YANIT
Anaerkide bir kural vardır, o da “doğrunun kuralı yoktur, doğru olan sadece kişinin kendini RAHAT hissetmesi ile ölçülür”dür. Yani yaptığınız -genelde olağan olarak algılanmayan işler- size "rahatlık" adlı -keyif, neşe, coşku, huzur, heyecan" gibi duyguların kombosunu veriyorsa onlar doğrudur.
Bu sözleri duyan öğrencilerim bana “Ben de şu gıcık herife/karıya/bacaksıza vb. iki tane çakarsam rahatlayacağım?” benzeri sözler ederler. Oysa sözlerimi yanlış anlama nedenleri rahatlığın ne olduğunu bilmemelerinden kaynaklanır.
Rahatlık; kesinlikle PE varlığıdır. BU YÜZDEN rahat olan insan herhangi birine vurmayı isteyecek kadar ona sinirlenmez, ondan korkmaz.
Bu bilgiler nedeni ile eğiliminizin (dikkat edin, sizin gibi “dürtü” ya da "bağımlılık" sözcüğünü kullanmadım) sizi daha iyi/sakin/olumlu/neşeli/heyecanlı vb. birine dönüştürüp dönüştürmediğini gözleyin, bu eğilimi sıfırlayıp sıfırlamamak adına yola çıkmaya ondan sonra karar verin derim.
Ayrıca sizi izninizle biraz eleştireyim: Sözlerinizde bazı ataerkil kalıplara aşırı bağlandığınızı düşündürecek noktalar izledim.
“Simdi ise o kadar önemli islerimi bir kenara birakip en olmadik (bana keyif disinda bir faydasi olmayan) eylemlerde bulunuyorum.”
Önemli dediğiniz işler sandığınız kadar önemli olmayabilirler. Yani genelgeçer anlayışla bakan için önemli olsalar da, sizin ruh (EM alan) yapınıza gerekli ya da iyi gelecek şeyler olmayabilirler. Genelin önemli dediği bir ölçüde önemlidir tabi ki… AMA YİNE DE bu genelin önemlisinin sizin hayatınızın mutlaka önemlisi olması gerekmez.
“bana keyif disinda bir faydasi olmayan”
Keyif, insanoğlunun -sanılanın aksine- en zor elde ettiği duygulardan biridir. Ele zor geçmesinin ötesinde kalıcılık süresi de son derece kısıtlıdır. Yani keyiflenebilmek, başlı başına faydalı bir şeydir ve faydalı sanılan pek çok eylem aslında sonuçta -açıkça görülemese bile- keyif elde etmek için ifa edilmektedir. Keyif duygusunu küçümsemek doğru olmayabilir. Keyif; Yahudilik ve Hıristiyanlıkta hoş karşılanmaz; Müslümanlıkta ise kesinlikle azımsanmaz. Bunun kanıtı cinselliğe ("serbest cinselliğe", "çok eşliliğe" anlamında söylemedim) verilen önemdir.
“Beynim sanki artik çocuk gibi eglenmek istiyor.”
Eğlenmenin çocuk ya da büyük şekli olduğuna inanmak da fazla doğru değildir. Doğru; erişkin bir kişi istese de çocuk gibi eğlenemez, çünkü beyin yapısı bir çocuktan farklılaşmıştır. Ancak eğlenmekte olan bir çocuk ve erişikinin duyguları ölçülebilse, bunların yapısı farklı olduğu halde, verdikleri keyfin benzer olduğu anlaşılabilir. Yani neşe ve saflık içindeki eğlence ortamları ataerkinin “daktürlediği” gibi çocuklara özgü değildir. Bilakis, erişkin (hayat deneyimine sahip) bir beyin -ataerkil yasakları aşabilirse- bir çocuktan çok daha yoğun şekilde çocukça (daha doğrusu erişkin çocukça) eğlenebilir.
Zaten ataerkinin söz konusu yasaklarının nedeni bu şekilde PEyi ketlemektir.
“Bu dürtümü hiçbir sekilde kontrol altina alamiyorum.”
Keyif duyma arzusunun bir dürtü olduğunu kim söyledi? Ataerkil toplumda tutulmayan bir arzunun/tavrın kişide fazlaca yoğun olması daima dürtü sözcüğü ile küçümsenir, -çaktırılmadan- lanetlenir.
Yatılı okulda, ya da keşiş adayı manastırında değilsiniz. Arzu ve eğilimlerinizi “kontrol altına almak” gereksiz bir şey... Tavırlarınız ve tutumlarınız size ve çevrenize reel şekilde (yani somut, gözle görülür biçimde) zarar veriyorsa (işinizi -gelir düzeyinizi büyük miktada düşürecek kadar- aksatıyorsa, bakmakla yükümlü olduğunuz, bu konuda söz verdiğiniz kimseler varsa onlara kayıp yaşatıyorsa, yani sözlerinizi tutmanıza engelse, çevrenizde somut rahatsızlıklar yaratıyorsa) bir şeyi kontrol altına almaz, davranış modelinizi (konuya yaklaşımınızı) duruma göre biraz değiştirir, rafine edersiniz.
“Bundan nasil kurtulacagim?”
Başa gelen dertleri baştan savmak adına “kurtulmak” sözcünün kullanılmasını anlarım. Ama eğlenme ve keyiflenmeye eğilimden neden kurtulmanız gerektiğini hiç anlayamadım. Bunlar bir dert değil ki kurtulmak gereksin? Eğlenmeyi başarmak, "çocuklaşmak" adı verilen beyin süredurumuna atlayabilmek bir beceridir. Eğlenmek, bir arınmadır. Dert acı veren sonuçları meydana getiren durumlara denir.
Sizi tanımadığım için “keyif” ya da “önemli işler” kapsamınız bilemem ama yine de Tarot kartlarından -belki de tek beğendiğim kart olan “Fool” kartı hakkında önceki bir yanıtımdan alıntı ile örnek vereyim:
Tarot kartlarının “üç uyanık Kabalist”in uydurması olduğu hakkında çevrede bu kadar bilgi varken, milyonların bu bilgileri ilginç bulacaklarına gidip-gidip tarot kartı almalarını ve/veya tarot açtırmalarını gülünç bulduğumu bu siteyi izliyorsanız bilirsiniz. Ama destede çok sevdiğimiz bir kart da vardır: Fool’dur adı. 0 numaralı karttır.
(…)
Peşinde daima köpeği ile dolaşan kaçık sanılsa da aslında çılgın denilebilecek bir kişiliktir. Resimlerde hep uçurumların kenarında dolaşırken betimlenir. Zaten verdiği mesaj bu, yani çılgın denen kimselerin uçurumun kenarında yürüseler de, her nedense(!) hiç aşağı düşmemeleridir.
Size de önerim “havalı havalı” seçişleri/vazgeçişleri kafaya takacağınıza pencereyi açıp sokağa (hayata) içten ve KESİNLİKLE çocuksu bir gülücük atmaya çabalamanızdır. Bunu başardığınızda size kakalanan ataerkil düzene de bir “parmak atmış” olacak, Fool’un çılgınlığından nemalanmaya başlayacak ve her şeyin giderek (kendi kendine) düzelmeye koyulduğunu şaşkınlıkla göreceksiniz.
Bana sorarsanız siz artık değişmek istemektesiniz, ama beyninizdeki yoğun ataerkil duvar sizi rahat bırakmamakta. Evet; değişim, eğer istekle yapılıyorsa kesinlikle rahatlama (PE celbi) yaratır… ama buna rağmen süreçte zorluklar vardır. Kariyerden, işten, bildik çevreden, gelir düzeyinden, statüden ayrılmaya varacak kadar radikal değişimlere gerek olabilir. Ama getirisi, yitirilenin verdiğinden büyük olacaktır bize göre… Bazı kayıplarla geride bırakılan modelden daha iyisine ulaşılacaksa, kayıp adı verilenlerin gerçekten kayıp olduklarını öne sürmek doğru olmayabilir.
Size önerim kazanç ya da kaybınızı bir sarraf soğukkanlılığı ölçmeye kalkmamanızdır. Keyif dediğiniz şeyleri yaptığınızda beyninizdeki süredurumu tahlil edin; böylece -diyelim- daha hoşgörülü, daha paylaşımcı, daha anlayışlı, daha enerjik, daha heyecan dolu bir insan olup olmadığınızı ölçün. Eğer bu sorulara “evet öyle oluyorum” diye yanıt veriyorsanız, eski hayatınızı (sorumlu olduğunuz kişileri ezip geçmeden) sollamanız gerektiği zaman gelmiştir belki de.