YANIT
Bu soruyu "kanka" dediğim bir arkadaşım sordu… ne diyeceğimi bilemedim…
Hep söylerim, bu siteyi izleyenler, ya da arada sırada göz atanlar, benden çok daha PE sahibidirler… ama çoğunun benim kadar "hoptirilelli" yaşamları yoktur. Bu sonucun nedeni (lütfen unutmayın, bilge, bilen, hoca, guru, gurultu değilim) bence, bilgi eksikleridir. Bu makroda bedenlenen nice kişi doğumundan itibaren ailesi tarafından allak bullak edilir… ters yüz edilir… ve şansını yitirir. Yine de paniğe gerek yoktur… derler ya, su yatağını bulur… Karakter daima kendine akar.
Bu değerli kardeşim, uzun zamandır tanırım, benden hep çok-çok iyi puanlar almıştır, ama hala da an-be-an hata yapmaktadır. Babamın bir lafı vardı, derdi ki "Ben senin ciğerinin dönüğünü bilirim"… bazen benim de bu hisse kapıldığım olmuştur.
Onun nasıl bir kişi olduğunu size göstermek adına iki örnek vereyim: Büyük para kazandığı bir gün beni aramış ve "Şimdi söyle, senin borcun ne kadardı? Ödendi bil!" demiştir. Onu hiçbir borcumun olmadığına inandırmakta hayli zorlanmışımdır. İkinci örneğim: Bana bu yanıtı özel olarak değil, siteden vermemi ve herkesin okumasını istemiştir. Ben daha ne diyeyim? Ama daha da diyeyim: Bunların da ötesinde, bizler kadirşinaslık/hatırnazlık kadar, iletişimdeki "konuşma/dinleme terbiyesi"ne çok önem veririz. Bu arkadaşım konunun el kitabını yazabilir.
Şimdi moda değilim ile "evrene" sormak isterim: Bu güzel gönüllü, dost adam nasıl olur "ceza vermek"ten söz eder?
Yanıt basit: Çünkü böyle yapmasının iyi ve doğru olduğu ona önce ailesi, sonra masallar, romanlar, ilköğretim, orta öğretim, arkadaşlar, akrabalar, medya, kitaplar, filmler falan-filan tarafından öğretilmiştir. Ama dedim ya… o yatağını bulacak. Yaşadığı ufak sıkıntıları (o belki de aşırı büyütüyor; güçlü kuvvetli, sağlıklı, iyi huylu, yakışıklı bir erkek) geride bırakacak… Buna adım gibi eminim. Üzüntüm harcanan, boşa geçen zamana. Ama şunu öğrendim: Yaşlılıkta gelen keyif ve mutluğun benzeri yok.
" bazı kişilere hak ettiği cezanın yüzde birini vermeli miyim,"
Kanka, eğer bilincinde ceza vermek; daha beteri "hak ettikleri ceza" tipi düşünceler varsa işin içinden çıkmak zordur. Söyleminde, %1 oranında da olsa ceza vermenin bir pozitivite (en azından gereklilik) sayılabileceğini düşündüğün bilgisi var... olmasa soru sormazdın. Oysa insan insana ceza vermez. İnsan hayvana hiç vermez. Ceza vererek, yani göz korkutarak belki bir muharebeyi kazanırsınız… ama bu durum meydan savaşını kaybetmenin güvenilir bir adımıdır. İşin içine korku soktuğunuz anda... bence ortamdan her şeyi geride bırakıp uzaklaşın... bu en kârlı seçim olacaktır. Başarılar, adım adım, zamana yayarak, bir dokuma benzeri beceri ile elde edilir. Bu makro yasasını kimse değiştiremediği içindir çekilen acılar.
Ceza vermek hakkında bir adım daha ilerleyeylim: Tanrı insana ceza vermez.
[Evet! Yalnış okumadınız. Bu söylem Yahudilik çıkışlı bir düşüncedir. Bir tanrının arzusuna göre yarattığı bir varlığa ceza vermesindeki apaçık, orta öğretim düzeyindeki beyinlerin bile kolayca görebileceği mantıksızlığın erişkinler, büyük adamlar, gurular, bilgeler vb. tarafından görülememesi Yahudiliğin gücünün kanıtıdır. Bana "Şeytan aldatıyor" diyenlere kapağım şudur: Hatadan münezzeh olduğu varsayılan bir tanrı nasıl olur da hata yapacak bir varlık yaratır? Sonra da o yaratısı hata yaptı diye acı çektirir... ve de buna ceza der? Dostlar! Bu laflar insanları tanrının iyiliğinden ve vericiliğinden -bu mantıksızlıklara inandırılarak yaratılan kuşku ile- uzak tutmak, hatta isyan ettirmek içindir.
]
(Editörün notu:
Yahudilik karşıtlığı sözlerimizin hedefi Musevi arkadaşlar değildir. Musevilere bakış açımızı öğrenmek adına
ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR linki,
Temel İnançlarımız başlığında yer alan
Yahudiler hakkında
linkine başvurabilirsiniz.)
Ceza ile sadece NE celp edilir. (Yasalardan söz etmiyorum.) Biliyorum; kimi kişilerin karşılarında ceza vermek istedikleri; hatta çektikleri acılar, yüzleştikleri olumsuzluklar yüzünden buna kendilerini mecbur hissettikleri, bunu yapmanın doğru/gerekli olduğunu düşündükleri düşmanlar vardır. Acı çekme ortamında insan ruhu savunma tepkisi ile "ceza vermek" adını taktığı bir karşı koyma ve/veya savunma (hayatta kalma) arzusuna girer. O noktaya gelindiğinde (bu düşüncelere inanıldığında, hatta bilinçte %1 etkinlikte bile "doğru kalıbı" olarak bulunduğunda) artık "bu doğru mudur, yanlış mıdır?" diye tartışmak boştur… tren kaçmıştır. Şunu unutmamak gerekir: Eğer karşınızda kendinizi sakınmanız gerektiğine inandığınız bir düşman arsa, siz hatalısınızdır! Bu makrokozmik gerçek ataerki tarafından insanlardan (insanlar çatışıp dursun, çıkan enerji ile beslenilsin diye) gizlenir.
" tamamen vazgeçip pozitif enerji ile bütünleşme mi çalışmalıyım?"
Majikal çalışma yapsan da beyni değiştirmeden fazla sonuç alamazsın sevgili arkadaşım. Bu yüzden majiyi beyninize yapın diyoruz. Beyin dalgaboyu değişmeden senkronizasyon maji ile bile zordur.
Beyne de maji yapmadan PE celp etmenin tek yolu, ki çok zordur, gerçek bilgelik ister, eğlenmektir. Eğlenmek sözcüğünden kastimiz DİĞERLERİNİN ALANINA GİRMEDEN, yasaları çiğnemeden, uyuşturucu kullanmadan, beyinde serotonin ve dopamin sistemleri tetiklenmesidir.
[Yahudilik ve Hıristiyanlıkta pek sevilen yas, Müslümanlıkta hiç yer almadığı gibi, ölüm sonrası tatlı servisi yapılır. ŞARTLAR NE OLURSA OLSUN FAZLA DÜŞÜNMEDEN GÖNLÜ HOŞ TUTMAKtan başka tapım (başka PE celp yolu) yoktur belki de. Oysa batı kaynaklı Yahudilik ile var edilen kültür an-be-an bunu yok etmeye çalışmakta, insanları bunun tam tersi davranmaya yöneltmektedir.
]
Gerçekten güçlü bilinç (ki HER BİRİMİZDE BU OLDUĞU İÇİN BASTIRILIYORUZ), beyni sıfırlar ve ataerkinin salaklık, saçmalık, yüzeysellik, ilkellik dediği işlere ilerler.
Sorun yaşadığında;
Arkadaşını arayıp dertleşmez (arkadaş arayıp kısaca olanı -onay beklemeden- anlatmak ve ardından güzel sözlere atlamak farklıdır).
Sarhoş olmak için içmez (bir kadeh içki rahatlatıcı olabilir).
"Vicdan muhasebesi" yapmaz (yaşananları KISACA gösden geçirip hatayı bir daha yinelememek için saptamak farklıdır).
Kendini haklı çıkartan içsel konferanslar vermez.
Oyalanmak adına haber kanallarını ya da sosyal medyayı açmaz.
Neşeli bir film izlemeye koyulur,
sevdiği müziği açar ve dans eder (her insan dansçıdır, dans edememek sadece ataerkil/batılı dans kurallarını becerememektir),
koşar,
olduğu yerde zıplar (jumping jacks'i öneririm),
güzel bir yemek yer,
sevdiği ayakkabıyı alır,
temizlik yapar,
yemek pişirir,
kankayı arayıp son maç sonuçlarını konuşur.
" Alınacak intikamları, en azından bir kısmını almak negatif getirir mi?"
İntikam kelimesini düşünmek bile (tıpkı bela sözcüğü gibi) NE celp eder. (Sana -dostluğumuza güvenerek- biraz takılayım: Alınacak intikamlar listen mi var, aralarından bazılarını seçeceksin? )
Hiçbir olumsuz davranış, ciddi tehlikeler söz konusu değilse (elinde sopa ile sana saldıran bir adam yoksa), karşılık verilmesi gereken davranış DEĞİLDİR. Kötülüğe, yanlışa, kötülük ve yanlışla karşı koyunca kötülük güçlenir ve fazlalaşır. Zaten yaygın kültür bunu var etmeye programlıdır. (Ayrıca adamın biri elinde sopa ile saldırıyorsa, karşı koyduktan sonra, "ben nerede hata yaptım" diye, sağduyu ve tarafsızlıkla, OLABİLDİĞİNCE KISACA, KENDİNDE hata aramak gerekir.)
" Ya da sadece bazılarına hak ettiğini mi verir, hatta hak ettiğinin çok az bir kısmını?"
Hak, canım kardeşim, bizim sistemde en muhteşem esmadır. O öncel evrenin bütünlüğüdür. Biz insanların, (bize göre "öncel evreni bölen şeytancıklar"ın ) "hak"tan anlamamız mümkün değildir. Hak ettikleri cezayı vermesen de, beyninde saptadığında artık yaşamda sulh-u salah beklemek zorudur.)
" vey veya bunun vermesi gereken ben değilim benimle hiç alakası yok mu?"
Vermesi gereken derken, verilmesi gerektiği inancın var demektir. Kimse bir cezayı (yineleyeyim: Yasal konulardan söz etmiyorum, bu alanımız değil) hak etmez. (Hatalı davranandan korunma önlemi almak ile intikam almak farklı şeylerdir.) Her negativite (yani yanlış davranış ve onu yapan kişi), senkronize olduğu ana NE alanından zaten alacağını (bir insanın vermesine imkan olmayan zararı) almaktadır. Bu gibi kimselere hala da ceza vermek isteyenin yapacağı en muhteşem cezalandırma, onların aynı yolda ilerlemesine engel olMAMAKTIR. (Şaka yapıyorum tabidir ki…) Aslında zararlı kişilere İÇTENLİKLE üzülmek gerekir… çünkü yaşayacakları çok kötü şeyler vardır.
Kabul edilmesi güç olsa da her insan, aslında düşmanına benzer. Düşman da, kendisi de, aynı korkuları, aynı acıları çekmekte; aynı hatalı düşünceleri üretmekte ve onlarla yaşamaktadır. Negatif kişiler cehennemi beyinlerinde yaşarlar. Beyin cehennemi makro ateşinden kat-be-kat acı vericidir. Yaşama "Bu hayat elem, keder, acı, adaletsizlik ortamıdır" benzeri inançlar aspektinden bakmak kadar cehennem yaratıcı bir durum yoktur; çünkü bu beyin elektriği en kötü paralel evrenlere sıçrama yaptırır. Söz konusu bakış açısı olmayanların ise düşmanı olmaz.
Bizim üstat "Düşmanlarınız için üzülün" derdi. Ama onun kadar melekut değil, NE sahibi yaramaz bir tipim, bu yüzden hıyarın biri ile (hıyar küfür değil işte, çok yararlı bir sebzecik ) yüzleşmeme neden olan bir salaklık yaptığımda içimden "Oh-oh, bu hıyarın, çekeceği var … Yaşasııınnn" diyorum. Şakaaaaa...
Senin önünde gideceğin uzun yol var canım kardeşim. Benimle -biraz böbürleneyim- yakın iletişimdeki kişilerin hepsi öyle. Benim hep seçilmişlerle yolum kesişir. Kehanet yeteneğim acınacak kadar berbattır. Ama tanrım bana onları tanımak gibi bir yetenek bahşetmiştir. Genelde bu kişileri önce mesajlarından deşifre ederim. Sonra izinleri ile haritalarına bakar DAİMA onlar hakkındaki kanılarımda yanılmadığımı anlarım.
Bilemediğim şudur: Bu kişiler hepimiz gibi bir hatadan dolayı mı makroya çekilmişlerdir… yoksa görevlendirildiklerini bilmeden bir görev ile mi (genelde PE celbi) gelmişlerdir.
Son 20+ senedeki anaerki yaşamımda gözlediğim gerçek şu: Çekilenler pozitiviteye kolay ilerliyorlar… Görevlendirilenler… pek o kadar ilerleyemiyorlar. Bunun nedenini çok düşündüm ve kendimce şöyle bir sonuca vardım: Görevli olanlar, yani PE üretme görevi ile bedenlenenler, içgüdüsel diyebileceğim bir itilim ile sürekli soruna ilerliyor ve sürekli aşıyorlar. Pratik açıdan bakarsak, bu mekanizma, bu akış, süreğen PE celbinin bir çözümü/yolu.
Şimdi düşmandan münezzeh bir yaşam adına birkaç öneride bulunayım (vaaz başlıyor, dileyen sayfadan çıkabilir; ama söz, çok uzatmıycam. ).
Tanrıyı sevin. Ona yürekten (kuşkusuz, dust speck'siz ) inanın. İmansızsanız kuantum derin seviyesindeki tümüyle pozitif olan katmana inanın. Ona gömülün. Düşünmeyin. Gevşeyin. Ona benzeyin. Benzeme ile senkronizasyon kurulunca sorunu O HALLEDECEK. Onu tutuğunuz takım gibi, arabanız gibi, çok para verip aldığınız biblonuz, korumak adına bir dolu önlem aldığınız cildiniz gibi sevin. Ona ne kadar yatırım yaparsanız, o kadar alacağınıza inanın.
Bir şabalak canınızı mı sıktı… sakın ataerkil yalanlara inanıp "Positif olucam, onu affedicem, bunu yapabilirim" DEMEYİN! Sadece "Öf sıktı. Ay kendimi kasamam" diyerek sevdiğiniz işe atlayın. Ödül devrelerinizi canlandırın. Biraz rahatlayınca Tanrıya (ya da o bilinçsiz pozitif katmana) sevginizi, İÇTENLİKLE HİSSEDEREK yollayın. Dürüstlük ve korkusuzlukla "Çözüm rica ediyorum, istemediğimi yapmaya hazırım" deyin.
Buharidan hadiste Allah şöyle demekte: "Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir zira yaklaşırım, o bana bir zira' yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim."
Ona bir adım atmak ise %99 anlaşılamıyor. Bu adımın anlamı aslında İSTEMEDİĞİNİZ ŞEYİ İSTEYEREK (strese girmeden) YAPMAK!
Örneğin fiyatları indirmek. Örneğin evde daha fazla oturmak. Örneğin daha sık dışarı çıkmak. Örneğin az konuşmak, ya da daha çok konuşmak, daha tatlı dilli olmak, daha ciddi olmak, sık sık gönül almak, mesafe koymak… liste çoook uzun ve kişiye özel. Birinin yapması gereken, en yakın arkadaşınınkine ters yönlü olabiliyor. Bunlardan ya da başkalarından yapmadığınız bir şey var mı? Bu konuda içten haklılığınız hakkında sürekli kendinize konferans veriyor musunuz? İşte o eylemi, her ne ise yapın. İsteyerek, öfkesiz, inanarak yapın. Biraz sabırlı olun. Sonucu inançsız bir çıkarcılıkla aramayın. Ve hadisin gerçekliğini, yani Allah'ın nasıl "verici" olduğunu şaşırarak, içiniz izlediklerinizden huşû dolarak izleyin.
Bu eylem "pozitif katman" ya da inandığınız farklı enerjiler (belki tanrılar) için de yapılabilir tabidir ki.
Siz ne ad verirseniz verin… İyilik tektir.