YANIT
Merhaba sevgili öğrencim/arkadaşım. :)
Kesin ve açık olmak için cümleleriniz üzerinden konuşacağım.
"Belki bu kadar kafayi takmam basli basina PE için bir engeldir"
Evet ve hayır. Arzu etmek, kararlı olmak, emek vermek, çalışmak, gayret etmek ile, "kafaya takmak" farklı şeylerdir. Kafaya takmak sözcüğü, bir saplantıyı, aşırılığı, kavramı soğukkanlılıkla yönetememeyi, kavramın kişiyi yönetmesini içerir.
" (Dogru anladiysam zaten NE nin baslica sebeplerinden biri bu tarz sartlanmalar olabiliyor.)"
Okuyarak yanıtlıyorum, cümlenize yukarıdaki bölümü yazdıktan sonra geldim; doğru anlamışsınız.
" Ama sizin yanlis hatirlamiyorsam Erdemli ve rahat bir karakter gelistir mali gotur seklinde de formule ettiğiniz"
Kesin doğru… Güzel özetlemişsiniz. . :)
" PE celbindeki erdem faktorunden kasit tam olarak nedir?"
Erdemlerin ne olduğunu pek çok yanıtımda detaylı olarak aktarmıştım. Ancak bu kritik konuları kafayı toplayıp makale halinde yazmadığım, soruya göre yanıt verdiğim için yanlış anlaşılabiliyor. Erdemler skalasında bir uçta anlayış, özveri ve uyum gibi -bir ölçüde- edilgen nitelikler; diğer uçta cesaret, atılganlık, eylemcilik, kararlılık gibi etkin özellikler yer alır.
Erdemler, Hıristiyanlık ve Yahudilikte empoze edilen pasif bir karakter var etmezler. Daha önce birkaç kez anlattığım gibi, Amerika'daki bir NE saldırısını, gurular, white magicianlar, din adamları değil, kendi halinde bir polis müfettişi durdurabilmiştir. Adamın yukarda saydığım top kimliklerden daha PE taşıdığına onu inandırmak zor olmuştur.
[PE, Hıristiyanlık ve Yahudilikte göklere çıkarılan "hayattan kopuk şekilde tapının" düsturu ile elde edilemez. Bu bir tuzaktır.
Maharet, hayatın nabız atışında var olup, "yaşarken" (hatta bize göre "hızlı yaşarken") erdemli olmaktır. Bu görüş; hac, kurban, namaz, oruç gibi şartlara "tıkılan" Müslümanlığın gömülen yanlarından biridir. Müslümanlıkta uzlet tutulmaz.
Tırmizî'den yansıyan hadiste hz. Muhammet "Toplumun sıkıntılarına katlanarak Müslümanlığını sürdüren müminin, daha hayırlıdır" demiştir.
"Mümin, toplum insanıdır" (Nureddin Yıldız). 1
]
" Sonucta bir yarismada kazanmak icin tum gucunu kullanip(kullanabilip) kazanmakta erdem(caliskanlik, mucadelecilik) bilerek kaybedip baskasini zaferle sevindirmekte(fedakarlik,dusunceli olmak)."
Kusura bakmayın ama bir yarışmada başkasını sevindirmek için yarışı kaybetmenin fedakar ve düşünceli olmakla ilgisi yoktur. Başkasının galip gelmesinin iyi bir şey olduğunu düşünen yarışa girmez, adamı bir rakipten kurtarır, olur biter. :) Yarış, mutlak şekilde kazanmak gayesi ile girişilen bir eylemdir.
Bu doğru bir iş midir peki? Olmayabilir!
Anaerkide rekabet hiç tutulmaz. Batılı tarzda spor karşılaşmalarının kökeni ataerkil antik Yunan kültürüdür. Bu yüzden yarışmalara günümüzdeki gibi "illaki öne geç, yoksa mahvolursun" mantığı ile girmek NE celp eder.(Bizim zamanımızda "Önemli olan yarışa katılmaktır" gibi bir amaç vardı. Önceleri amatör yarışmacı sporcuların dilinden düşmeyen bu bakış açısı, günümüzde gülünç duruma düşmüş ve küçümsenen bir görüş olmuştur.)
[Kar topu oyununda bile çok az da olsa negativite vardır; çünkü birine kar topu atmanın amacı ona üstün gelmek, onu yenmek, ondan güçlü/becerikli olmak benzeri niyetlerdir. Ataerki insanları bu gibi detay konularla bile NEye iter. Birlikte kardan adam yapmak, ya da kara yatıp "el ele tutuşan melek" şekilleri çizmeye çalışmak ise –her iki taraf da aynı ölçüde eğlendiği için- PE celp eder.
]
" Ayrica bir mesajinizda asiricilik NE sebebidir diyorsunuz(hatta ana sebebi diyordunuz sanirsam) bir digerinde PE celbi(daha dogrusu soran arkadasin amaci daha cok kadin ve para celbiydi sanirsam) cok ama cok cok cok calismaktan gecer diyorsunuz. E bu da asiricilik degil mi?"
Hayır değildir. Çok çalışmak ile aşırı çalışmak; yani çok ile aşırı, farklı şeylerdir. "Çok"da, kapasite mantıklı şekilde zorlanır. "Aşırı"da kapasite aşılır, dayanma sınırı geçilir.
Danstan örnek verelim: Dansçılar için adale ve tendon esnekliği çok önemlidir. Bu amaca ulaşmak için sürekli stretch/strench hareketler (germe hareketleri) yapılır.
- Adaleyi esnetmek için "çok" zorlamak lazımdır. Çok zorlamada can yanar, tutulmalar olur. Bunlar "çok"un doğal sonuçlarıdır; adına gelişim denir.
- Aynı adaleyi "aşırı" zorlarsanız, tutulma değil, sakatlıklar yaşanır. Dansçı bir süre egzersizlerden uzak kalmak durumunu yaşar. Bunlar da "aşırı"nın doğal sonuçlarıdır; onlara gerileyiş denir.
Formül; çok çabalarken, aşırılıktan kaçınmaktır.
Ancak çok ve aşırının sınırları kişiye göre değiştiği için herkes dikkatle kendi "çok" ve "aşırısını" saptamak zorundadır. Bana sorarsanız çaba sürecinde (tabidir kişi dengesiz, yani aşırı bir kimliğe sahip değilse) yaşanan rahatlama veya rahatsızlık duyguları sınır çizgisini belirleyebilir.
" Son derece durustce konusucagim. Akli basinda olmak beni cok rahatsiz ediyor."
Sizden gazı aldım, ben daha dürüstçe konuşayım: "Aklı başında" olmak, ya da yeni Türkçesi ile "sağduyulu olmak" kavramına bizim sistem aspektinden bakarsak NE celp ettiğini düşünebiliriz; çünkü bizim dünyada akıl da, sağ yön de olumsuzdur. :D (Yaşamı kolaylaştırıcı bir unsur olan pratik zekadan söz etmiyorum.)
Ancak kavramlara kişisel yorumlar getirilebilir. Aklı başında olmak, "dengeli olmak" şeklinde algılanabilir. Dengeli olmak iyidir. :) Sağduyuyu ise yaygın kullanımı ile alırsak adamın canını sıkabilir.
" Birazda olsa cilgin olmaya ihtiyacim var."
Yukarıda dediğim gibi, okuyarak yanıtlıyorum, bu cümleye yeni geldim. Benim de söylemek istediğim buydu. "Aklı başında" denilen kimlik özelliği, kişiyi çılgınlık olarak yorumladığımız "doğallık ile yeniden buluşma" sonucunu yaratacak riskleri almaktan alıkoyabilir.
( Bu konuda bilgi edinmek adına Çılgınlık adlı yanıtı okuyabilirsiniz.)
" O yuzden artik sinirsizligi disarida degil icimde aramaya karar verdim. Denemeyip yapmaya karar verdim yani. Sizce uygun mudur?"
Valla hiç önermem kardeş… Makro tehlikeli bir yer; onu güllük gülistanlık şekle sokacak olan kişisel tavrımızdır. Denemek, vazgeçilmemesi gereken bir unsur bence… Yani "yapmak" için çıkılan yolda, "deneme" adlı öncel arayışa yer vermek -bence- doğru bir iştir. Ancak –yine aynı teraneyi okuyayım- bilinç sizin bilinciniz. Ne yapmanız gerektiğine en iyi siz karar verebilirsiniz.
Evrim sürecinde nerede olduğunuzu, ya da şimdiye dek neler yaptığınızı ben bilemem (sizden başka kimse de bilmez). Eğer bir takılma yaşamaktaysanız, bir "yarma harekatı"na gerek duyabilirsiniz. Ancak sağlıklı şekilde (düşe-kalka) işlemekte olan bir evrim sürecinde yarma harekatlarına bence gerek yoktur.
"Nasihat vermekten cekindiginizi biliyorum ama sorulari yanitliyorsunuz."
Üfff… evet, çok doğru! Nasihat etmekten nefret ederim, acayip de korkarım; çünkü karşımdaki kişinin işine yarayacak şeyleri söyleme olasılığımın düşüklüğünü bilirim. Öğüt verme isteksizliğim, kimsenin beyin yapısını (bilinç yapısını, beyninin içindekileri) asla tam olarak bilmeyeceğimi bilmekten kaynaklanır.
Ama bildiğim "ana" doğrular da vardır. Amacımız bu ana doğruları kişilere "istedikleri şekilde (ya da daha doğrusu, kendilerine en uygun biçimde) kullanmaları için" yere bırakıp ilerlemektir. Sorulara yanıt verme nedenimiz, nokta atışı için çözüm üretmek değil;
bildiklerimizi, yani –bize göre- ana doğruları, genel olarak sunmaktır.
" 722 sistemine gore benim boyle bir manevra cizmemde sakinca var mi? Bende yasamak, kadin, para hatta daha fazlasini istiyorum. "
Aklınıza eseni "bu çılgınlıktır" diye yapmak doğru olmayabilir. Ama "kadın ve para" istemek (Yahudilik palavralarına takılmayın) çok, ama çok iyi ve sağlıklı bir şeydir; çünkü yaşama bağlar, ilerlemeyi tetikler: Anılan arayış ve özlemi elde etme sürecinde yapılan hatalarla yüzleşilen acılar, kişiye doğruları belletir. :) Sadece kitap okuyarak, ya da tapınarak kimse gerçeklere ulaşamaz, rahata eremez, iyi insan olamaz… ya da EVRİMSELLEŞEMEZ. Evrim, zorlukları yaşayarak elde edilir.
Ancak söz konusu arzuya (kadın ve paraya) ulaşma çabasında dikkat edilecek çok önemli bir kural vardır. Hatta bu kural, söz konusu sürecin yegane kuralıdır. O kural ise "diğerlerinin alanına girmemek; hatta elden geldiğince –isteyerek, keyiflenerek, stres altına girmeden- kendi alanından pay vermek"tir.
Para da kutsaldır, kadın da (yani seks de) kutsaldır. Kadınlar ya da erkeklerden kurulu haremin sultanı olmayı istemek kutsaldır; bir kadın (ya da erkek) yerine paralara sarılı uyumak istemek kutsaldır; paraya aldırmayıp otostopla (aç açına :D) dünyayı gezmeyi istemek kutsaldır; bütün gün bir kütüphanede kitapları en iyi şekilde tasnif etmek için uğraşmak kutsaldır… kişinin özlemi olan pek çok şey kutsaldır. (Eve kapanıp, benimkiler dahil, ha babam kitap okumak ve sosyal medya sitelerinde laf yarıştırmak kutsal mutsal değildir. :D ) İş ki bunları "hulus-i kalple" (temiz bir kalp ile, pozitif beyin elektriği ile) isteyin ve aktif olun!
Bizim tanrılar "Size HER istediğinizi vereceğiz, iş ki kalbinizde kötülük olmasın" derler. Bu görüş en iyi biçimde Crowley'in Tarot'unun (ki, hiiiiç önermem) Star kartında yer alır. Tanrıça (orada Nuith olarak prezante edilen kimlik, bizim Ana Tanrıça'dır ve hemen ekleyeyim: Yaratıcının anası babası olmaz, ağız alışkanlığı ile Ana Tanrıça diyoruz) şöyle demektedir.
(722 Pozitif Enerji Eğitimi "4.5 - Dalga Fonksiyonu - Dust Speck – Nuith" dersinden alıntıdır.)
Thoth Tarot - Aleister Crowley, Star kartı
"Size dünyada düşünemeyeceğiniz eğlenceler veririm: inanç değil, kesin sonuçlar, ölümden sonra değil, yaşarken; anlatılamaz bir barış, dinlenme, haz; bunların karşılığında hiçbir kurban istemem. (..) fakat kim tek bir toz parçacığı verirse, o saatte herşeyi kaybedecektir."
Crowley sağ olsun, Tanrıçayı iyi anlamış, iyi güzel demiştir de, o toz parçacığı nedir, o hiç de belli değildir.
Müslümanlık, işte o belirsiz toz parçacığı konusunu açmış ve bunları "günahlar" olarak aktarmıştır.
Hayır; Müslümanlığın günahları –eğer Kuran dikkatle, ulvi duygular DEĞİL, araştırmacı gözü ile incelenirse görülebileceği gibi- Yahudilikteki gibi kuru kuruya "çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, zina yapmayacaksın" gibi şeyler değildir. Kuran'ın ruhu anlaşılabilirse, ana günahın bizim söyleyip durduğumuz gibi "diğerlerinin alanına girmek" ana sevabın "kendi alanından karşılıksız vermek ve keyifli olmak" olduğu anlaşılır.
Lafı uzattık. Demek istediğim şu: Kadını-parayı istemeniz harika… sakın yolunuzdan dönmeyin; ama hem diğerlerinden çalmayın; hem kendinizden armağanlar vererek ilerleyin. İlahı lütuflar (yardım ve destek) gelecektir.
Ancak "kadin, para hatta daha fazlasini istiyorum" cümlenizdeki "daha fazlası"nın ne olduğunu bilmediğim için sözlerim sadece para ve seks için geçerlidir. ;-)
" Ama kafa yapim beni hep engelliyor ve cok sikildim(telefondan i lari hep i olarak yaziyorum ama bu kelimeyi yazarken ozellikle dikkat ettim mazallah cumle bambaska birsey oluyor :D)"
HAhahaaaa… Ben de "sıkıldım" veya "sıkıldın mı?" sözcüklerini yazarken özellikle "ı" harfi basmaya dikkat ederim. :DDD (Ama sizin cümle yine de bambaşka(!) olmuş. :DDDDD
Dostum, kafa yapınız engelliyormuş… kimin engellemiyor ki? Kaç kişi sıkılmıyor ki? Evrim sadece bu engelleri –ama en doğru şekilde- aşmak ve sıkıntılardan kurtulmak... Hepimiz bunları usulü ile sollamak için buradayız.
" Nasil bir yol izleyebilirim sizce sinirlarimi asmak ve istedigim duruma evrilmek için?"
Her bir insan gibi siz de yalnızsınız. Deneyerek (yaşayarak), adaleyi sakatlamadan, ama tutularak, ilerleyecek, sonunda bacağı esnetmekle kalmayacak, en zorlu figürleri başarı ile uygulayarak sahneye çıkacaksınız.
" Biri sanirsam korkularimi asmak(cok cok cok calismaktan kasit istemedigim seyleri yapip korkularimi asmaya calismak saniyorum ki). Peki baska? Erdem ve rahatligida bu sekilde mi kazanicam?"
Bu cümle başlı başına bir yanıt hak ediyor aslında. :)
İşleri basite indirgeyelim: Aşırıya kaçmadan zorlanmak şarttır dedik. Ama kişisel zorlamanın dozu –kimi zaman bireyin kendi tarafından bile- bilinemeyebilir. Kimlikte negativite fazla ise, aşırılık olağan gelebilir. Bu yüzden diyelim ki:
EN ÇOK RAHATLIĞA YÖNELİN, EN ÇOK RAHATLIK KONUSUNDA KENDİNİZİ ZORLAYIN; çünkü rahat etmenin dozu kişi tarafından cascavlak bilinir… ne de olsa herkes rahatsız olduğunu en net ve sağlıklı şekilde hisseder. :DDD
Sözlerimi daha açayım: Her ne yaparsanız yapın, hangi yöntemi kullanırsanız kullanın, ister namaz kılın, ister yoga yapın, ister göbek, ister jog atın, ister fıkra okuyun, ister porn izleyin, hatta ister Polyannacılık oynayın; beyninizde şen, hafif ve aldırmaz bir beyin süredurumu yaratın. Sahip olduğunuz şeylere (ki, rahatça yürümekten, rahatça görmeye dek aldırmadığınız pek çok değerli şey bu listeye dahildir) odaklanın ve bunların size verdiği kazanımları fark edip ister sadece gülümseyerek şenliğe ilk adımı atın (dikkat edin, bizde "mutlu olun" gibi afaki laflar yoktur), ister sizi duymakta olan bir tanrıya teşekkür edin.
(Müslümanlıkta bu beyin süredurumu "şükretmek" kavramı ile sunulmuş, ama Yahudilik etkisi ile "göklerdeki despot, en azından sert lidere korku içinde secde etmek" manasına çekilmiştir. Şükretmek; size "şah damarınızdan yakın olduğunu söyleyen" bir gerçekliğe tebessüm ve sıcak hislerle teşekkür etmek ve bundan zevk almaktır.)
Gevşemeyi becerin. Sakinleşmeyi öğrenin. Hayata "geniş" denilebilecek bir bakış açısı edinin. İşleri fazla kurcalamayın. Biraz aldırmaz olun. Her şeyi iyi yanından alın. İnsanları sevin demeyiz; onları anlayın, sizden katre farkları olmadıklarını görecek bilince ulaşın. Hayvanlar hatta bitkiler dahil her şeye hoş bir bakışla bakmaya uğraşın.
Korkuyu DAĞITIN. Korku ile –yenme benzeri girişimlerle- fazla uğraşmayın, abartabilirsiniz. Korkulan konuyu çok düşünmeyin; ama o eylemi, karakterinize uygun miktarda zorlayarak ifa etmeye odaklanın.
Ama öfkeyi YENİN. Öfke yenilebilir. Öfke; korku gibi bir varlık (dinlerde ifrit denir) değildir; o ifritin insan beynine –beyni negatif yollara güdümlemek için- uyarlanmasıdır.
Bu yazdıklarımda başarılı olabilirseniz, OTOMATİK ŞEKİLDE erdemli de olacaksınız.
Yahudilik ve Hıristiyanlık dinlerinin ve Budizm gibi bazı inançların insana sadece –o da bazı- erdemleri pompalama nedeni, insan beyninin salt erdeme yönelemeyeceğini bilmeleridir. Erdemli olmayı hedef almak, bunu istemek, erdemli denen kimliği sevmek ile; ürkütücü bir tanrıya kendini beğendirmek ya da Cenneti garantilemek için erdemli olmaya ZORLANMAK farklıdır. İkincisi NE celp eder.
Özetle;
-
Genelde rahat ve keyifli olan (beynini bir majisyen gibi bu beyin süredurumuna atlatmayı beceren/öğrenen),
-
çokluk korkuyu dağıtmayı, öfkeyi yenmeyi beceren,
-
diğer insanların alanına girmeyen,
-
kendi alanından makul ölçüde veren (yarışmayı kazanmamayı hedeflemek gibi işlere yapmadan :D)
HER KİŞİ, istediği benzersiz arzuya ulaşacaktır.
Bana hep sorulan "Ya o arzu negatifse ne olacak?" sorusuna siz sormadan yanıt vereyim: Yukarıdaki işleri yapan kişi olumsuz bir şey artık isteyemez olacaktır. :)
"Ben daha doğrudan, daha açık, daha sonuca odaklı, daha pratik, daha kesin bir yol önermenizi beklerdim; çok eleştiriyorsunuz ama, sizin de sözleriniz hayli felsefi" mi diyorsunuz?
E, valla doğru. O zaman "Adam eğitime kaynak arıyor diyecekler" tedirginliğimi sollayıp farklı bir öneride bulunayım.
MAJİ ÖĞRENİN.
Bence teorik bilgiler ile maji pratikleri birbirlerini tamamlıyor, ya da birbirlerini tetikleyerek bir ölçüde zincirleme reaksiyonlar yaratıyorlar.
Gayet açıklıkla söylüyorum: Maji olmasaydı, bu günkü pozitif kimliğime (düzelteyim: "görece pozitif kimliğime", yani önceki per-perişan halime göre pozitif kimliğime) asla gelemezdim. (Sıkı ilerlemiş olsam da, hala bir halt değilim.)
Bazı etkilerle sadece olağan beyin gücü ile karşı koymak zordur. Maji öğrenerek, ilahi radyasyonları güçlendirebilirsiniz. Maji, bu kullanım tarzı ile kutsaldır. İster "adam eğitiminin reklamını yapıyor" densin, ister "adam, milleti günaha itiyor" densin; bu cümlemden bir karış geri adım atmam.
Evet; majiyi hatalı kullanarak (saçma sapan istekler için kullanarak, diğerlerinin alanına girerek) başa dert de açılır. Ancak o dertler aprentise majiyi doğru kullanmayı da öğretecektir.
Alanına girilen kişi ise (eğer az da olsa PE sahibi ise) kendisine ne radyasyonu yollanırsa yollansın, değil etkilenmek, tınmaz bile. :)
Kara büyücünün (ona-buna büyü yapanın) başarısının gerisinde majikal gücü değil; milleti kara büyüden ya da büyücülüğünden korkutma mahareti vardır. Bu adamları oynatan şeytanı yenme yolu, onlara gülüp geçmekten; hatta "Büyü de neymiş, bu çağda büyü diye bir şey vardır demek ahmaklıktır" demekten geçer. :DDDD
Sıktık yine bacağımıza kurşunu. :DDDD
" Ekipte kadin olmamasi nedense ilginc geldi bana"
Hanımefendiler darılmasınlar; aramıza hanım almayız. (Daha dün bana yardım teklif eden özel hayatımdaki bir hanıma "Ben kadınlarla çalışmam" diyerek, onun nazik teklifini reddettim.) Bizler beyinlerin farklı olduğuna inanan, "kadın kadındır, erkek erkektir" benzeri demode (Kova burcu çağı öncesinden kalan) fikirler devrinden kalan kaknem ihtiyarlarız. :D Hanımlarla erkeklerin ortak işleri biraz zor üreteceğine inanırız.
Editörün notu:
(Bu konuda bilgi edinmek adına KOVA BURCU ÇAĞI adlı dizi filmimizi izleyebilirsiniz.)
Ama bazı yönlerden biraz da genciz; "seks önceldir" gibi bir teorimiz de var. İş üretmek, ciddiyet ister. Şimdi söyleyin bana: "Seks önceldir" diyen ve bu minval üzere hipotezler döşenen adamlar, ciddi işlerde seks çağrıştıranlarla nasıl iş kotaracaklar? :D
"sapyoseksuel tanidiginiz genc hanimlar"
Benim ve arkadaşlarımın özel (çok yakın) ilişkiye girdiği hanımlar cinselliğe (bu, illaki yatıp sevişmek demek olmayabilir) –bizler gibi- öncelik tanıyan kişilerdir… ama hiçbir kesinlikle mankafa değil. :)
Yine de daha mutedil ilişkilerde her kültür, yaş ve çekicilikten hanımları (tabidir ki bize iltifat etme lütfunda bulunurlarsa) zevkle kucaklamaktayız. :DDD Onlarla sizi benim buluşturmama gerek yok; mesajınızdan aldığım etkiye dayanarak kendi başınıza her işin altından kalkacak enerjiniz olduğunu söyleyebilirim. ;)
DİP NOTLAR
[1]
Uzlet ne demektir ve ne zaman gereklidir?