. Bizim devirde "abi" yoktu. Bu sözcüğü sadece ayaktakımı ve bıçkın tipler kullanırdı, onlar da "abi" kelimesini "bey abi, hanım abla, bey amca, dayı bey" şeklinde -illaki bey eki ile- dile getirirlerdi.
" Çok gizemli ve eglenceli de geliyor astroloji konusu özellikle biz kadinlar arasinda ondan dolayi da merak ettim."
Üzgünüm, ama sana hak veremeyeceğim. Astroloji erkeklerin arasında da yaygındır. Bizim ülkede belki hanımlar daha ilgilidir… ama bunun nedeni hanımların kehanet olayına ilgileridir; senin gibi astroloji adlı bilgi kümesine değil. Batıda "ciddi" diyebileceğim astrologların, yani sidereal astrologların, çoğu erkektir. Kadınlar daha çok standart astroloji ile yorum yapan kitledir. (Ülkemizde sidereal astroloji -bildiğim kadarı ile, ilgili değilim pek- pek bilinmiyor.)
Sidereal dedik; bu konuda da iki laf edeyim.
Astroloji ikiye ayrılır. Sideral ve Tropical.
- Tropikal astroloji ülkemizde kullanılan astrolojidir. Bütünü ile (%9.9999 değil, %100) yanlıştır. Astrolojiden senelerdir uzak durmamın, ücretli harita çıkartmamamın bir nedeni de budur.
- Sidereal astroloji ise astronomi (yani bilim) bazlı bir pseudo-science'dır. Yani bilimdışı şekilde kehanet olayını kabul eder… ama kehanetleri yanlış veriler üzerine değil; astronomik veriler üzerine kurar.
Bu konuyu da açayım.
Kitabımda "Takımyıldızların radyasyonu bizleri etkiler" dedim; bu konuda bazı argümanlar verdim (nasıl etkiliyor olabildiğini kitapta anlattım). Doğum anında astrolojik DEĞİL, astronomik (gerçek) olarak uzaydaki planetler, örneğin Güneş (astrolojide Güneş de planettir) diyelim Boğa burcuna düştü. O zaman boğanın radyasyonu beyni etkiledi demektir.
Buraya dek OK...
Ama Boğa dediğiniz takımyıldızda sadece tek bir yıldız yoktur. Hatta sadece yıldız yoktur!
İçeriğinde yıldızları (Aldebaran, Elnath, zeta tauri, theta tauri, lambda tauri, epsilon taurai… say-say bitmez) var olmakla kalmaz; nebulaları vardır, messier objectleri vardır, galaksileri vardır… Doğum anında bunların en güçlü EM radyanı ile bir kavuşum varsa? Örnek, Boğa gözü red giant Aldebaran ile… Bize göre bu durum kişiliği daha derinden etkileyecektir.
" Bazen sakalasiyorum arkadaslarla "iste astroloji yalan" diye."
Evet ve hayır.
Evet: Yukarıda anlattığım gibi astrolojinin (tropical astrojinin) temeli yanlıştır. Bu gerçek dışı temel üzerinde durduğu için hiçbir kimse sandığı burçta değildir.
Ama şurası çok önemli: Bu durum kehanetlerin yanlış olmasını gerektirmez; çünkü çok büyük bir insan kitlesinin bilinci, onları yüzyıllar içinde kalıplar halinde dokumuştur. Bu kalıplar işlevsel oldukları için kehanetler (burç yorumları) doğru çıkabilir. Bu ortamda yorumlar (insan bilinci ile var edilmiş) hazır şablonların aktivasyonu anlamında (temelinde) gerçek çıkabilir.
Ama bu durum, ne yıldızlardan bilinci etkileyecek radyasyonlar alMAdığımızı gösterir; ne de bu radyasyonların bilincimizde yarattığı sonuçların ikincil olduğunu…
Logan's Run filmindeki gibi: Yer altında da -yalan olsa da, doğal olmasa da- rahat ve keyifli yaşamak mümkündür. Belki kısa sürer… ama bu durum eğlenceli olmamasını gerektirmez. Oysa hala da gerçek hayat (gerçek Ay ve Güneş), ulaşılması zor olan yer üstündedir.
Matrix'deki gibi; bazı kişiler onlara sunulan prototip sanal şablonda rahatça yaşayacak olabilirler. Ama bazıları ya bizler gibi arayarak, ya da bizi okuyanlar gibi bizden duyarak dışardaki reel hayata geçmeyi çekici bulabilirler.
Ama bana inanın, Morfeus'un peşinden gidenler kendilerini o pespaye gemide, yırtık pırtık elbiselerle değil; şahane host ve hosteslerin servis yaptığı özel Concordelarda bulacaklardır.
" Size kolayliklar sevgiler saygilar diliyorum Janus. Allah gönlünüze göre versin inşallah"
Sevgi de, saygı da benden de, misli ile tatlı hanımefendi. Senin gibi aydın hanım ve beylerin dinsel esintiler içeren sözleri, paganist olsam da Allah adını anmaları (ama lütfen bana -batıda pek moda olsalar da- Buda, Brahma, Vişnu gibi tiplerin adını vermeyin) beni mutlu ediyor. İmanlı olmak farklı bir zenginliktir. İmanın, serotonin salgılattığı hakkında raporlar vardır.
Tanrım herkesin zaten gönüne göre verir; bunun gerisinde gökten canının istediğine ulufe dağıtması yoktur. Bizler güzellikleri onunla kontağımız, ona yakınlığımız ile elde ederiz.
O en fazla kime yardım eder eder biliyor musun? Hata yapanlara… Başı dertte olanlara… Biz ona hatalarımızla geçit vermesek de… O hala da bütün gücü ile, bize göre acı çekerek (bunu düşünme nedenlerimiz var) ulaşmaya "çabalar".
Yani iyiler kendileri alır, hatalılara tanrı vermeye çabalar… tabi ki hatalı kişilerin geçit verdiği ölçüde.
Engellesek de devreye girebilen bir kurtarıcı "Tanrısal Erk"i vardır. Bu son anda deveye -epey zorla- giren güç, bilim adamları tarafından artık deşifre edilmektedir. Ona Penrose Objective Reduction der. Yani insan tarafından, insan bilinci ile yapılmamış kuantum çöküşü… Ama bilinç üzerinde etkisi olan bir çöküş. Ve onu non-computational (bilim tarafından ölçülemeyen, anlaşılamayan) olarak niteler. Penrose bir din adamı değil, "Sir" ünvanlı, tanrısallıkla hiç de yakın olmayan fizikçidir. Bohm ise "Broglie-Bohm yorumu" merkezinde "kuantum potansiyeli" teorisini ortaya koyar ve yönlendirici pilot waveleri anlatır.
Senin bizlere lütfettiğin güzel dileğin seni besler aslında. Ama benim de kalbimi yumuşatır, mutlu eder… beni tanrıya bir adım yaklaştırır… aynı elektrikte olanları (mutlu olanla, güzel şeyler dileyeni) birbirine yaklaştırır. Bu yüzden evet; iyi dilekler tanrısaldır… yani işlevseldir.
Allah gönlüme göre vermez mi? O herkese verir… Hep verir… Onun verdiklerini görmeyen, bambaşka yerlere tevessül eden ve -yine bize göre- onu "dilhun eden" bizleriz.
Ben de sana arkadaşlarınla, varsa sevdiğinle, ailenle ve öğrenci çocuklarınla (ben hepsi ile diyorum, ama sen aralarından bazılarını seçebilirsin de :DD ) daha da tatlı anlar diliyorum. Güzelliğin katmerlenerek artsın, Allah'ın inayeti hep seninle olsun.
Dualaşamalar mode now "off". :DDD
[Bu gibi dinsel esinti taşıyan sözlerim için beni "iyilik meleği", "pozitif adam", "ne iyi bir adam" gibi yerlere yerleştirmeyin; çünkü değilim. Tek ayağının üzerinde seken, an bazında onlarca hata HALA yapma becerisinde(!)bir tipim. Zamanında çok acı çekmekten, meraklı ve kurcalayıcı olmaktan, bulgularımın işe yaradığını görüp inanmaktan başka numaram yok.
Bir bilge değil; hayatını erotik ortamlarda entertainer olarak kazanmaya çalışan biriyim.
Ama illa da "Yahu, sen neden o kadar kendini beteliyorsun, iyi birisin işte" ya da "Tamam da, epey bişiler de biliyorsun işte" diyorsanız, sağ olun, o zaman benim yarımı (diğer yarımı) kesip atmayın.
Bizim bu sitedeki ana ereğimiz SEKS VE BİLGİNİN YENİDEN BÜTÜNLENMESİDİR. Beni pek "yüce" (aseksüel) bir yere koymanız, bizi hiç anlamadığınız, bu kadar zamanı boşuna verdiğimizin kanıtıdır. Bir entertainer olsam da, hayatımdaki en önemli kavram seks olsa da, hala da imanlı, hala da iyiliğe gönülden inanan, hala da Müslümanlık hayranı ve destekçisi, hala da paganist, yani sıradanın önde gideni biriyim. Sıradan olan, aslında biraz acayip duran benim… daha doğrusu Janus'tur. Bu kimliği yaşayamayan, üstlenemeyen "Cık cık, seks ile bilim/bilgi/din çalışır mıymış? Kafayı yemiş bu" diyenler, bölünmüşlükte kalmış olandır.
Allasen kapıma dayanmayın, rahatça konuşayım: Müslümanlık cinsellikle dolu bir dindir. Yahudilik ve Hıristiyanlık cinselliği şeytan diye yok etmeye çalışır; Hz. Muhammet cinsel güç için Cebrail'e danışır, öğütler alır.
Cebrail, Yahudilik ve Hıristiyanlıkta -beni detaya sokmayın- fecaat bir tiptir. Elinde hep kılıç vardır. Susuzluk var eder. Sarımsakcık insanlara ölümsüzlük veriyor diye onu lanetleyendir. Müslüman Cebrail ise dinin peygamberine "cinsel güç için şunu-şunu kullan" der. Ne acıdır, çağdaş ve aydınlar buradaki güzelliği görmez, bu sözleri (bu hadisleri) küçümserler. Bu küçümseme, din/bilim ile seksin şeytan tarafından bölündüğü halde kalmasına oynamaktır. Bu zıt sanılan kavramları birleştirme, öncel evreni var etmek adına sizin için minik, ama insanlık için dev bir adım olacaktır.
Editörün notu:
Janus tarafından "Çağdaş ve Aydın" olarak nitelenen kültüre ait kişilere bakış açımızı öğrenmek için
ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR sayfası,
Temel İnançlarımız başlığında yer alan
"Çağdaş ve Aydınlar" hakkında
linkine başvurabilirsiniz. )
Anaerkide kutsallar, gurular değil; eskortlar, eğlendiricilerdir. Onlara Children Of The Moon denir. Anaerkil uygarlıklarda (örneğin dünyanın sonunda meleklerin(!) insanlara verecekleri acılar yüzünden insanların acıdan taşları kemireceği benzeri ilahi durumların anlatıldığı İncil Vahiy bölümünde yerden yere vurulan anaerkil Babil'de), sadece en seçkin ailelerin kızları fahişe olabilirdi. En üst düzey fahişeler, kural olarak rahibeydi ve tapınaklarda bulunurlardı. Erkek fahişeler de boldu. Cinsellik yaşı Müslümanlıkta cevaz verildiği kadardı. (Tabidir ki 6 yaş değildi.)
Unutmayın, beni sözlerim yüzünden lanetlemeyen dostlarım: Adamın içine kasvet, endişe, tedirginlik yaratan her şey, ister sanat diye kakalansın, ister edebiyat, ya da müzik, hatta bilim; aslında şeytanla dans etmek demektir.
Ve bilirisiniz; şeytanla dansa kalkan, bir bacağından olmayı göze almak zorundadır.
Size ne keyif ve eğlence veriyorsa -İTİDALİ (dengeyi) elden kaçırmadan- onu sevin arkadaşlarım. Eğlenmekte (hem başkalarını tedirgin etmeden eğlenmekte, hem de başkalarını da eğlendirmekte) tanrıya ulaşma vardır. Dünyasal zevkler (tabidir ki denge içinde, Crowley benzeri hazretlerin önerisi gibi değil) kutsaldır. Elem, keder, yas şeytanın vibrasyonlarıdırlar. Bu yüzden Yahudilik ve Hıristiyanlıkta yas mecburi iken; Müslümanlıkta cenaze sonrası lokma dağıtılır. Tatlı yemek, beyin ödül devrelerini tetikler. Müslümanlıkta bir arzunun realize olması için de "Hayr lokması" dağılır. Bu durum ile Allah şunu fısıldamaktadır: "Başkalarının beyninde ödül devrelerini tetiklersen, bana daha yakın konuma atlarsın! Böylece sana ihsanlarımı daha bol akıtabilirim."
Yahudilikte ise dilek için can alınır, yüzlük kurban kesilir.
Kurban, Müslümanlık ÖNCESİNİN pagan adetidir. Müslümanlık ile -etlerin fakirleri dağıtılması şartı getirilerek- Yahudilik ve pagan çıkışlı kurban kesme geleneğini RAFİNE EDİLMİŞTİR. Musa ise kavmine kurban etlerini yemeyi zinhar yasaklamıştır… hem de hepsi açlıktan kırılırken. Hayır; bunlar bizim nadide araştırmalarımızla bulduğumuz değerli bilgiler değil. Hepsi cascavlak şekilde Tevrat'ta yazıyor. :)
Dilek için bir canlının yaşama hakkını elinden almayın dostlar… İsrailiyat'a değil, ödül devrelerine oynayın. Kan akıtacağınıza lokma dağıtın. (Öyle değil mi Hülya? :) )