YANIT
(Editörün notu: Okuyacağınız yanıt pseudo-science ve okültizm temellidir.)
Bu güne dek aldığım en iyi sorulardan biri. Teşekkürler.
Ve konuşmaya başlayalım.
Az ve öz: Fizik yasaları gereği yapılabilir… ama… Bu "ama" dan sonrası biraz kritik; o zaman gelin işi baştan ele alalım ve öncelikle bilgilenelim, konuya öyle girelim.
Yanıtı sarih biçimde anlamak için önce "Wi-fi nedir?" ve "Beyin dalgaları nedir?" şeklindeki iki soruya yanıt vermek gerek.
"Wi-fi nedir?" sorusu ile başlayalım.
Wi-fi bir radyo sinyalidir.
(Wi-fi'ın telefonları, bilgisayarları vb. interente bağlayan kablosuz çalışan bir teknoloji olduğunu biliyorsunuz zaten.)
Peki "Radyo sinyali" nedir?
Radyo sinyali bir EM radyasyondur. EM dalgaların yan yana dizili olduğu cetvelin (EM spektrumun, ya da EM tayfın) insana yararlı tarafındaki (kırmızı ötesindeki) EM radyasyonların (enerji akımlarının) en sonundaki "radyo dalgaları" adlı sinyaldir.
"Beyin dalgaları nedir?" şeklindeki ikinci sorumuza gelelim.
Bunu anlamak için açıklamaya daha da önceden başlamak gerek; biraz dişinizi sıkın.
Bilinç, beyinde nöronlar (yani beyin hücreleri) tarafından üretilen elektriğin bir nörondan diğerine akması ile meydana gelir.
Her elektrik, temel fizik kanunları gereği bir EM alan var eder.
Her EM alanın temel fizik kanunları gereği bir EM radyasyonu vardır.
Beyin dalgaları da beyin elektriğinin var ettiği EM alanın radyasyonlarıdır.
Her EM radyasyonun temel fizik kanunları gereği bir frekansı vardır. Frekans fizikte Hertz (Hz) denilen bir birimle ölçülür.
Benzer frekanslar temel fizik kanunları gereği senkronize olur, rezonans yaparlar.
Bu demektir ki, temel fizik kanunları gereği beyin dalgalarının da bir frekansı vardır ve onlar da benzer frekansları ile rezonansa girerler.
Başka söze gerek yok aslında. Fizik yasalar gereği Wi-fi'ın Hz'inde beyin dalganız olursa rezonansa girersiniz.
(Burada bir parantez açayım: 722 Sistem der ki: EM spektrumdaki her dalga teknoloji gelişimi ile keşfedildiğine göre spektrumda henüz keşfedilmemiş dalgalar bulunur. Tayftaki kırmızı ötesindeki henüz keşfedilmemiş ama insana yararlı süptil radyasyonlar PE; mor ötesindeki henüz keşfedilmemiş ama insana zararlı süptil radyasyonlar NE'dir. Bunlarla da rezonansa girilir.)
(Editörün notu:
Keşfedilmemiş süptil radyasyonlar konusunda detaylı bilgi edinmek için Janus'un BURÇLARDAN GELEN ENERJİ: BURÇLAR, ELEKTROMANYETİK ETKİLERİ VE KARAKTER (Bir Hipotez) adlı kitabına başvurabilirsiniz.)
Şimdi gelelim "ama"dan sonraki kritik bölüme:
- İnsan beyni beyin dalgalarının en yükseği sıradan insan için, o da gamaya çıktığında ortalama 30-40 Hz.'dir.
- Wi-fi ise 2.4 GHz'dir.
(1 Giga hertz > 10^9 hz.'dir.)
Beyninizi bu frekansa ulaşamaz. Himalayalarda günde 4 saat meditasyon yapan Budist rahiplerin beyin dalgaları Wisconsin Üniversitesi bünyesindeki araştırmada zar-zor 100hz'e çıkabilmiştir… ve bu büyük bir başarı olarak lanse edilmektedir.
Şimdi işin ilginç noktasına gelelim.
Ülkemiz için şebeke gerilimi 50 Hz'dir.
Ve yukarıdaki cümleyi anımsayalım: "İnsan beyni beyin dalgalarının en yükseği sıradan insan için 30-40 Hz.'dir."
Zaten günümüzde bilim ortamında sinir sistemi ve beynin EM dalgalardan en fazla etkilenen beden bölümleri olduğu (kablosuz radyasyona, yani radyo dalgalarına hassas olduğu)
kabul görmektedir.
Şebekeleri belki beyninizle etkileyemezsiniz; ancak onlardan yayılan radyo dalgalarının sizi etkileyeceği açıktır. Cellphone şirketleri tarafından bu durumun zararsız olduğu savunulmakta olsa da, bu görüşe karşıt tonla bilimsel rapor de yayınlanmıştır.
Şimdi biraz "komplo teorisi üretim merkezi" mood'una gireyim ve işi majiye çekeyim. Radyasyonun sizi etkilemesine karşın sizin onu etkileyememe nedeniniz, majisyen olmamanız, ya da daha doğrusu, majisyen beyninizin olmamasıdır.
Tamam, duydum, "Siz majisyensiniz? Ee?" dediniz. Ben de yanıt olarak "Biz süperman majisyen değiliz, ulaşabildiğimiz en yüksek hz. sadece gülünç 100 hz.dir" diye yanıt veririm.
Sululuğu biraz sollayalım: Arkadaşlar, fizik temel kuralı olarak benzeşen frekanslar rezonansa girerler. Eski tip radyo telsizcilerinin duymamaları gerken konuşmaları duymasının nedeni budur. Beyin elektriği frekansınız yeterince güçlü olduğunda (gamayı geçtiğinde) telefon açıp kapamak neymiş, hipotetik olsa da katedralleri yıkabilirsiniz. 1978 yılı yapımı olan Medusa Touch adlı kült filmde Morlar adlı bir adam sadece katedral yıkmakla kalmamakta, uçakların GPS sistemine sızıp, onları düşürmektedir. Bu devirde yaşasa şebekelerin GPRS sistemine sızar, dünyayı içinden çıkılmaz bir kaosa sürüklerdi.
Ve sorunuzun ikinci bölümüne geleyim:
" peki beyin dalgalari ile birini yönetebilmek mümkün mü?"
Maji, temelde beyin dalgaları ile süperpozisyondan seçenek çöktürmektir. Majiyi başka birine ona acı ya da mutluluk vermek için yapıyorsanız (tıpkı kendinize mutluluk verme çalışması gibi) süperpozisyondan uygun seçeneği çöktürmeye çalışırsınız.
Ancak diğer insanları standart maji yönteminden başka bir yol olan hedef kişinin beyin elektriğini yöneterek de etkileyebilirsiniz. Eğer beyin elektriğimizin gücü (doğrusu "beyin EM alanınızın radyasyonlarının Hz.'i ") hedefinizdeki kişininkinden güçlü ise, imajinasyonla (kişisel inanç ile nöronların "nöral senkronitesi" ve "volüm transmisyonu" ile) ona ulaşır, isteklerinizi empoze edersiniz. Hipnoz ve Mesmerizmin temeli buna dayanır.
Bu iş ise majiden zordur; çünkü kulağa garip gelse de, beyin gücünüzle süperpozisyona ulaşmak -eğer çok güçlü bir beyniniz yoksa- bir insanın beyni ile senkronize olmaktan ve üste çıkmaktan zordur. Ayrıca senkronize olduğunuzu varsaysak bile, elde edebileceğiniz sonuç ona sadece istediğinizi kısmen yaptırmaktır… kaderini (hatta duygusal yapısını) değiştirmek mümkün değildir. Bana "Karakterini etkilersem kaderini de etkilerim" diyebilirsiniz. Bu savunma kağıt üzerinde doğru olabilir. Oysa bir insanın kaderini değiştirecek kadar karakterini değiştirmek için çabalamak sağ kulağı sol ayakla kaşımaya çabalamaktır. Maji bundan çok daha kolay bir yoldur.
Bu noktada "Aman ne iyi, maji ile insan yönetmek kolaymış; maji öğrenip şu gıcık İKD müdürünün ayağını kaydırayım" diyenler varsa, onlara iki laf edeyim.
Söz konusu sonucu belki başarabilirsiniz; ama bunu düşünürken çektiğiniz (evet, düşünürken bir NE envoke olur) NE den 100 misli fazlasını bu konuda beynin tüm gücü ile çalışırken (maji yaparken) çekersiniz. Celp olan NEnin ise öncelikle kendisini davet edenin başına dert açmak gibi pis bir huyu vardır. "Vampir, davet edilmediği evlere giremez" sözünün kaynağı budur. Eğer müdürün ayağını kaydırmak ya da bacağını kırmak benzeri bir sonuç elde ederseniz -ben sizin yerinizde olsam- hemen kendime güçlü bir korunma çalışması yapardım… ama KENDİNİZİN celp ettiği NEyi yine kendi çalışmalarınıza engellemeniz bence çok-çok zordur.
İşte bizlerin gıcık olduğumuz hazretlere yıllaaaaarrrr yılıdır lanetleme çalışması yapmama nedenimiz, pozitivite kuşu peygamber yamakları sayılmamız değil; keyifçi (ve bilgili) uyanıklar olmamızdır. (Cümle "bir işe girişmeden nedensellik arayan uyanıklar olmamızdır" şeklinde de okunabilir.)
Söz konusu uyanıklığımızla gıcık kimliklerle karşılaşıp canımız sıkıldığında hemen öfkemizi kontrol altına alır (NE celp edip kendimizi şeytana mama edecek enayiliğimiz yoktur), can sıkıcı hazretle dost olma çalışması yaparız.
Maji bu mantalite ile kullanılırsa büyük bir yardımcı ve benzersiz bir mutluluk aracıdır.
Bu güzel soruyu bizlere sorduğunuz için (bizim EM alanlarla ilgimizi fark edip, fikrimizi almak istemiş olduğunuz için) bir kez daha teşekkürler.