Nasilsin? Umuyorum ki afiyettesindir. Sana ve ekibe selamlarimi yolluyorum.
Ilgili oldugunu düsündügüm için istenen ve istenmeyeni yapma bazinda da konusmak istiyorum. Ödül devrelerini tetiklemek için kullandigim masaj yaptirmak, alkol alimi, hafta sonu güzel bir otelde kalmak var. Istedigim seyleri bulmakta da zorlaniyorum. Istemedigim seyler de o kadar çok ki hangisini saysam. Ama istemediklerimi yapmakta daha kolay davranabiliyorum. Onlar daha net.
Sanirim istedigim seyler korkudan dolayi biraz engellenmis ve ben duymaz hale gelmisim. Bunu da bir seks isçisi ile beraberlik yasamak istedigim halde duyulur, dolandirilirim, basima bir sey gelir düsüncesiyle yapmadigim için fark ettim. Eylemde ahlaki bir yanlis görmüyorum veya herhangi bir seks isçisine negatif tutumum yok. Evli de degilim bu arada , daha çok yasayabilecegim gerginlikten çekiniyorum sanirim.
Sevgi ve saygiyla.
YANIT
Merhaba çok sevgili dostum.
Evet, teşhisin doğru: Odaklanamamak, bacak sallamak, ilgisizlik, söylenenleri duymamak, duysan da kimi zaman algılayamamak, hobin olsa da aklını verememek, ne istediğini bilememek/bulamamak gibi durumların nedeni can sıkıntısıdır.
Peki can sıkıntısının nedeni nedir?
Can sıkıntısı ruhun (gerçek kimliğin, diğer alemden getirdiğin, enkarnasyonlar boyunca seninle olan ve giderek değişen özün) bilince, yani "çökelek haline" (bkz. quantum collapse ) "ben bu yaşam modeline ait değilim, burada zorlanırsam evrimselleşmeyeceğim" mesajıdır (aslında pasif çığlığıdır).
Önce bir kafama koyduklarımı yazayım, sonra sözlerin üzerinden konuşalım.
Sokaktaki her bir kişi, uzaylı değilse, bütünü ile doğal yapısına ters bir yaşamı bebeklikten başlayarak, ailesi tarafından engellenerek yaşamak zorunda bırakılmaktadır. Aileler kötüdür dediğim yok, sadece aldatılmışlardır ve kendilerinin "iyidir" diye aldatıldıklarını, iyi bir iş yapma özlemi ile çocuklarına yüklemektedirler. Bu "düzen"ek içinde kadınlar sözlerin yanlış olduğunu hissederler. Daha çok çocuktan/gençten (doğadan, doğallıktan, normalden) yanadırlar. Oysa kurallar -paylaşmak, ödün vermek, geri adım atmak, alan açmak benzeri yapıdan çok, ego temelli cins olan erkeklerin- işine gelmekte, onlar tarafından desteklenmektedir.
Gerçek (yani özgün, bu yüzden insana uygun) ortamı (bir diğer deyişle öncel evreni) bölen bir şey vardır. Dine göre bilinçli bir varlık olan Şeytan'dır. Bilime göre (pseudo-bilime göre) elektrik gibi bir yapıdır. Bizlere göre keşfedilmemiş bir EM radyasyondur. Bu yapı evreni bölme (bölebilme) sonrasında öncel evren varlığını (andrognyous'u) da dişi ve erkek olarak bölmüş ve tek tarafa (bir cinse) bölücü bir parça katmıştır. Bu parça y kromozomudur.
(Editörün notu:
Bu konuda bilgi edinmek için Janus'un 2 RAKAMININ SIRLARI - Bölüm 8: Y KROMOZOMU adlı makalesini okuyabilirsiniz.)
Egoyu, baskın olma isteğini, liderliği ve benzer bilumum bölücü özelliği veren y kromozomu ve androjen hormonlardır. Hiçbir şeyi suçlamıyorum, kötülemiyorum; ben de onların yönetimindeyim. Ancak önemli olan gerçeği bilmektir. Bunu bilen, nasıl daha mutlu olacağını da anlamış olur ve y kromozmsuz ve de az androjen hormonu olanlara bir danışır. Eğer danışılsa, fanatik/radikal olunmasa, temelinde erkek sahiplenmesi (ki, onun da temelinde korku ve güvensizlik vardır) bulunan, ayrıca -acıdır ki insanlara en naif yerleri olan- ahlak adlı güzellik kisvesinde dayatılan nice yalan ortadan kalkar, kötülük azalır; artık çok az kimsenin canı sıkılmaya başlar. Bu dönem tarihte görece yaşanabilmiştir.
(Editörün notu:
Bkz. Lidya imparatorluğu.)
Lidya imparatorluğunda çocukluktan başlayarak cinsellik özgürlüğü vardır. (Aman yanlış anlaşılmayayım; çocuklar erişkinlerle seks yapsın filan dediğim yok. Ataerkil bakıştaki kişilerin sözlerimi hemen böyle okuyacaklarına adım gibi emin olduğum için bu açıklamayı girmek zorunda kaldım. Vurguladığım konu, ergenlerin son derece yoğun seks beklentisi içinde yaşadıkları, bunun doğal olduğu ve ketlenmesinin verdiği zararlardır.)
Özetle can sıkıntısının başlıca nedeni ruhun kendini -özellikle ergenlikte, gücünün, arzusunun, enerjisinin doruğundayken, engellenmesi ile- özgürce (daha çok cinsel temelli şekilde) yaşayamamasıdır.
Olaya farklı bakalım: Batılı ülkelerde ilişki yaşı düşmüştür. Pek sulh-u salah gelmiş midir? Bizim ülkeye göre belki biraz… Ama görülmektedir ki erkek hegemonyasının aynen sürdüğü ortamda (politikada, bilimde, ticarette, sanatta, kadın sayısı erkek sayısına en azından eşit olmadığı sürece) cinsel özgürlük yeterli olmamaktadır.
[Kadınların bilim, politika gibi konulara fazla rağbet etmemelerinin nedeni mankafa olmaları DEĞİL, bu alanların sınırlarının ERKEKLERCE BELİRLENMİŞ OLMASIDIR. Kadın egemenliğinde (erkeklerin kadınlara danışarak belirleyici olmaları düzeninde) politikadan bilime ve nice konuya dek HER ŞEY FARKLI OLACAKTIR. İyi ve doğrusu budur. Anaerki, erkeklerin kadınlara oranla DAHA MUTLU VE ÖZGÜR oldukları düzendir. Ataerki, en fazla acıyı -sanılanın aksine- kadınlara değil, erkeklere yaşatır. Soru olursa anlatırım.
]
Ne derlerse desinler inanmam: O insanların da canı sıkılmaktadır. Alelacayip isimli, bizim devirde duyulmamış ve ruhun varlığına inanmayan batılı ruh hekimleri tarafından keşfedilen(!) hastalıklar oraları basmıştır. (Bu arada, can sıkıntısı ve ruhsal sorun derken dereken, seni tenzih ederim. Sen farkındalık içinde, benim gibi kaçış yolu arayan bir cansın.)
İzin ver, kendimden örnekleyeyim: Önümde -seçkin ve çok zengin- ailemin verdiği parıltılı hayattan kaçma ve eskortluğu yeğleme, aç kalmayı göze alma, apartman temizliğinde ve çöp toplamada güle-oynaya çalışma nedenim budur.
Benim hiç canım sıkılmamıştır. O çok zor şartlarda hiç "diprisyondayığğğm" ya da "pinik ıtak hıstayığğmm" dememişimdir.
[Oysa önceki yanıtlarımda yazdım, iki kere çöpten yedim. Birkaç kez yemek alabilmek için evdeki vidaları toplayıp satmak için eskici bekledim. Bir kış dışarda kar yağarken evin camları içten buz tuttu, parmağımla minik buz parçalarına camda yolculuk yaptırırdım.
]
Zaman içinde anaerki hayatıma girdikçe -canım sıkılmasa da- bu kadar aşırılıklara düşecek hatalardan elimi çekmeyi de öğrendim. Ama hala da pek çoklarına göre kuralsız (yasa dışı işlerden asla söz etmiyorum, yasaya karşı gelen keyif süremez) yaşamamın nedeni cendereden, daha doğrusu cenderenin verdiği can sıkıntısından kaçmaktır. Parasızlık; başında boza pişiren "seni çok sevenler"in sevgi dolu baskılarına boyun eğmekten -bana göre- BİN KAT iyidir. Keşke beni sevenler, ailem örneğin, beni ben olarak kabul edip, seçimlerimi destekleseler, yanımda olsalardı.
Aptal mıyım? Tabidir ki onları seçerdim. Aile, genetik benzerlik yüzünden, çok da harika bir şeydir. Ataerki bu yüzden ona DA el atmış ve p.. etmiştir. Karşı olduğumuz şey aile değil, ataerkidir.
Ben sadece aile diye yutturulmaya çalışan düzeneğin baskısı altına girmedim. Sevgi kisvesi ile öldürme! Öldürme ağır mı kaçtı? Valla kaçtı. "Sevgi kisvesi ile öğretilenler yönünde zapt-ı rapt altına alınma" diyelim… Girmedim.
Hatta hala da girmemeye de çalışmaktayım.
Janus722 sitesinin -içerikte güncellik, cinsellik, politika ve pop kültür olmadığı halde- en yüksek hitleri aldığı (günlük ziyaretçi sayımız 1500ü görmüştü) süreçte soruları ilk kapatma nedenim beni sevenlerin -tıpkı çocuklarını seven aileler gibi- fark etmeden, iyilikle, beni koymak istedikleri yerden uzak kalma kararlığımdı. Ben iyi, mükemmel, hoca, üstat, bilge, guru, gurultu bir şağas (sahıs) değil; yaramaz, ele avuca sığmaz, hala da beyefendi olmaya özen gösteren, ileri yaşta olduğunun bilincinde ve buna bayılan bir erotik dansçıyım.
Ve asıl sözüme, yanıtıma geleyim: Sana da aynısını öneriyorum.
Şimdi cümlelere geçelim.
" Bazen kelimeleri,cümleleri birlestirerek, bazen soru sorarak kurtariyorum durumu :d"
Ya harikasın yaaaa... Patladım gülmekten.
" Tabii NEsi yüksek oldugunu ya da o an NE atagi içinde oldugunu düsündügüm insanlarla bilerek yarim agiz iletisim kuruyorum"
Eveeetttt. Ben deeeee… Hemen bir NE turnusolu paylaşayım: Konuşmanın ikinci dakikasında hastalık konusu açanlar.
" Film, dizi, bilgisayar oyunu,roman gibi seylerden de sizlerin düsünceleri ile tanismadan önce de ( canim sikildigi için :d) uzak dururdum."
Üfff… Süpersin.
" Tabii ki hayatimdaki güzellikleri de görüyor ve içten bir sekilde sükrediyorum. Fakat bu alani temizlesem sanki daha güzel bir hayata atlayacagim."
Moralini bozmayayım sevgili dostum, ama zor.
Bu sözleri söyleyip söylememeyi çok düşündüm. Daha önce dokundurdum. Şimdi diyorum ki, "belki de apaçık etme vakit gelmiştir".
Bizim teorilere göre: Bölen biziz.
Şeytana inanıp Cennet'ten kovulma hikayesi gerçekleri anlatmaktadır. Düştüğümüz gayya kuyusu olan makroda bile hala akıllanmayarak Şeytan'a inanmaktayız. Onu seçmekteyiz.
Yok yasak elmaymış; yok oraları(!) açılmışmış… Bunlar Tevrat eklemesi, yani palavrasıdır. Kaparozlama öykünün özgünü antik mitlerdeki Ladon adlı yılanın (öncel ırk olan ejderlerin) mutluluk bahçesi ve oradaki ölümsüzlük meyvalarıdır. Bu bölüm araklanmış ve gerçeklerin (insanın öncel evrende hatasının) üzerine ctrl+paste edilmiştir.
Yani makroda bedenlenen bizler, yanlış olana inanıp, Cennet'te kalamayan (senkronizasyonu yitiren) kimlikleriz. Cennet (Tanrının kendi ve alanı ya da inanca göre "mutlak pozitif olan bir katman") hala aslanlar gibi orada ve tamdır.
Bizim yaşadığımız yer ise Cehennemin bir katıdır.
Evet; güzelce bir yerdeyiz, Dachu'nun Kanada'sı gibi… ama hala da Cehennemdir burası.
Şimdi işin iyi tarafı: Kaçmak mümkündür… tıpkı Orpheus gibi.
Paralel evren diye konuşulan aslında kat değiştirmektir. Bunu yapmanın tek yolu da beynin TÜM DÜŞÜNCE YAPISINI, YANİ KARAKTERİ ters yüz etmektir.
Karakteri ters yüz etmek demek ise artık sizin siz olmamanızdır. O yüzden pek kimse becermemektedir. Oysa kişi kendi olarak da (büyük hataları temizleyip, ufaraklarla kalarak) PE celp edebilir. Önceki iki yanıtımda bunu anlatmaya çabaladım. Karaktere çekidüzen vererek (kendin olarak kalarak), ama olaylar karşısında düşünülecek şeyi, verilecek tepkiyi, alınacak kararı doğru bilerek muhteşem PElere gömülmek mümkündür. Bunun yolu bilgidir. Anlamadınızsa sorun, anlatayım.
Tekdüze yaşamlara gelelim: Çok -öğrencim demeyeyim, sağ olsunlar, "bana soru soran" diyeyim- dostta bu durum var. Onlara sürekli şunu söylüyorum: Bizlere tekdüze gelen hayatlar aslında tanrının nimetidir! Biz cehenneme düşmüş dangalaklara bile elinden geldiği kadar yardım etmeye çabalamaktadır. Burası onun mekanı değildir. O, buralara bile girmeye, bize ulaşmaya, bizi rahatlayamaya çabalamaktadır. O, o kadar iyidir. Vericidir.
İnançsız arkadaşlar bu yapının olağan ve doğal bir mekanizma olduğunu düşünebilirler. Belki de öyledir. Kimse gerçeği bilemez. Önemli olan bir pozitivitenin varlığına ve bizlere kolay ULAŞAMADIĞINA İNANMAK, ULAŞMASI İÇİN DEĞİŞMEK GEREKTİĞİNİ KABUL ETMEKTİR.
" Ödül devrelerini tetiklemek için kullandigim masaj yaptirmak, alkol alimi, hafta sonu güzel bir otelde kalmak var."
Seni gerçekten seviyorum Onur. Dostum olduğun için onur duyuyorum. Janus'a bakma, ben -Altar diyeyim- acayip geçimsizimdir. En küçük bir hatada adam silmek değil, kazımak gibi huyum vardır. Senden bu güne dek ters giden bir şey görmedim. Bir teşekkür etmek istedim evren adına, yeri gelmişken.
" Ama istemediklerimi yapmakta daha kolay davranabiliyorum."
Emin misin? Eğer dediklerin gerçekleri yansıtıyorsa bu büyük bir şans… hemen uygula derim.
" Sanirim istedigim seyler korkudan dolayi biraz engellenmis ve ben duymaz hale gelmisim."
Evet değerli arkadaşım; ben de zaten buraya dek bunu anlatmaya çalıştım.
" Bunu da bir seks isçisi ile beraberlik yasamak istedigim halde duyulur, dolandirilirim, basima bir sey gelir düsüncesiyle yapmadigim için fark ettim."
Of… ağır lafları (papaz vaazını ) geçelim ve reel (daha bir işe yarar) konulara gelelim.
Eskortla beraberliğin iki kazanımı vardır dostum ve ikinci yarı hep göz ardı edilir. Oysa asıl beyni temizleyen o ikinci yarıdır. İlk yarıda cinsel tatmin arayışı bulunur. Bu biraz sıradan olan yarıdır. İnsanı (bilinci) ŞARJ EDEN diğer yarı olan "risk alma"dır. Risk almak (tabidir ki büyük çaplı olanları kastetmiyoruz), ÜSTADIMIZIN SÖZÜ İLE "KANI RAFİNE EDER."
(Editörün notu:
"Üstadımız" konusunda bilgi edinmek için Janus'un
o Mecusi Kung Fu'cu başlıklı yanıtını okuyabilirsiniz.)
Belki dolandırılabilirsin. Belki afişe olabilirsin. Bence hayır, condom kullanırsan başına fazla bir şey gelmez.
Dolandırılmak: Diyelim, hatun parayı cukkaladı, gelmedi… Bir ders almış olursun; bu çok önemli. Bence hatuna teşekkür bahşişi yolla.
[Bir arkadaşımız var. Bizden. Benden BİLE büyük. Antalya sıcağında bedenen, en ağır şartlarda -biraz da zevk için- çalışır. Diyor ki: Bir şapkam var, su ile dolduruyorum, kafama geçiriyorum, bir saat idare ediyor. (Bu açıklamayı yapma sebebim, yaşlılığın sandığınız şey olmadığını farklı bir arkadaşımızda göstermek.) 4-5 yıl önce bir eskort tarafından dolandırıldı, parası çalındı. Hala gülerek anlatır. Acayip komik bir öyküdür. Şu anda yazarken hatırladım, kahkahalarla gülüyorum. (Detay veremeyeceğim. Çok müstehcen. )
]
Afişe olmak: Seni sözde ayıplayan nice erkeğin için-için sana özeneceğine ve seni iki level yüksekte göreceklerine emin ol.
" daha çok yasayabilecegim gerginlikten çekiniyorum sanirim."
Seni yaşatacak olan budur. O gerginliği yaşamak, üzerine gitmek ve onu yapmak. Ters de gidebilir işler… risk budur. Ama inan, bu riskte (manyaklıkta değil, makul riskte, ki insanların geneli sınırı bilir) terslik olma katsayısı sanılandan düşüktür.
Ama eğer seansı şahane bir seks olarak algılıyorsa beynin… büyük olasılıkla seni düş kırıklığı bekleyecektir.
Yaşamanın yolu, doyarak yaşamanın yolu, mutluluk değil, heyecan, coşku ve tatmin aramaktır. Bizim ekolde mutluluk ve aşk -yaygın kültrüde anlaşıldığı şekli ile- yoktur. Bizim mutluluk, bir eğlence parkında KISITLI SÜRE kalmaktır. Aşk -tabidir ki kutsaldır ama- makro üyesi olduğumuz için sürdürülemeyecektir.
- Süregen mutluluğa inanmayan ve BUNU ARAMAYAN,
- değişimi seven ve yenilikten (baştaki rahatsızlıktan) korkmayan,
- aşk denilen kavramı DOĞRU yaşamayı öğrenen (bunu beceremyecekse bizler gibi yan çizen) kişi,
hayatın ne güzel, ne muhteşem bir yer olduğunu şaşkınlıkla görecektir.
Belki de bana "Mutlu bir hayat yoksa, bu hayatı ne yapayım?" dedin! O zaman bir açıklama daha yapayım: Makro mutluluğu sakin, doyumlu ve hala de çok yaramaz bir hayatı yaşama becerisidir. Bu modelde elde edeceğin his, yeşil panjurlu evlerdeki ailelerden, beyaz atlı prens ya da prenseslerden, modellerle dolu haremler, ya da Ferrarilerle dolu garajlardan çok, ama çoooook daha -ne diyeyim- o duyguyu açıklayacak sözcük pek yok, "makroda yaşayan level atlamış insana özgü mutluluk"tur. Bu duygu reeldir. Ulaşılabilirdir. Gerçektir. İçerikte bir ölçüde (çok batmamak kayd-ı şartı ile) tekdüzelik de içermek zorundadır.
Ayrıca güzel yaşamanın bir diğer kuralı, etrafımızda geçici de olsa güzel insanların, işlerin, ortamların verdiği keyiflerle… AMA TEK BAŞIMIZA OLDUĞUMUZUN BİLİNCİNDE, bundan korkmadan, bilakis, bunu bir güç olarak görerek, her günün tadını çıkarmaktır.
En bet günde bile tanrının (ya da bilinçsiz ama bütünü ile pozitif katmanın), var ettiğimiz bu cehenneme -kendi yapısına tamamen ters olsa da- ulaşıp (bkz. non-computable Objective Reduction), üzülmeyelim diye bizim için araya sıkıştırdığı ödüller bulunur. Onları gören, makronun kurallarına korkmadan uyan için evet, hayat doyumsuz (keşke inandırabilsem) bir festivaldir.
Tüm içtenliğimle sana keyifler diliyorum arkadaşım.
Dost olduğumuz halde sorunu siteye sorma inceliğin yüzünden gönlümden teşekkürler ederim. İncelik, düşüncelilik harika işlerdir. Karşındakinde güzel hisler yaratmak beslenmedir. Verdiğin adam hödükse de bir şey fark etmez. Bize ulaşamasa da bizi sürekli izleyen tanrı, ya da doğal pozitivite onu görür… o mutlu olur. Onu mutlu etmek, sempatizasyon yasası gereği… ona çekilmektir.
(İkimiz arasında fısıldaşma: Altar sitesinde önümüzdeki hafta -senin sevdiğin- yeni dil sürçmelerim vaaaarrr. )
(Editörün notu: Janus'un Altar-Stil.com adlı sitesindeki "KOMİK TAPAJ HATALARIM" başlıklı yazısının şu andaki içeriğini okumak için lütfen tıklayın.)