ben habire pozitif enerjide olmayi da isteyebilecegimi zannetmiyorum.
Janus, sana sormaya bir türlü firsat bulamadigim bir konu var. mutlulugun bir ödül oldugu konusunda hemfikirim. huzur duygusunun (duygu mu acaba?) bu dünyadan olmadigi, adeta cennetten bir esinti oldugunu da vurguladin daha önce, ki ben de ayni düsüncedeyim daha dogrusu bunu kalbim ile biliyorum. peki o halde ya aci? ben kendimde sunu fark ettim. acisiz, dertsiz tasasiz olmak istemezdim sanirim çünkü hakikaten acilarimdan çokça sey ögrendim. keske acilara gömülüp takilmasaydim o ayri, o benim zayifligim ama hiç cani yanmamis olmayi da istemezdim. o can yanmalari beni ben yapmistir ve iyi ki de yasanmislardir. senin demek istedigini dogru mu anlamisim ben: "arkadas acini yasa ama melankoliklige yeltenme. acida bilgi vardir. sürekli pozitif olunmaya çalismakta zararlidir." gibi gibi... dogru mu anliyorum diye sormak istedim çünkü ben habire pozitif enerjide olmayi da isteyebilecegimi zannetmiyorum. pozitif bir ruh durumuna zaten yatkin bir insanim lakin arada bir düsen sonbahar yapraklarina bakarak hüzünlenmekten de keyif aliyorum ya da eski nostaljik bir sarki ile hüzünlenmekten de. bu ani düsüsler beni pozitiflikten uzaga mi iterler? ya da ne bileyim bayildigim sair Gülten Akin'in bir siirini okurken gözyasi dökmeyi seviyorum. Halil Cibran'in bir yazisi ile aglamak ruhuma dokundugumu hissettiriyor. Bu ara ara yasanan melankolik durumlar benim için kiymetli. Fakat sanki sen baska bir seyden bahsediyorsun ve ben bunca zamandir seni okudugum halde tam olarak anlayamamis olmaktan korkuyorum. Onaylanmaya ve senin onaylamana ihtiyacim var:)
en içten sevgi ve saygilarimla. iyi ki döndün Janus!
YANIT
Sevgili öğrencime ve arkadaşıma merhaba! :)
Önce bir yanlış anlaşmayı gidereyim:
" huzur duygusunun (duygu mu acaba?) bu dünyadan olmadigi, adeta cennetten bir esinti oldugunu da vurguladin daha önce" demişsin; ama ben böyle bir söz söylediğimi hiç hatırlamıyorum, eğer bu sözü ettiğim bir yanıt anımsıyorsan, lütfen belirt, düzeltelim.
(Bu meyanda bir açıklama yapayım: Yanıtları büyük bir hızla veriyorum. Editör arkadaş toparlıyor. Bu süreçte bazen hata yapma olasılığım ne yazık ki bulunmakta.)
Senin huzur hakkındaki sözlerimi –büyük olasılık yeterince vazıh şekilde anlatmadığım için- hatalı algıladığını düşünüyorum. Bizim düşünce sistemimizde erişilmez (ya da daha doğrusu geçici olduğu için ana erek olarak algılanmamasını öğütlediğimiz) duygu mutluluktur. Makrokozmosta mutluluğa kalıcı şekilde sahip olunacak bir yaşam modeli yoktur. Ama huzur ruhta altyapı şeklinde kalabilecek bir beyin süredurumu olabiir; dahası, bu duruma ulaşmak bizde hedeftir. Eğitimde anlattığımız "rahatlık" adlı erek bir duygu kombosudur ve içerikte kesinlikle huzur da vardır. Ancak huzur yegane arayış olarak servis ediliyorsa, bize uygun değildir.
Ve soruna geçelim.
Sorunu "Bize (bizim sisteme) göre olumsuz davranışlar, kişi bunlardan hoşnutluk duyuyorsa PE celp edebilir mi?" şekline sokarsak ciddi bir açmazda kalabiliriz. Soruya yanıtım yoktur; çünkü sorucunun "hoşnutluk duyuyorum" dediği andaki beyin frekansını ölçmenin ve kendini aldatıp aldatmadığını anlamanın olanağı yoktur.
Ayrıca, sen bir soru soramamışsın. Yaptığın, dahası, yapmanın sana zevk verdiği bir şeyden söz etmişsin.
" ben kendimde sunu fark ettim. acisiz, dertsiz tasasiz olmak istemezdim sanirim"
" ben habire pozitif enerjide olmayi da isteyebilecegimi zannetmiyorum."
Bu cümlelerden sonra "Avv… bu çok ayııp, sakın haaa" demek, halt etmek anlamındadır.
"bu ani düsüsler beni pozitiflikten uzaga mi iterler?"
Yukarıdaki sözlerden sonra ben sana özel bir görüş bildiremem artık. Ancak "ani düşüş" sözcüğünü kullanman, olaya olumsuz bir nüans atfettiği için, aslında yapılanın pek de olumlu olmadığını belki de seziyorsundur.
Ancak şu da var: "lakin arada bir düsen sonbahar yapraklarina bakarak hüzünlenmekten de keyif aliyorum ya da eski nostaljik bir sarki ile hüzünlenmekten de." demişsin. Cümlende "keyif alıyorum" sözlerini eklemişsin zaten! Eğer alabiliyorsan, hissettiğin gerçekten beyin elektriğini pozitive ediyorsa, keyifse, çok da iyi bir iş yapmaktasındır. Keyfi al da, nasıl alırsan al… iş ki duyumsadığın his gerçekten keyif olsun.
Ben yukarıdaki -sana özel- sözleri ettikten sonra, artık yanıtımı "sana yanıt vermek" değil, "bildiklerimizi aktarmak" babıda döşenmeye başlayayım.
Bizim inancımıza göre en küçük bir olumsuz duygu (ki, buna "hislenmek" diye servis edilen duyguları katabilirim) bile NEnin varlığına delildir; çünkü bu beyin süredurumunu yaratan NEdir. Bu ortam (yine bize göre), NEnin tuzaklarından, ya da parıltılı vitrinlerindendir. O, bunca yıldır var olmasını, kendini göstermemesine, hatta pek de harika göstermesine borçludur. Kimse aptal değildir; ama adım adım gelen etkilerle beyin olumsuzluğa da alışabilir; çünkü değişmeye (uyum yapmaya) eğilimli bir organdır. Alışmak, bizi birçok betliğe karşı koruyan bir duygudur. Yok olacağımıza, uyum sağlarız. Ama bu nitelik bazen bizi olumsuz şartlara da yönlendirebilir. Pek çok insana "en iyisi budur" diye-diye hatalı şeyler yaptırılabilir. Ayrıca bazı acılarda, garip bir zevk de yaratan bir yapı da vardır. Bu duruma "ağlaşmayı" örnek gösterebilirim. Bu konuda Aziz Nesin'in "Ağlaşmanın Tadı Başka" adlı öyküsünü önerebilirim. Bize göre bu gibi "arabesk" hislere karşı uyanık olmak gerekir. Arabesk deme nedenim Arapları küçümsemek değil; arabesk müziğe gönderme yapmaktır. Benim zamanımda bu müzik ile acı çeke-çeke eğlenen, ya da eğlendiğini sanan, pek çok insan olduğu bilinir. "Ah ulan, ahhhh" ya da "Seviyorum ulan" diye inlerken masaya bir yumruk indirmenin rahatlatıcı olmadığı söylenemez… ama bu rahatlatıcı(!) davranışın uzun vade etkileri son derece müphemdir.
Bir de dipnot düşeyim: Birkaç gün önceki bir yanıtımda ağlamaktaki değerden söz ettim. Kadınların duygulanmasının engellenmemesi gerektiğine inandığımızı anlattım. Ancak gözyaşları ile yaşanan duygu ile melankoli aynı şey değildir. Kısa süreli gözyaşları bir orgazmdır, böylece BİR NEGATİF BİRİKİM DAĞILMAKTADIR; kişi böylece rahatlar ve devre kapanır. (Devrenin bilinçle kapanması gerektiğini, işin uzun tutulmamasının önemini de yanıtımda anlattım.) Melankoli ise süreğendir. Bize göre tehlikesi buradan gelir. Melankolinin temeli hüzne dayalıdır ve hüzün PE celp eden bir duygu değildir.
Bizler hüzün yaratan şiir, dertli şarkı, dram/korku konulu filmi, çirkin (ruhu şâd etmeyecek) sanat eseri, insanların tartıştırıldığı tüm TV eğlence(!) programları gibi şeylerden uzak durulması gerektiğini savunuruz. TV programlarının çoğu ile sosyal medya –bize göre- bir çeşit gizli "kitle imha silahı"dırlar. Bunlarla başa çıkmanın güçlüğünü, bunların yaratacağı duyguların tehlikesini, bunların fark ettirmeden ciddi olumsuz beyin süredurumlarına sürükleyeceğini biliriz. İşin kötüsü, özellikle film sanayiinde (çocuk filmlerinde bile) bu tuzaklar öylesine yaygınlaşmıştır ki, nice "neşeli" sanılan filmin, hatta masalın içinde NE paketleri vardır. Milyonlarca insan bunların farkına varmadan onları çocuklarına izlettirir, okurlar. Andığım "çok daha ciddi olumsuz beyin süredurumları" ortamında atılan her adımda ise geri dönüş o ölçüde zorlaşır… duygu giderek kalıcı olur.
[Bu noktada genelde oluşan bir yanlış anlaşılmayı gidermeye çalışayım: Bizler "Eğlen geç, hayat boş" şeklindeki bir beyin süredurumunu kutsamak kadar, bize hiç de eğlenceli gelmeyen şeylerin DE (dahi) yapılması gerektiğine inanırız. Bu hedefi ise "Armağanı hem kendi beynine ver, hem de diğerine" şeklinde formülize ederiz.
]
Kişiyi terk eden ya da diğer aleme giden birinin ardından yaşanan olumsuz duyguları tetikleyecek şeyler yapmak kadar hatalı bir tutum olamaz. Bu yaklaşım, bir çeşit güç eksikliğinden kaynaklanan dirençsizlik olabilir. Silkinmek zordur… acıya gömülmek işin kolay yanıdır. Yenen kazıklar ince bir tebessüm ile algılanarak, büyük bir ders şeklinde görülmeli; yitirilen kişi ardından –saygıdan öte- saniye hüzünlenmeden gündelik hayata akmaya çalışılmalıdır. Bu iki süreç (kazık yemek ve sevilenin yitirilmesi), NEyi en pozitif kişilerde bile baskın şekilde celp edecek kapasite taşır. Anılan tehlikeli süreçlerde şiirdi, şarkıydı okuyup/dinleyerek bu durumu kaşımak Rus Ruleti oynamaktan bile tehlikelidir.
Ve yanıtımın EN ÖNEMLİ bölümüne geleyim: Ama unutma ki bu düşüncelerin sahibi BİZİZ ve biz hiç bir zaman sözlerimizin mutlak gerçekler olduğunu iddia etmeyiz.
Sen über neşeli, inanılmaz komik, beni bu dünyada o ölçüde güldürmeyi başaran ikinci kişisin. Senden çok güldüren sadece bir kişi var; ama senin kadar güldüren ikinci bir kişi yok… Sözlerinin beni bir anda kahkaha krizine soktuğunu, hatta bazen ciddi olmam gereken yerde soktuğu için hafiften başımı derde soktuğunu :DD bilirsin. Bana sorarsan yaşama buradan, bu yeteneğinden asıl. Ama unutma, gülmek istemeyen insanları senin enerjin bile güldüremez. Anthony Robbins "Canını sıkmayı seven kişileri eğlendirmenin imkanı yoktur" der.
Ama "Ben komik olmayı sevmiyorum, o sadece size" diyebilirsin. Tamam… O zaman bildiğin gibi yaşa… Ama dikkatle –benim öğrencim/arkadaşım olarak, yani NEyi ve PEyi bilen bir kişi şeklinde- gözlem yap bir süre… geri dönüşleri gözle.
"Kendime güvenemem, yanlış karar verebilirim" de diyebilirsin. Yine tamam… O zaman rahatlık katsayını incele. Unutma: Nerede rahatsan, ama GERÇEKTEN, kendini aldatmadan, rahatsan senin için en iyisi odur. Hep ne deriz: "İnsanlar rahat bırakılırlarsa kendilerine neyin iyi geleceğini bulacak yetenekte canlılardır." Diğerlerine zarar vermeden isteklerini yapmaktan (denemekten), istediğin gibi yaşamaktan korkma… Arzuların, bizim aklıevvel sözlerimize, ya da bizim gibi ha babam doğru empoze eden her bir şeye ters yönü olsa bile… ;-) Çok istiyorsan lafları dinle, hoşuna giderse üstlen… havuzun geniş olsun… ama son kararı daima sen ver. Etki altında kalma… Tarafsızca ölçmek için algıla. Yalnız dikkat et, rahatlık adlı duyguya sahip olup olmadığını iyi analiz et: Bizim savunduğumuz rahatlık, genelde sinesinde tatlı bir hoşluk, gizli bir neşe, ve büyük sorunları gerektiği kadar kafaya takma eğilimi taşır.
"geri gelecegine emindim hatta bir iki gün öncesinde hissetmistim diyebilirim."
İnanırım tatlım.
"en içten sevgi ve saygilarimla. iyi ki döndün Janus!"
Sevgi de saygı benden misli ile değerli hanım. İyi ki buradasın sen de…
"aylarca o derece boslukta hissettim ki anlatmam mümkün degil. ama sonrasinda aynen söyle demistim, o mutlu ve iyi ise ben de mutluyum. üzülerek onu rahatsiz etmeyeyim:)"
Benzersiz bir hanımefendiden bu onurlandırıcı, bu nadide sözleri duymak nasıl bir onur…
[Beni okuyan arkadaşlar; bu mesajın sahibi sadece dikkate değer bir güzelliğe sahip olmakla kalmayan, diğer yandan çok birikimli ve çok kibar bir hanımdır. Üstüne üstlük inanılmaz bir pozitivitesi, insanın ruhunu açan bambaşka bir şenliği vardır. Yani yukarıdaki cümleyi gönül almak için söylemedim.
]
Rahatsız etme endişesi sadece zarif bir kalpte vardır. İncelik ise MUTLAK OLARAK PE envoke eder. Yokluğuma üzülmen –e, valla doğrusu- biraz hoşuma gider, ihtiyaç duyulmak çok tatmin edici bir duygudur. (Topluluklarda önemli mevki edinmek, dikkat çekmek, aranmak isteyen gençlere hararetle "Havalı diye empoze edilen saçmalıklardan uzak durun, size ihtiyaç duyulacağı şeyler yapmayı becerin, sorumluluk alın" şeklinde öğüt verebilirim.)
Evet; ben bir yanlış yaptım tatlım. Siteden ayrılarak pek değil, yanıtları sildirerek yaptım o yanlışı. Umarım bir daha yapmam.
Bu yüzden en başta sen ve beni okumayı seven dostlara derim ki,
"Bakarsınız yine işlerin altından kalkamam, gitmek zorunda kalırım. Ama yanıtlar buradaysa hala da birlikteyiz demektir. Onlar, beynimden sizlere verdiğim –aslında değeri belki de tartışmalı- minik armağanlardır. Armağanlar, dostlar arasında kopmayacak bağdırlar, araya mesafeler girmiş olsa da…
Tutun ki, yine "estiler" ve yanıtları da sildirdim. O zaman da şunu anımsayın lütfen: Beyninize beğenerek aldığınız sözlerim (grup olarak düşünce ve teorilerimiz) aramızdaki asıl kopmayacak bağdır. Sözlerimize inanan (ki, bu kesinlikle bir zorunluluk veya kurtarıcı değildir) herkesle hep birlikte kalacağız. Biz aslında bir okült grup ya da "Erkekler Kulübü" değil (bu sözüm çok sevdiğim birine taştır, beni okuyorsa selam ederim :D ), bizi seven herkesle birlikte hoş-beş ettiğimiz bir arkadaşlık ortamıyız. :)
Laf açıldı, uzakta olduğum sürede siteye "bizi yalnız bıraktı" şeklinde mesaj atan (senin hoşgörüne sahip olmayan) öğrencilerim için ulu önderin bir sözünü anımsatayım:
"Eğer kurtarılmak için birini bekliyorsanız, ben size hiçbir şey öğretememişimdir."
Mustafa Kemal Atatürk.