722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Pozitif Enerji Eğitimi Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

POZİTİF ve NEGATİF ENERJİ

SORULAR ANA SAYFA
Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Çeşitli İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

TÜM POZİTİF ve NEGATİF ENERJİ SORULARI
20 Ocak 2020
Doganin ruhunu hissetmek

Dogaya hatta evrene karsi hiçbir seye hissetmedigim kadar garip bir çekim hissediyorum. Saatlerce Ay'a bakmak, geceleri hafif ve serin esen rüzgarin tenimi oksamasi, yagan yagmuru izlemek veya karlarin içinde yürümeye çalismak, sonbaharda yerlere dökülen sari veya turuncu yapraklari, ilkbaharin ilik günesi ve açan mis kokulu çiçekleri, yazin sicaginda bir agacin gölgesinde uyumanin yani sira üsümeden sabaha kadar gökyüzünü izlemek, ama en çokta sonbaharin o sisli ve yogun havasi bana hüzünlü bir mutluluk yasatiyor. Sanki ask gibi, ama hayir bu romantizm degil. Çok farkli bir his, benligimin yarisini alip ulasamayacagim bir noktaya koymuslar gibi, onun özlemini duyuyorum sanki. Ama ben bundan rahatsizim, sürekli bir parçami eksik hissetmenin verdigi huzursuzluk içimi sikiyor.

Gündüz göge baktigimda gördügüm mavilikler ve bulutlar, aksamüstü batan Günes'in üstünde yer alan ve ihtisamla parildayan Venüs, gece güzelligini gösteren yildizlar ve ortaya çikan takim yildizlari, kusursuzluguyla baktikça beni içine çeken Ay.. Neden bu kadar ilgi çekici ve karmakarisik hisler uyandiriyor ?

Bunu tarif edemiyorum, ama muhtemelen bunlari herkes hissediyordur. Bunu ben hissedebiliyorsam herkes hissediyordur. Galiba ben fazla takiliyorum, belkide bosu bosuna derinlik arayip kendimi kandiriyorum.

Esas merak ettigim nokta su; evren ve doganin bir parçasi olan, ama onlardan kopuk yasayip özüne aykiri yasayan bizler bunu hissediyoruzda neden bir reçete yazamiyoruz ? Bu anlattiklarimin sisteminizde bir yeri oldugunu dogrusu sisteminiz tarafindan basitçe açiklanabilecegini biliyorum.

Daha da ileri gidersem; dogayla olusan bu tutkulu bag ruhun, zorlarsam öncel evrenin biraktigi izlerin varligina bir delalet olabilir mi ?

YANIT

Doğada var olan ve bir çok kişinin hissettiği enerji, evet, öncel evrenin esintisidir (frekansıdır). Ancak öncel evren ile kontak için, kişinin -sizin tabirinizle- kendini zorlaması doğru değildir... çünkü öncel evren (buna "iyicil ve bilinçli Yaratıcı" ya da inanca göre "bilinçsiz pozitif alan" da denilebilir) her yerdedir.

Sonbaharın hüzünlü olması ise en yaygın “büyük ataerkil palavralar”dandır!

Anaerkide sonbahar acayip neşeli bir dönemdir. Renklerin en zengin olduğu mevsimdir sonbahar.

Sonbaharda bir şey ölmez, yenilenir! Yaprakların dökülmesi, ağaçların ciltlerine peeling yapmalarıdır. Ölen adam (ağaç) değil, adamın cildinin dış hücreleridir. Sonbahar İlk Çağ paganizminde (emin değilim ama sanırım Witchcraft'da) en fazla bayramın olduğu mevsimdir. Anaerkinin kutsal hayvanları olan kurtlar ve köpekler inanılmaz ölçüde neşeli olurlar sonbaharda. (Onları yıkan yazdır. Sirius yazın acayipleşir.) Sonbahar, doğanın işten eve döndüğü akşamdır. Şen annemiz doğa, cilt bakımını yapar, geceliğini/pijamasını giyer ve uykuya yatar, yani kış gelir. :)

Oysa ataerki çocukluktan başlayarak tersini ezberletir. Örneğin çok güzel melodisi olan ve her çocuğa öğretilen Sonbahar şarksının sözleri aşağıdadır:

“bir derin yasa bürünür ormanlar,
hıçkırır zaman zaman,
bir ıssızlık sarar ovaları,
bir mezar olur size topraklar,
ey zavallı yapraklar.”

Ataerkil kalıplar işte böyle, fark ettirmeden, çok genç yaşlardan başlayarak, nice aracı ile beyinlere yerleştirilmektedir. Müzik, edebiyat ve sanat, kolaylıkla ciddi ölçüde NE celp edicisi olabilirler. Bu ve benzeri hatalı bilgilerle dolan beyinlerin sonbahar gelince hüzünlenmemesi zordur.

İnsan adlı yaşam formu sanıldığı kadar doğanın parçası değildir ne yazık ki... Eğer olsak, hayvanlar gibi ayakkabısız, giysisiz (lütfen onların kürkü var demeyin, balıkların kürkü mü var?), klimalı/duşlu evler olmadan yaşayabiliriz. Doğayı fazla abartmak bizim sistemde yer almaz. Yaşam, metropollerdedir. İdeal hedef, sahil kasabasına göç etmek değildir. Ancak metropoller milenyumdaki gibi yaşanmaz halde ise insanlar MECBUREN sahil kasabasına gitmek isteyebilirler. Bu bir ideal arama değil, kaçıştır. Yapılması gereken, metropolden (yaşamın nabız atışından) uzaklaşmak ve doğaya gitmek değil; doğayı -olabildiğince- metropole getirmek ve metropol yaşamını mükemmelleştirmek olmalıdır.

Sözlerimin yanlış anlaşılmaması için ekleme yapayım: Biz, hepimiz doğa aşığıyız. Dolunayın olduğu günler önceden her ay bilinir. Özellikle bahar ve yaz aylarında doğuş saatlerinde çıkışı beklenir. Pagan bayram denilen ekinoks ve gün dönümleri anında kutlanır. Majikal eğitimde doğada yapılan ritüel bile vardır. Ancak doğada yaşamayı mutlak ve en benzersiz hedef olarak görmek doğru değildir.

“Daha da ileri gidersem; dogayla olusan bu tutkulu bag ruhun, zorlarsam öncel evrenin biraktigi izlerin varligina bir delalet olabilir mi ?"
Hayır. “Tutkulu bağ” olarak nitelediğiniz hiçbir şey öncel evrenle ilgili değildir. Tutku -DOZUNDA- güzel bir şeydir, ilerlemenin yüksek oktan yakıtıdır. Ama iş “tutkulu BAĞ”a ulaşınca işler çatallaşır genelde. Doğa, bakıp bakıp derin düşüncelere düşülecek bir yer olarak görülmemelidir. Doğanın gücü en iyi şekilde manzaraya dalıp hilkatin sırrını arayarak DEĞİL; elde çay/kahve/bira/şarap/olta/mangal yelpazesi ile arada sırada manzaraya bakarak, ama doğanın verdiği rahatlık içinde, arkadaşlarla DAHA CANDAN ŞEKİLDE kikirdeşip, laflayarak, ya da yalnızsanız o benzersiz enerji ile geleceğe dair pozitif planlar yaparak realize edilebilir.

Öncel evren ile kontak için beyinde her yerde (metroda bile) rahatlık yaratmak yeterlidir. Bu yüzden söz edilen kontak karlı bir iş teklifindeki keyiften, sevilenden alınan armağana; hoş bir hanımefendinin açılan eteğini görme şansından, doyurucu bir seks sonrası yakılan sigaraya değin (günde üç sigara keyiftir, ama fazlası yaşarken acı çekmek ve de NE celp etmek anlamındadır) yaşamın her anında vardır.

Öncel evren (Yaratıcı) kolayca yanlış tanınabilir. Quantum entanglement’ın ortaya çıkarttığı gibi elektron bağı, iki elektron birbirinden ışık yılları ile uzaklaştırılsa bile aktif olmakta, elektronlar arası etkileşim kopmamaktadır. Einstein bu yüceliği spooky olarak nitelendirerek, bunun gerçek olmadığını kanıtlamak için ölüm döşeğinde bile uğraşsa da, bu teori bilim ortamında ispatlanmıştır. Yaratıcı, bizden ışık yılları, ya da kuantum uzayı katmanları uzaktaki bir pozitif alansa beynimizde, bilinçli bir yaratıcı ise kalbimizdedir. Müslümanlık Allah’ı bu yüzden Yahveh gibi göklerde değildir, o “Sizin şah damarınızdayım” demektedir. (Kuran, Kaf 16. ayet.) Öncel evrenden ayrı olsak da, her pozitif anımızda onunla iç içeyiz ve bunun için illaki doğada olmak kesinlikle şart değildir. O -metropollerin en cıvıltılı mekanları dahil- her yerdedir.

Bohm’un ortaya koyduğu gibi bir “pilot wave” vardır, dünyaya girer ve her şeyi etkiler. (Bize göre düzeltir.)

Bazı bilim adamları (örneğin Doç. Haluk Berkmen) “Takyonlar evrenimize girer, işleri düzeltirler” şeklinde yorumlarlar. (Takyonlar; bizler dahil pek çok okülistin cennet olarak ifade edilen mekanın parçacıkları olduğuna inanılan hipotetik temel parçacıklardır.) Yani iyilik her an, her ortamda vardır. Onu bulmak için uzlete çekilmek, ya da bunun mikronik adımlarını atmak, doğru olmayabilir.

Yahudilik ve Hıristiyanlık ise kutsallığın dünyasal yaşamda bulunmayacağını iddia eden (adamı yaşarken öldüren desem ayıp etmiş olacağım için demiyorum) dinlerdir. Oysa dünyasal yaşam ile alınan hazların mebdei, ölüm ötesi, yani cennettir. Bu yüzden hazretlerin uzletlerinde yaşadıkları, yaşarken ölmek bile değil, yaşarken cehenneme gitmektir. Bazı çok seçilmiş beyinlerin/kimliklerin uzlete çekilmesinde yarar olabilir belki bilemem; ama söz konusu yaklaşımı kutsal diye her bir kişiye dayatmak, herkese yaşarken cehennemi tattırmaktan başka anlama gelmez.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -