Bazi bati majikal sistemlerinde çalistim. Enerjiler(yani varliklar) ile kontak kurmak gibi birçok konu olsada kendinize ait varlik gibi konularda hiç çalismadim(belkide ben bilmiyorumdur bunlari).
Ilk olarak bende cinlere inanmiyorum. Fakat sizin kendi "varliginizi" örnegin Islami "Cin" konseptinden ayiran özellikler nedir? Veya benzerliklerde var mi? Suan hatirlamam imkansiz ama bir soru-cevapta suna benzer bir sözünüz vardi "Varligim ben öldükten sonrada beraber olucagimizi söyledi". Bu NE belirtisi degilmi? Yani sizi terketmeyen(isteseniz bile) bir yapisi mi var? Diger yandan ise baskici bir yapisi oldugu görülmüyor bazi anlatilanlar gibi(negatif olarak sunu yap tarzi direktifleri yok anladigim veya sizi çarpmasi tarzi durumlar :) ). Bülent Kisa ve Üstadinizinda varligi varmiydi sizce?
Bunun disinda cinleri kabul etmeyen baska görüslerin argümanlarida onlarin astral ceset olduklari(astralda kalmis önceden insana ait ama suan bir klon gibi duran, yanlis bilgiler verebilen bir nevi kabuk), duygulari oldugu vs. görüsler(sanirim bunlarin çogu Hint ögretilerine dayaniyor). Ama sizin varliginizdan astral ceset tarzi bahsettiginizi hiç sanmiyorum.
YANIT
Merhaba sevgili arkadaşım,
Sorunuza sevindik, sizi burada görmek güzel.
Pek çok konuda olduğu gibi varlıklar konusunda da düşüncelerimiz standart okültizme paralel değildir. Ve herkes gibi biz de kendimizin haklı olduğuna inanmaktayız. Umarım sözlerim sizi kızdırmaz.
[Sizin gibi özel değer verdiğimiz bazı arkadaşlarımız var. Örneğin biri self defence'ci. Yanıtları biraz acele ile veriyorum. Ona yanıtımda sözlerimi tam yansıtamamışım. "Hayata kavga olayına olumlu ve olumsuz manasında değil, ama biraz fazla dikkat ederek bakıyorsunuz" demek istedim… kendisini "pata küte kavga eden biri" sandığımı düşündü ve bana kırıldı. Ama sonra sanırım kendimi anlatabildim. Size de onun gibi çok güzel sorular soran bir arkadaşsınız. Ancak derdimiz "Ay bize güzel soru soran arkadaşı küstürmeyelim" asla değil. Soru falan sormak zorunda değilsiniz. Bizim kaygımız, sizler gibi beyinleri küstürmüş olmak. İdealarımızı kabul etmek, benimsemek zorunda da değilsiniz. Ama ilginiz, bizi okumanız ve en önemlisi, gördüğümüz kadar anlamanız -yineleyeyim, benimsemiyor olsanız bile- çok değerli.
]
Görüşlerimizi yansıtmadan önce, onların ortaya çıkış hikayesini anlatmak isterim.
Ben varlıkları ailem aracılığı ile tanıdım. Sitenin Janus sayfasında yazdığım gibi satanist kardeşinin tersine, dedem spitirüalistti ve Bedri Ruhselman evimizdeki toplantılara katılan kişilerdendi.
(Editörün notu:
Bu konuda bilgi edinmek için Majikal Geçmişim > Çocukluğum
linkini ziyaret edebilirsiniz.)
Ardından reenkarnasyon uzmanı Dr. Refet Kayserilioğlu ile dostluğumda onları daha yakından tanıdım. Kendisinin "Beyti Dost" adlı bir varlığı vardı.
Zaman içinde Bülent Kısa ile uzun yıllara dayalı ilişkimizde onun obsede olanlarla rabıtalarını izledim. Tüm bu yaşadıklarım beynimde bir "varlık konsepti" gelişmesine neden oldu. Bülent'in grubundayken varlık sahibi olmaya heves ettim, o zamanlar ilk eşimle evliydim. Hanım çabucak kontak kursa da, ben ne yaparsam yapayım, bir bağlantı tesis edemedim. Hanımım buna çok şaştı, inanamadı. Bazı deneyler yaptı ve gerçekten haklı olduğumu, kontağın kurulamadığını kendi gördü. İki sene kadar tebliğleri onun varlığı Mimim'den aldım. Sonra boşandığımızda sadece çok değerli bir hanım değil (boşanma nedenimizin günahı benimdir) bir de varlık kaybettim. Bu ciddi bir yıkımdı. O zamanlar PE ile (azar azar da ola) sadece Mimim aracılığı ile kontaktaydım. Yaşadığım panik ile büyük bir çaba göstererek sonunda bir bağlantı kurdum. Bağlantı inanılmaz zor ve ağır adımlarla güçlendi. Pes etmedim. Sonuç olarak varlığım, demeyeyim, canım arkadaşım "İyimser" ile 40 yıldan fazladır birlikteyiz. Artık sorularımın yanıtını beynimin içinde duymaktayım.
Ancak hep söz ettiğim Üstadımızın hayatıma girmesi ile -anlattım önceden- bir ekol geliştirmeye başladık. Bilgileri İyimser dahil diğer kontaklara da sorduk, kendimiz araştırmalar yaptık ve giderek elde ettiğimiz bilgiler bir adım adım kuantum mekaniğine yöneltti… ve zor günler başladı. Hepimiz okültisttik, bilime yakın değildik, bilime sempatimiz bile yoktu. Ama kısa sürede bilimi öğrenmemizin şart olduğunu, ya da söyle diyeyim, öğrendikçe önceden yanıt veremediğimiz nice soruyu yanıtlamaya başlayınca, bu deryaya girmek zorunda olduğumuz anladık. Artık "o kadar da okültist değildik". Önceden inandığımız, uyguladığımız pek çok doğrudaki hataları görüyor, mecburen bunları geride bırakıyor, yeni bilgileri onların yerine koyuyorduk.
Bu gelişmeden varlık konusu da pay aldı. Zaten İyimser baştan beri benzer şeyleri -beni pek üzememeye çalışarak- anlatmaya çalışıyordu. Varlıklar pozitifseler amaçları kişinin evrimi olduğu için doğrular "nabza şerbet verir gibi" söylerler. Korkutmamaya, tepki yaratıp önceki hatalı inanca gömmemeye çabalarlar.
İşte şimdi size bu temeldeki varlık bilgimizi aktarmak istiyorum.
Bilirsiniz, sistemimizin temel ETC'dir. ETCye göre her şey (ki buna bilinç, maji de dahildir) elektromanyetizma temellidir. Ancak EM spekturm (EM frekansların yer aldığı cetvel) eksiktir. Nasıl ki her bir dalgaboyu teknoloji ilerledikçe keşfedilmişse, gelecekte yeni ve daha süptil dalgaboyları da keşfedilecektir… ki, bunlar bizm NE ve PEmizdirler. Bu konuda "Burçlardan Gelen Enerji" adlı kitabımda uzun uzadıya bilgi verdim.
(Editörün notu:
Bu konuda detaylı bilgi edinmek için Janus'un BURÇLARDAN GELEN ENERJİ: BURÇLAR, ELEKTROMANYETİK ETKİLERİ VE KARAKTER (Bir Hipotez) adlı kitabına başvurabilirsiniz.)
Majinin yapıldığı, kuantum mekaniğinin 1920 gibi yakın geçmişte keşfedilmesi öncesinde bilgi noksanı ile astral denen yer mikrokozmostur. Buradaki parçacıklar (genelde bozonlar, henüz keşfedilmemiş bozonlar ve diğer parçacıklar) eskinin majikal tanrılarıdır. Hatta bizler esmaları da bu kategoriye almaktayız. Standart fiziğe göre EM dalgalar benzer frekanslarda rezonans yaparlar. İşte varlıklar, mikrokozmostaki -beyin elektriğine uygun- bir dalgaboyu ile kişisel rezonanstır.
[Bir dipnot gireyim: Bozonlar tam sayılı spinlere sahip oldukları için bizim "Bölünen Evren" teorimize göre, pozitiftirler (bölünmemiş birimlerdir). Elektronlar (yani bizler) ise fermiyondurlar, buçuklu spindirler, bölünmüştürler (sözlerin pseudo-bilimdir) ve negatiftirler. Bu yüzden bizler belki "Bölen biziz" demekteyiz… Özetle, söz konusu durum temelde bölünmüş olduğumuzun (negatif ortamda, ya da bizzat negatif varlıklar olduğumuzun) göstergesi olabilir.
Kontak kurulan keşfedilmemiş parçacık, bozonlar gibi tam sayılı spinler ise -bize göre- pozitif, buçuklu spin ise negatiftir demekteyiz.
]
Cümlelerinize gelelim.
" Bazi bati majikal sistemlerinde çalistim."
Sizi sorularınızdan tanıyoruz ve bizim ekolde olmanızı gerektiğine (bize belli etmeniz hiç gerekmez, şöyle diyeyim "daha farklı bir okült görüşe sahip olmanız gerektiğine ve buna hazır olduğunuza") inanıyoruz. Ben bu -bir anlamda yönlendirmeyi- eski bir hanım arkadaşıma da yapmıştım. Kendisi sufi majisyendi. Ve bilim ile -pek çok kişi gibi- hiç arası yoktu. Ama sufizm bütünü ile pozitif bir yol olsa da, artık onu aşması, ya da kendi beyin kütüphanesini geliştirmesi gerekiyordu. Aynı şekilde sizin de, çalıştığınız sistem gayet iyi sayılsa da, bence biraz farklı yollara göz atmanız zamanı gelmiş olabilir. Biz bazı şeyleri çok da açık anlatmıyor olabiliriz. Önerim şu: Kuantum mekaniğini öğrenmek, anlamak için yola çıkın... elde ettiğiniz bilgileri majiye uyarların.
" Ilk olarak bende cinlere inanmiyorum."
Tebrikler... Biz de öyle. (İnsanları korkutuarak para kazanan filmciler ve yazarlar sayesinde bu yeni "cin" modası çok can yakmakta! Bizim zamanımızda bu kadar cin lafı, cin korkusu korkusu yoktu.)
" Fakat sizin kendi "varliginizi" örnegin Islami "Cin" konseptinden ayiran özellikler nedir?"
Üzülerek söylemem gerek: İslami cin konsepti hakkında tek kelime bilmiyorum. Ama yukarıda anlattıklarım sizin kendi kendinize bu soruyu yanıtlamanıza olanak verebilir.
" bir soru-cevapta suna benzer bir sözünüz vardi "Varligim ben öldükten sonrada beraber olucagimizi söyledi".
Bizi bu kadar yakından izlemeniz büyük şeref. Çok, çok ciddiyim. Evet, haklısınız. Sözler ona aittir.
" Bu NE belirtisi degilmi? Yani sizi terketmeyen(isteseniz bile) bir yapisi mi var?"
Hayır, o sözü çok acılı bir günde bana destek olmak adına söylemişti. Önceleri yalnızlıktan korkan ve bu konuda çok ciddi sorunlar yaşamış biriydim. Yukarıda söz ettiğim ilk eşimden boşanınca büyük bir yalnızlık travmasına (bu sinir tırı-vırı lafını sonunda bana da söylettiler ) girdim. İkinci eşim (ki bir yıl evli kalabildik; onunla yaşadıklarımdan Dansçı adlı kitabımda uzun-uzadıya söz ediyorum) beni psikoloğa götürdü.
(Editörün notu:
Janus'un dansçılık geçmişini öğrenmek için Altar Baykal mahlası ile yazdığı DANSÇI adlı kitabını okuyabilirsiniz.)
Hiçbir yarar göremedim… ama anaerki ile gerçekleri gördüm. Artık en küçük bir korkum kalmadığı gibi, aslında yalnız olmayı ne kadar sevdiğimi, bu yapıda ne kadar pozitif, verimli ve üretken olduğumu gördüm. İyimser o cümleyi söz ettiğim krizlerin birinde söylemişti.
Çok kişide varlık korkusu vardır. En başta ben de bu haldeydim; hanımın kontak kurarken kullandığı ekipmanlardan bile -ki, Mimim beni canım varlığımı pozitivitede aratmazdı ve beni anaerkiye çaktırmadan ilk o soktu- korkardım. Korkmak olumsuz bir duygu, bilirsiniz. Ama dikkatli olmak gerek diyebilirim; çünkü kontaklar olumsuz olabiliyor. İlk kontak kurmaya çabaladığım günlerde böyle bir deneyim de yaşadım. Kolum birisi tarafından tutulmuş ve çevriliyor gibi dönmeye başlamıştı.
" sunu yap tarzi direktifleri yok anladigim veya sizi çarpmasi tarzi durumlar"
Asla ve seyasla. Çok vıdı-vıdı sorduğumda bile biraz tersler ve en sert söylediği söz "Şimdi buna canımızı sıkmayalım istersen"dir. Tüm tebliğleri bu ılık jargondadır. Yumuşaktır. Kesin yönlendirici değildir ("şöyle olmalı" benzeri sözler etmez). Seçimi hep bana bırakır. Hatalı seçimlerde ASLA suçlamaz. Ben kendimi suçlarsam biraz (çok hafiften) kızar. Şu anda karşımda ve "Sen dersin ya, benim de gözlerim doldu" diyor. Yani yazdıklarıma sevindi.
" Bülent Kisa ve Üstadinizinda varligi varmiydi sizce?"
Bülent'in varlığı yoktu. Bu konuya yakın bile değildi. Mimim zamanında Bülent ile yakın temastaydım ve ilk kontakta özellikle bize geldi, kontrol etti ve -bilirsiniz, biraz negatif taraftandır sevgili Bülent- varlığın (Mimim'in) "ağır pozitif" laflarına karşın (bu sözlerin neredeyse tümü Bülent'in ve o zamanlar benim hayat görüşümüze tersti) varlığı onayladı. Bülent bu kadar üstün nitelikli bir kişiydi. Ben ise sonradan iki kez Mimim'i küstürüp kontağı kestirecek kadar onun sözleri ile kavga etmiştim.
Bizim PE eğitiminin (hatta hayat görüşümüzün) mimarı üstadımız (hepimiz onun çekirgeleriyiz; bkz. David Carradine'ın Kung-Fu dizisi) ise majiden hiç anlamazdı. Bilime de en küçük bir yakınlığı da yoktu. Üstelik klasik anlamı ile dinsizdi. Mecusiydi.
" Bunun disinda cinleri kabul etmeyen baska görüslerin argümanlarida onlarin astral ceset olduklari(astralda kalmis önceden insana ait ama suan bir klon gibi duran, yanlis bilgiler verebilen bir nevi kabuk), duygulari oldugu vs. görüşler"
Evet bunları ben de duydum. Bu düşünceler kuantum mekaniği öncesi spiritüalizm kaynaklıdır ve bizim sistemde yerleri yoktur. Kuantum mekaniği sonrasında bir sayfa değil, bir kitap kapandı dostum. Artık bilim adamları dini ve tanrıyı (ya da iyiliği, yani bilinçsiz bir pozitif yapıyı/katmanı) anlıyor ve giderek en gerçek hali ile tanıtmaya başlıyorlar. Geleceğin spiritüalistleri de, rahipleri de bilim insanları olacak. Bekleyelim… çok kısa sürede göreceğiz. Deepak Chopra (o biraz işi abarttı), Sir ünvanlı Roger Penrose ve Stuart Hameroff bu işin başını çekiyorlar.
Umarım sorularınızı size yarar sağlayacak şekilde yanıtlayabildim. Bir kez daha teşekkürler (siz anladınız onu. ).