YANIT
Sorunuz "adam olmak" yerine "anaerkil erkek olmak" gibi bir tanımlama getireceğimi söyleyerek başlayayım. Ve bir açıklama yapayım: Bizler -hepimiz erkeğiz ve özel hayatımızda erkek üstünlüğüne değil, kendi karakterimize inanan kimseleriz. Örnek: Özel hayatımda son söz benimdir. Bu değişmez kuraldır. Ama bu, partnerimi ya da sevgilimi hor gördüğüm küçümsediğim anlamına gelmez. Bilakis, özel hayatımdaki hanımlara DAİMA danışırım ve görüşlerini almadan (çokluk da onları uygularım) bir işe girişmem. Görüş bildirmezlerse kızabilirim de. Ayrıca son söz benimdir dedim diye despot biri değilim. İlla her şey dediğim gibi olacak asla-asla demem. Elimden geldiğince uyumluyum. Ancak bir şeye -çok sıklıkla da olmaz- "hayır" demişsen, bitmiştir. Bu huyumu baştan belirtirim, bu huyuma tolere edemeyecek hanımlar hayatıma girmezler. Bu açıklamamın nedeni bizlerin anaerkiyi savunmamızı edilgen erkekler olmamıza bağlayan arkadaşların bulunabileceği yönündeki kuşkumuzdur.
Ancak sosyal yaşam, özel yaşamdan farklı dinamiklerle işler; insan ilişkilerinde içgüdülerle yüklü bir iletişim yoktur. Bizlerin sosyal yaşamda anaerkiyi savunma nedenimiz kadınların erkeklerden daha pozitif oldukları yönündeki şaşmaz, vazgeçilmez, köklü inancımızdır. Bu inanca araştırmalarımız, mistik bağlantılardan aldığımız bilgiler, bu bilgilerin yeniden araştırılması ve deneyimlenmesi ile varmışızdır. Bizler, daha iyi yaşamamızın formülünün kadınların doğruları ile yaşamak olduğunu görmüş uyanıklarız belki de. Yani anaerkil olmak için araştırmacılığa veya mistik bağlantılara gerek yoktur: Akıllı (uyanık) adam antik anaerkil imparatorlukların/krallıkların ve oradaki erkeklerin ihtişamını, zevk-ü sefasını biz modern erkeklerin kurduğu -halen içinde yaşadığımız- sistemdeki halimiz ile karşılaştırır... öyle karara varır.
Ve gelelim "anaerkil erkek nasıldır?"a.
Anaerkil erkek, sinesinde bölünmüş parçaları birleştirmiş kimliktir. (722 Sistemine göre içinde yaşadığımız evren, öncel mutluluk evreninin saldırıya uğrayıp bölünmesi ile var olmuştur. Burada her şey yarımdır, bu yüzden mutlak mutluluk yoktur.)
Çok sevdiğim ve takdir ettiğim bir öğrencime yazdığım gibi; anaerkil erkek:
dayanıklılık ve yumuşaklık,
güç ve uyum,
ciddiyet ve şenlik,
tutumluluk ve cömertlik,
sağduyu ve çılgınlık,
gibi kavramları kimliğinde karmış erkektir.
Bizim sistemimizde ayrılmış olan kavramları/gerçekleri birleştirme görevi erkeğindir; çünkü asıl yarım olan odur. Kadın daha bir tamdır; yani öncel evrene benzerdir. Bu nedenle bölünmüşlüğü yok edecek olan taraf, kadının desteği ile erkektir. Bu yüzden negativite erkekler üzerinde bu kadar oyun oynar. Gerçek erkek o kadar kutsal bir yapıdır ki, bu gerçeğe gönderme yapmak adına Müslümanlık tek tanrısı Allah kendini eril sözcüklerle tanıtır. (Ama hala da Müslümanlıkta en kutsal taş ve ağaç dişidir Hacer-ül Esved ve Tuba ağacı.)
Anaerkil erkek; liderliğin büyük zorluk olduğunu bilir… ama hala da belirleyici ve yük taşıyıcı bir kimliği vardır. Kadını ve zorlukları taşır ve bunda zevk ve doyum alır.
Sözlükte yazdığım bir entryden alıntı yapayım.
https://eksisozluk.com/entry/165627835
Editörün notu: Janus, yoğunluk nedeni ile söz konusu ikinci sözlük hesabını askıya almıştır.
erkeklik en yalın ve temel olarak "güç" kavramı ile eşdeğerdir. farklı bir söyleyişle: "güçlülük erkeğe çok yakışan, hatta uygun olan bir kavramdır".
ancak güçlülük ataerkil toplumda sanılan (bebeklikten başlayarak beyinlere yüklendiği için "sandırılan") kavrama benzer içerikte değildir.
güç, diğerlerinin ihtiyaçlarını tanıma ve giderme yeteneğidir.
bu yüzden güçlü kişi diğerlerine hak ettikleri kadar, ihtiyaç duyduklarını hem verebilen, hem de bundan keyif alan ve böylece doyum bulan kimliktir. güç, mutlak hakimiyet, ya da liderlik arzusu gerektirmez. gerçek güçlü kişinin gücü önceden pek sezilmez; genelde kriz anında verdiği tepkilerden anlaşılır.
söz ettiğim nitelikleri veren ruh durumu, kadınlarda da bulunabilir; ancak kadınlar anneliğe seçilen cins oldukları için koruma duyguları gelişmiş olsa da, erkekte çok daha az bulunan "korunma" gereksinimi de taşırlar. (yanlış anlaşılmak istemem, anaerkide kadının anne olma özlemi taşıması mutlak zorunluluk değildir. ancak bu seçimi yapan kadınların annelik olarak yorumlanan kişilik özelliklerini taşımadıkları düşüncesi de yanlıştır.)
erkeklik öylesine zengin, öylesine çözümleyici, öylesine destek verici, hatta farklı bir sıcaklığı/rahatlatıcılığı olan bir gerçektir ki, antik çağda insanlar bu büyülü güzelliği de yaratıcıda bulup ona "baba tanrı" demişlerdir. ilginçtir, yahudilik yalanları müşahede edilip temizlenebildiğinde müslümanlıkta ortaya çıkan "allah" kimliği tam da böyle, bu kadar sevgi, koruyuculuk, karşılıksız vericilikle dolu bir modeldir. eril sözlerle kendini tanımlar; ancak bir kadın kadar şefkatli, affedici, hoşgörülü, kucaklayıcıdır. (müslüman değil, paganım.)
aslında o eski çağın insanlarının bu saf nitelemesinde büyük bir gerçeklik payı vardır: gerçek erkeklik babalık adlı konuma geldiğine en özgün biçimine ulaşacak olabilir; çünkü özgün babalık, kadınınkinden farklı yapıda olsa da, bir o kadar sıcak, derin ve koruyucu bir özü de sinesinde barındırmaktadır.
oysa ne yazıktır ki, bu kavram bile ataerkide "baba adam" başlığında katır kutur, uzak, asık yüzlü, tepeden bakan, hoşgörüsüz, değişmek/uzlaşmak arzusundan yoksun, dediğim dedik, baskıcı, ben merkezli modele indirgenmiştir.
erkeklik öylesine ilahi nosyonlarla dolu bir yapıdır ki, bu güçten (gerçek güçten) korkan negativite (dinlerde ona şeytan demişlerdir) hiç belli etmeden kadınlardan çok erkeklerle "sarmıştır". amaç, gerçekten dünyayı kurtarabilecek, kötülüğe cengaverce karşı koyabilecek gücü -kimse kusura bakmasın- "paçoz edecek" ahmaklıklarla donatarak durdurmaktır. hal böyle olunca görev kadınlara kalmış, hatta değim yerinde ise kadınlar bunu mecburen "yüklenmişlerdir".
Çevrenizde eğer bu modeli göremezseniz, kendinizi diğerlerine benzetmeyin. Yoksa burada, (bu paralel evrende) kalırsınız. Ama anlattığım modeli sinenize perkitebilirseniz, kendinizi öncel evrene daha benzer bir paralel evrende, kendinize benzer erkeklerin arasında, mutluluk ortamında bulursunuz. Paralel evrene sıçramak ise bir saniyelik iştir.
Ama fizik yasaları gereği elektronu sıçradığı kabukta (yörüngede) tutmak zordur. Yani elde edilen gelişimler bir an gelir biraz yitirilir. Ama ne keder? Siz de tekrar değişir, tekrar sıçrarsınız. Sıçraya, geri düşe; sıçraya, geri düşe bir gün bir bakarsınız… o "daha iyi paralel evren"in sakini olmuşsunuz: Kral Süleyman gibi uçan halıda, birbirinden güzel hatunlar arasında ve/veya bir de Seba Melikesi gibi bir kadının aşkı ve bilgi ile donanmış şekilde yaşamaktasınız. Belki altınızda halı yerine Ferrari vardır, belki sevgileriniz modeller, iş kadınları ya da kendi halinde ama çok-çok çekici hanımlardır… belki diğer yarınızla muhteşem bir aşk içindesinizdir. Belki bunlardan hiç biri değildir; çünkü istekleriniz farklıdır. Ama öncel evrene yakın paralel evren öyle bir yerdir ki, istediğiniz şu evrende ne kadar akıl dışı gibi dursa da, ona sahipsinizdir.
Evrim zaten budur. Evrim, devlet-milletçe, standart din adamlarınca, risk almaktan korkan ailelerce, değişime kapalı tutucu kişilerce, önlerine doğru diye konanı bireysel doğrular ve akıl/mantık süzgecinden geçirmeden kabullenenlerce onaylanan, alkışlanan ama epey iç sıkıcı, biraz doğadışı, gençlere bu yüzden kesinlikle çekici gelmeyen bir kimliğe dönüşmek demek değil; Kral Süleyman (yani "en çılgınca isteğinize sahip siz") olmaktır. Evrim, genel tarafından onaylanan mükemelliğe değil; bireysel mutluluğa, keyfe, neşeye, doyuma götüren süreçtir. Evrimin ne olduğu bu kadar saklanmamış olsa, herkes erdemli olmak için ciddi bir çabalamaya girer. Anaerkinin kadın despotizmi sayılamayacağı (kadının erkeğin yerini almadığı, sadece ataerkil erkekliğin yok edilmesi olduğu) anlatılabilse de...
İşte bizler bu hedefler için -kesinlikle kadınlara inanmadan değil, kalpten inanıp, sevip güvenerek- anaerkiliz. Ve dürüstlüğüme inanın, pek çok kişinin özeneceği yaşamlara beynimizi değiştirdikten sonra- ulaşmışızdır. Belki görüntüde uçan halımız, haremimiz, Ferrarimiz, ya da eşimiz yok… ama beynimizin içinde bunlardan öte güzelliklerin var edeceği nörotransmiterler içinde yaşamaktayız.
Tabidir ki elektron eski kabuğuna arada dönüyor… Örnek mi istersiniz? Hemen gelsin: Bendenizin bir yıla yakın süre gelen uyarıları kös dinler gibi dinleyip ve de her şeyin içine edip, Ekim ayında neredeyse cavlağı çekmem.
Bu güzel soru için teşekkürler.