722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Pozitif Enerji Eğitimi Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

POZİTİF ve NEGATİF ENERJİ

SORULAR ANA SAYFA | TÜM POZİTİF ve NEGATİF ENERJİ SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

19 Ekim 2020
Hayatin amaci ve anlami sana göre nedir ?

Merhaba Janus,

Esenlikler diliyorum !

Umarim keyifin yerindedir. (...) Sorum sudur:Uzun yillara yayilan bir ömür , nice tecrübe nice yasanti ve nice tanisilan, görülen insan üstüne enginliginle biz gençlere hayata dair ne tavsiye verirsin ? Birde sana göre bu dünyada bulunma amacimiz ve hayatin anlami nedir ? içinde bulundugun ögretiler bu sorulari nasil cevapliyor? Sence bir ömür nasil yasanmali ?
Saygilar sunar,

Yeniden afiyet dilerim, kendine iyi bak.

YANIT

Merhaba sevgili arkadaşım.

“gençlere hayata dair ne tavsiye verirsin ?”
Gençlere tavsiye vermeyi geç, danışmanlık sürecinde bile -sitenin ilgili linkinde yer alan açıklamalarda yazdığı gibi- spesifik sorular olmazsa öneride bulunmam; çünkü hiç kimse bir diğerinin doğrusunun ne olacağını bilemez. PE farklı ortamlarda, farklı biçimlerde tezahür ettiği için “doğru” genellenemez. Şifa çalışması dahil, diğer kişilere majikal çalışma yapmama nedenimiz budur. Belli bir sistemimiz vardır ve soruları bu sistem bazında yanıtlamak mümkündür; ancak herkese uyarlanacak tek bir doğru kalıbı (kural) bulunduğuna inanmak hatalıdır. Yine de sorunu yanıtsız bırakmamak adına “PE celp etmeye çalışmalı” şeklinde bir cümle kurabilirim. Bunun yollarını ise yıllardır sitede anlatmaya çalışıyorum.

Spesifik bir konu hakkında soru (yani belli bir konuda bilinçli danışma) olmadan tavsiye (hele ki öğüt) vermek yapıcı sonuçlara gebe bir davranış değildir. Ne derler bilirsin “Akılları pazarda satışa çıkarmışlar, herkes gitmiş, kendi aklını almış”. Bu özlü söz, insanların dik kafalılığına gönderme yapmamaktadır. Yanıtlarda defalarca tekrarladığım gibi “İnsanlar rahat bırakırlarsa kendilerine neyin iyi geleceği kadar, neyin gerekli olduğunu da sezecek yeterlilikte doğarlar.” Bizlere hatalı kararlar aldıran, bebeklikten başlanarak beyinlere yerleştirilen hatalı doğrulardır. Bu yüzden -kafaları zaten engellemeler ile dolu olduğu için rahat seçim yapamadıklarını hisseden- insanlar, ilave yüklere (yönlendirmelere, öğütlere) genelde tahammül edemezler, tepki verirler… ilk fırsatta ya denilenin tersini yaparlar, ya da öfke üretirler. Onlar aslında daha fazla baskı altına alınıp, gerekli değişimleri daha da yapamayacaklarından korkmaya başlamışlardır. “Böyle yapma” demek, pek çok kişiye öyle yaptırmanın başarılı bir yoludur.

Yaşam dostum, tek başımıza ilerlememiz gereken bir yoldur. Aşk, dostluk, danışma, izmler, kurtarıcılar, hatta dinler, bu yolculukta arada uğradığımız güzel tatil beldeleridir. Ancak tatiller daima sona erer, bir başımıza ilerlemekte olduğumuz yolculuk sürer… ta ki bir diğer tatil beldesine ulaşıp, bir süre dinlenene dek.

“Birde sana göre bu dünyada bulunma amacimiz ve hayatin anlami nedir ?”
Sorunu “Neden bu dünyadayız?” şeklinde algılarsak yanıtı sitedeki neredeyse tüm yazılarda ve özellikle Sorular linkinde verdiğim yanıtlarda bulabilirsin.

Kısaca yeniden özetleyeyim:

Bölünen Evren teorisine (ki, onlarca mitolojinin Yaratılış mitleri bazında kurulmuştur ve hem Müslümanlık, hem kuantum fiziği, hem standart fizik, hem de mitolojik verileri uzlaştıran içeriktedir) göre bilinmeyen bir neden yüzünden önceden var olan mutlak ve güzel bir ortam, dinlere göre şeytan, İlk Çağ mitolojilerine göre bir alt Hava Tanrısı tarafından saldırıya uğrayarak bölünür. Böylece (Büyük Patlama) makrokozmos denilen ortam meydana gelir. Ancak öncel içerik (mutlak iyilik) tamamen yok edilemez; bölünen parçaların birbirinden tamamen ayrılmasına engel olur. Artık bunlar önceki gibi tam (yekpare) olamasalar da, birlikte çalışarak makrokosmos denilen -tam bölünememiş- ortamı, orta dünyayı yaratırlar. Artık elektrik ve maneytizma karşılıklı çalışarak evrenin tutkalı EMyı var edecek; dişi ve erkek öncel androgyous bütünlüğe dönemeseler de, birleşerek yeni can meydana getireceklerdir. Örnekler çoktur.

Yukarıda anlatılan 722 Sistemi Bölünen Evren teorisidir.

Benim kişisel görüşüm ise zaman içinde biraz farklılaşmıştır! Bana göre bir Şeytan yoktur. :) Şeytan, ana alandan (buna Yaratıcı ve/veya Cennet denilebilir) bir kabarcık şeklinde (bu da virtual photonlara benzetilebilir) BİR ÖLÇÜDE uzaklaşan insan ruhudur (bilincidir). Din ortamında insanın cennetten kovulması ve dünyaya inmesi teması bunu (yani ana yapının bölünmediği, uzak kalanın sadece insan olduğunu ve bunun kendi hatasına dayandığı öyküsü) sembolize etmektedir. (Hemen ekleyeyim: Kuran’da aldatan yılan değildir, yılan kötülenmesi sadece Tevrat’ta yer alır. Kuran’da yılan aleyhine ayet yoktur.)

Özetle, BANA GÖRE “neden geldim bu dünyaya?” şeklindeki sızlanma temelli soruların yanıtı kişisel hatalarda (örneğin kötümserlikte) aranmalıdır. Ataerkil sistem, hatta Yahveh diye laf sokup durduğum kavramlar aslında bizlerden başka da hiçbir şey değildir. :)

Evren, kuantum fiziğinin ortaya çıkarttığı gibi nano saniyede var edilir. En sorunlu anlarını yaşayan kişi bütün gücünü toplayarak işlerin iyi gideceğini -en küçük bir kuşkusu olmadan- inandığı anda (ki, çok, ama çok zordur) bir görüşe göre (Evrerett’e göre) paralel evrene atlar, bir diğer görüşe göre (Bohm’a göre) evrenini yeniden yaratır.

Hepimiz öldüğümüz anda (makrodan ayrıldığımızda) bir alanız. Bizim gerçeğimiz, kendimiz, kabarcık olarak ana alandan uzaklaşmış halimiz ruhumuzdur. Buna kuantum mekaniği açısından bakarsak dalga fonksiyonumuz denilebilir. Kendimize özel bir yapıyız. ETC teorilerine göre bu bir EM alandır (çok kabaca geçiyorum, detaylı soru olursa yanıtlarım), bu yüzden bir frekansı vardır. Eğer kabarcık ise, yani ana alanın frekansından uzaklaşmışsa, bulk’daki bir diğer frekans ile senkronize olur ve orada yeniden çöker, bedenlenir. Bu yer, İlkçağ da olabilir, İS 3000de, hatta başka bir planet veya evren de… Çöktüğümüz yerde ruhumuz bilince dönüşür ve senkronize olduğumuz PE veya NE ile bilincimiz yeniden biçimlenmeye başlar. “Dünyaya geliş nedeni” de diyebileceğimiz evrim sadece budur. Özetle, ölünce, yeni (geliştirdiğimiz) frekansımızla ya Yaratıcının yanındaki özgün yerimize ulaşabiliyoruz (cennete gidiyoruz), ya da frekans neresi ile senkronize olmuşsa (belki bambaşka bir galakside) orada çöküyor, maddeleşiyor, yeniden yaşamaya başlıyoruz.

“Sence bir ömür nasil yasanmali ?”
Bu soru da genel kapsamlı olduğu ve yanıt öğüt verme anlamına gelebileceği için dikkatle formülize edeyim ve yine de tedirginlikle yanıtlayayım: Dikkatini olaylar, eylemler, kavramlar, insanlar vb. her şeyden uzaklaştır; SADECE beyin elektriğinin yapısına odaklan. Öncelikle rahat, ardından dingin, daha iyisi şen, coşkun, heyecanlı bir beyin elektriğinin olmasına odaklan, her nasıl yaparsan yap (en iyisi kendi yöntemini bulmandır) beyin elektriğini bu frekanslara getir. (Bu süreduruma “iyimser olmak” da denilebilir belki, ama bu kadar basit değildir.)

Bu sözlerden sonra bazı öğrencilerim bana “Ben şu adamı benzetince rahatlayacağım? Gidiyim kemiklerini kırayım mı?” diye sorarlar. :) Yanıt basittir oysa: Birinin kemiklerini kırmak, hatta daha genelleştirelim, herhangi birine, birilerine, üstün gelmeye çalışmak, lider olmak, diğerlerinden üstün olduğuna inanmak veya olmaya çalışmak, intikam almak veya sorunlardan kaçmak, saklanmak gibi (uzak durmaya karar vermek farklı bir şeydir) duyguların TÜMÜNÜN temelinde korku vardır. Korku varsa rahatlık elde edilemez. Korku varsa NE var demektir. Yani yukarıdaki soruyu soran kişiler PEye ulaşmak adına öncelikle adam benzeterek rahatlama ülkü ve de huylarını yok etmeye uğraşmalıdırlar. :)

“Saygilar sunar, Yeniden afiyet dilerim, kendine iyi bak.”
İnsanın bir arkadaşına saygı sunabilmesi, bu duygulara sahip olması ne güzel bir şey... Saygı, bize göre sevgiden çok daha reel, çok daha işe yarar bir duygudur. Saygı, sanılanın aksine, makrokozmoz adlı yapılanma içinde sevgiden daha uzun ömürlü ve kalıcıdır. Yani PE celbi için sevmeye çabalamak yerinde, saygı duymak adlı beceriyi geliştirmeye çalışmak çok daha yerindedir, yapıcıdır. Sevgi ve aşk, cennetten gelen, bu yüzden makro varlıkları olarak arada sırada senkronize olabileceğiz şahaneliklerdir. Oysa saygı, cennete (sevgiye) ulaşmamıza yardımcı olacak bir yol göstericidir. Sevmeyi öğrenmek -bana sorulursa- mümkün değildir; ama saygı duymayı becermek çok da güzel şekilde öğrenilebilir. Saygının içeriğinde sevgi kımıltıları denilebilecek "sempati" adlı kavram da var edilebildiği için saygı, belki de sevmeyi öğrenmenin ilk adımıdır. Özetle; bu değerli sözün için özel teşekkürler.

Öğrencilerim, değerli yaklaşımların (örneğin saygının) dünyada anlaşılamadığından, ödüllendirilmediğinden yakınırlar. Ama bu durum son derece olağandır! Saygı duymayı becermek ve saygılı davranabilmek benzeri tutumlar ayrıcalıktır, yani ayrıcalıklı, çok değerli meziyetleri olan seçkin kişilerin niteliğidirler. Bu durum da genelden pozitif şekilde farklı olmak, genelin dışına çıkmak, değişmiş olmak anlamındadır. Genelin içinde kalanlar ise söz ettiğim ortamda olmadıkları için verdikleri karşılıklar kendi düzeylerinde kalacaktır. Erdemli kişiler öncelikle bu bilgiye haizdirler; karşılaştıkları tutumları olağan karşılar, düş kırıklığına uğramaz ve suçlamalarda bulunmazlar.

Kendimi tutamayarak yine bir ayet paylaşacağım: “O çok merhametli Allah’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) “selam” derler (geçerler).” (Furkan suresi 63)

Savaş dini denilen Müslümanlığın bu ve nice benzer ayetinin içeriğinin çağdaş olarak nitelenen modern kültürümüzde zerrece yeri yoktur. Bu durum da -üzülerek söylemem gerekir ki- dini İslam sayılan bir ülkede Müslümanlık doğrularından ne kadar uzak olduğumuz anlamındadır.

Ayrıca soru metninden çıkarttığımız onurlandırıcı sözlerin için de mutlu oldum. Ek teşekkürler…

“Umarim keyifin yerindedir.”
Gayet de yerinde… ta ki saçmalamaya başlayana dek…:) (ki, dik kafalılığım yüzünden bunu sıklıkla beceriyorum!) Herkesle ortak yapıda, belki biraz daha fazla bilgi ve inanç (iman) sahibi olduğum için daha keyifli bir hayattayım. Ortamımı herkese tavsiye ederim. İnanın; burası çok güzel.


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -