722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

JANUS

SORULAR ANA SAYFA | TÜM JANUS SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

18 Nisan 2022
Janus'un Müslümbabavari Konuşması (ve Janus hakkında bir sürü şey :) )

Geçenlerde gelen yilbasi halka seslenis konusmasindaki ses tonunun "Müslüm babavari" oldugu yorumuna cani yürekten ben de katiliyorum. Yorumu yapan takipçiyle hiçbir iliskimiz olmadan ayni seyi düsünmüsüz :) Resmen "siradaki sarki tüm Müslümseverlere gelsin" diye bitireceksin sandim son kisimda :)

YANIT

Hay allaah müstehakınızı versin, yine e-posta vermemiş bir arkadaşsınız. Yahu, bir duyun; verdiğim yanıtın sitede yayınlaması EN AZ iki ayı alıyor. Üç aya vardığı da oluyor. Bir adam soru soruyor, üç kişi uğraşıp yanıt hazırlıyoruz, ama gel gör ki e-posta vermemiş… aradan geçen üç ayda o konuya ilgisi belki de kalmıyor… bizim yanıt perte çıkıyor. Adamın kafasındaki soru ise –kendisinin konuya merakı kalmasa da- cevapsız (belki de hatalı şekilde) kalıyor.

Hayır; neden vermiyorsunuz bunu anlamıyorum. E-posta satıcısı gibi bir tipim mi var? :D Bir email alın, yanıt gelince silin gitsin. Yedi senedir online'ız. Tek bir kişi ile bir kavgamız olmadı. Kimseye yazdığı bir şey için ceza kesmedik. :D

Neyse… E-postasız sorunuzu sıralamaya alamadık; hemen yayınlıyoruz ama sayım-suyum yok bir daha yapmayacağız. Ve bilin ki soru sayısı arttıkça yayın sırası gelmesi zamanı üç ayı da geçecek.

Konu hakkında son kozumu oynayıp şunu diyeyim: Sorularında e-posta veren altın bulsun. :DDDD

Ve yanıtıma geçeyim.

2022 Yeni Yıl Mesajı başlıklı konuşmamı eleştirdiyseniz ve asıl söylemek istediğiniz şey "Jan, ifadende küçümseyici ve kendini üstün gören hava hissettim, bu hoşuma gitmedi" mealinde bir cümle ise…

Haklı olabilirsiniz!

En azından bende "Ne var? Ne var?" diye sorgulayarak birkaç kez dinledikten sonra böyle bir kanı uyandı. Eğer siz (ya da beni okuyan sizler) de bu düşüncedeyseniz –dilerseniz sorular linkinden e-potasız, dilerseniz iletişim linkinden e-postalı- mesaj atın. Tek bir adet mesaj gelse bile dosyayı sileceğim… ya da yeni baştan konuşacağım.

Ama yok, demek istediğiniz "Ben jargon, vurgu ve ses tonunu beğenmedim" ise… o zaman gelin, sizinle uzun-uzun konuşalım. ;-)

Üstat; "Müslüm babavari" konuşmak yasa dışı mı? Böyle konuştuk da, birinin bacısına yan mı baktık; 6136ya muhalefet mi ettik? :D Birini kopartıp, başkasına kafa mı attık? Bu konuyu ilk açan arkadaşıma da anlattığım gibi, konuşmam özelimde tam-tam-tam, tamı-tamına böyle. Herkese kendimi beğendireyim diye tarzımı laçka edersem, 6136ya değil, bu sayfada "kendiniz olun" monologlarıma muhalefet etmiş olurum.

Yanıtlarımda defalarca yinelediğim gibi ne bilge, ne guru, ne entel, dantel, ne iğneoyası, ne de "güniz ve mümtaz şahsiyet"im. Beni yakından tanısanız, ya küçük dilinizi yutacağınız, ya da dilinizi "cık cık cık" diye şaklatacağınız bir yaramaz kimliğim. (Ha, yeri gelince dibine kadar efendiyim… ama "elitist" değilim.)

Bunları duymamaya inatla, bana "Janus, böyle davranırsan seni biraz ayıplarız" iteklemesini yapmak, ataerkil yaklaşımdır ve yanlıştır. Neden yanlıştır? "Ataerkildir" diye yaftaladığım için mi? Hayır; bundan değil. Böyle davranan kişi kendinin, ya da sevdiklerinin iteklenmesine ortam yaratacak bir iş yapmıştır ve eninde sonunda canı yanacaktır, bundan yanlıştır. Kendi olmayan hatır işi taklit kimlikler daima can yakarlar.

Bana "Ben sadece durum tespiti yaptım, eleştiri değildi" mi dediniz? Tamamdır… o zaman söyleyen gitti. :)

Evet; ben eski İstanbullu, nezaketi bazı kişileri hafiften güldüren eski tip bir beyim. Ama bu benim sosyal kimliğimdir; ama dikkat buyurun, sosyal maskem değil, "sosyal ortamlardaki kendim"dir. Bu kimlik, yakından fazla tanınmayan "diğerleri" ile çatışmamak adına nezaket adlı kavramla yoğrulmuş bir karakter parçasıdır. Özelimdeki doğal halim (konuşmam) ise ses kaydındaki gibidir. Bundan kısa bir süre önce, ama farklı zamanlarda bir hanımefendi –bence bilincine varmadan- benim için hem "Sen bir salon erkeğisin", hem de "Kamyon şoförü gibi konuşuyorsun" demiştir.

Sitedeki konuşmayı yapmaya birden karar verdiğim için dosyayı yatak içinde, laptop ile kaydettim. Arkadaşlar on beş dakikada siteye koydular. Rahatlığım o yüzendir. İlerde benzer ses kayıtları yaparsam içinde olduğum rahatlık durumuna koşut şekilde TAM da böyle konuşacağım; çünkü giderek sitemde HİÇ ABARTMIYORUM ya "bizim çocuklarla" (yakın erkek arkadaşlarımla), ya da tatlı kız torunlarımla lafladığım düşüncesine sahip olmaktayım.

Peki bir adam nasıl hem salon erkeği olmakta, hem de "Müslüm Babavari" konuşmaktadır? Bunlardan hangisi fake, ya da pretending'dir (gibi davranmaktır)?

Bence hiç biri! Her ikisi de gerçektir.

Zengin bir ailede doğdum. Sonra başıma işler açtım, varımı-yoğumu yitirdim. İki kez çöpten yemek zorunda kalacak kadar aç kaldım. (Çöpten derken, çöp yemedim. Bir benzin istasyonu tarafından atılmış poşet içindeki sandviçleri yedim.)

Bir matbaada (o zamanların matbaaları dehliz gibi yerlerdi, entertip zehirlenmesi o kadar yaygındı ki, ustalar sürekli yoğurt yerlerdi) "dubara patlatanlarla" iki yıl çalıştım. Mürettiplikten anlarım. (Artık sanırım öyle şey kalmadı. :) ) Atölyede belki de yıllarca temizlenmemiş, inanılmayacak kadar pis bir alaturka tuvalet vardı. İçeriye girdiğinizde idrar (amonyak) kokusundan geniz yanmakla kalmazdı, başınız dönerdi. Bir yandan da cilt için sürekli kaynayan tutkalın inanılmaz pis kokusu… İşte o tuvalete gidip dubara patlarlardı işçiler.

Daha sonra altın kalpli orta sınıf kabadayılarla dostluk kurdum. Beni yıllarca taşıdılar sağ olsunlar. İçkimi aldılar. Pavyonlara götürdüler. (Pavyon kültürünü onlarla tanıdım.)

Andığım ortamlarda bîdünya takılırken Ahmet Ercan yaratısı kelimelerle (örnek, "hocam" yerine "bilgem"; "arena" yerine "çeynikte"; "futbolcu" yerince "tepikçi" :) ) konuşamazsınız. Yakın dostluk, can ciğer kuzu sarması arkadaşlık benzeşmeye, özellikle de kültürel benzeşmeye dayalıdır. Bu nedenle onlar gibi konuşmayı iyiden iyiye alışkanlığa dönüştürdüm.

Ama durun… Bu tutumum hala da bir özenti, ya da sonradan bellenmiş zoraki bir tavır, yaranmaya odaklı bir ikiyüzlülük değildi. Ben ailemden, öz babamdan, kabadayı jargonunu ve kafa yapısını öğrenmiştim. :DD

Babam bir varoş çocuğuydu. Kolejli bir kıza aşık olup evlenmiş, ve kızın (annemin) padişahtan beratlı ailesine içgüvey olarak intisap etmişti. :) Ama acayip uyanık, hatta oportünist bir adamdı can dostum.

Şu anıyı sıklıkla anlatırdı. Derdi ki: Biz gençken, Ayazağa yolu kuş uçmaz kervan geçmez bir yer. Geceleri pîzman arkadaşlarla tepede oturup, demlenirdik. Onlar yoldan geçen tek tük araçlara çamur atarlar ve "Kahrolsun kompradorlar" diye bağırırlar ve "biz iktidara gelince…" benzeri konferanslara başlarlardı. Ben ise onlara "Ya siz budala mısınız? Bu lüks araçlar kalmazsa bizim de binmeye şansımız olmaz" derdim… dinletemezdim. Ben bu gün Teşvikiye'de oturuyor, Mercedes araba ile geziyorum. Onlar hala doğduğum yerde ya küçük esnaf, ya da işçi emeklisi.

Gerçekten de fakirlik (hatta suç) ortamından bir babam yakayı kurtarabilmişti. Hem büyük amcam, hem kuzenlerimden biri sabıkalıdır. (Anımsarım, bir keresinde bir kuzenim, bize gelebilmek için bir yakınının ayakkabısını ödünç almak zorunda kalmıştı. Yani giyecek düzgün bir ayakkabısı yoktu.)

Anlayacağınız babam gözünü tam açmıştı… kendine sunulan bu şansı sonuna dek kullanmış ve birkaç yıl içinde bir Fransız markisine dönüşmüştü. Öyle ki, dedem artık onun yanında bir taşra asilzadesi gibi kalıyordu. Buna en çok da dedem gülerdi. Babamın değişimini kendi başarısı olarak görürdü. Ancak peder bey façayı yaldızlasa da özde hep bitirim kaldı. :) İşte ben sizin değiminizle "Müslüm babavari" konuşmamın ardında babam vardır.

Yoksullaşınca dostluk ettiğim arkadaşlarımın arasına bu yüzden kolayca karışabildim. Onların arasında ukala dümbeleği gibi kalmadım. Yadırganmadım. Ki, hiçbir montaj adamlar değillerdi. Hepsinin belinde emanet bulunurdu. Yine de itiraf etmem gerek: Aralarındaki en pamuk şeker şahıs bendim ve genelde ufaktan "uzaylı" olarak görülürdüm. :D

Yıllarca birlikte içtik… Müslüm dinledik. "ah ulan ah" veya "ben var ya, ben" şeklinde arabeske bağladık. Müslüm Gürses'in pek çok şarkısını ezbere bilirim.

Ama bu günkü kafa yapımla o şarkıları (hala çok, çok sevsem de) bir daha asla dinlemem, onu da belirteyim.

Beni okuyanlar bu sözlerimde sakın ola bir küçümseme var sanmasınlar. Bizim inançta gam kasavet içeren hiçbir şey dinlenmez. Buna –manyakça fanları olduğum- Kamelot da –tabidir ki eğer parçaların sözlerini Türkçe gibi anlasam- dahildir. Tüm dürüstlüğümle söylüyorum, sözlerini anladığım pek çok parçalarını içlerindeki negativite yüzünden dinlemem. (Bu açıdan Rammstein -hep Almanca okudukları için- en güvenilir gruptur. :DD )

Benim Müslümcülüğüm ise, belki de Müslümün hit olmasından bile biraz öncesine dayanır. Konu açıldı biraz anlatayım.

Yıl, sanırım 1980. Arabesk, 6136 kadar yasak. Herkes bıngır bıngır dinliyor… ama TRTde yasak. TRTden başka da TV kanalı yok. TRT öylesine entel, öylesine seçkin ki, sadece pir-üpak "sanatçılar" TVye çıkabiliyor. Bir parçanın "denetimden geçmesi", bir adamın Sovyet demir perdeden kaçmasından zor... Her yerde cazz var. Erol Pekcan bir şeye geçit vermiyor. (Kendisi çok iyi bir cazcı, değerli bir müzisyendir; o ayrı iş.)

O devrin TRT yasakçılığından bir de örnek: Nur Yoldaş, Sultan-i Yegah şarkısını söylerken "sultan-î yegah" yerine "sultanı yegah" demiş… Hiç böyle şey olur mu? Hemen seçkin denetimciler devreye girdiler ve parçayı yasakladılar. O zamanlar bir parça TRTde çalmıyorsa (ve de eğer arabesk değilse) ruhuna fatiha oku, göm gitsin. Kadıncağız ne yapsın, mecburen yeniden stüdyoya girip "Sultan-îîîîî yegah" diye bağırarak bir kez daha kayıt yapmak zorunda kaldı. Masrafları da cebinden ödedi tabi ki…

İşte o devirlerde biz babamla Ferdi diniyoruz. Ama bir yandan iki hocadan klasik piyano dersi alıyorum. :D

[Chopin valsler düzeyinde piyano çalarım. Klasik müziği de biraz bilir ve çok, çok severim. Neredeyse kırk yıl önce sevgili piyanomu parasızlık yüzünden sattığımdan beri parmağım tek tuşa değemedi. Ama artık bir klavye almak ve Nox Arcana tarzı besteler yapıp milletin kafasını şişirmek gibi bir uzun vade planım da var. :D
]

İşte o –sanırım- 1980 yılında Ferdi Tayfur'un yılbaşında TVye çıkacağı hakkında bir şaiya duyuldu. Ferdi'nin şarkılarını by heart biliyoruz da, kendisi nasıl bir adamdır? Gören yok ki; adama TV yasak. Türk filmine de biz gitmeyiz. Yılbaşını birlikte gireceğimiz grup ise seçkin mi seçkin; creme de le creme, şampiyonlar ligi. Buna rağmen herkes büyük merak içinde –sanki TVye uzaylı bir acuze çıkacak gibi- Ferdi'yi bekliyor.

Neyse Ferdi çıktı… Herkesin tek kaşı havaya kalktı… Bir kibir… Bir küçümseme…

Ve biz ise babamla, iki kafadar ise avaz avaz Ferdi'ye "Merakhhhh etmeğğğ seğğğğnnnn" diye eşlik etmeye başladık. Zavallı üvey annemin (beni büyüten taparca sevdiğim değerli hanımefendidir) utançtan yüreğine inecekti. :DDDD

Anlayacağınız bitirimlik genetik olarak geçmiş bana, özenti değilim. Öyle ki, bitirim jargonum kimi zaman yanıtlarıma yansıyor; sitenin zaptiye nazırı, bay "Asık Surat" Ergin, çoğunu zülf-ü yâre dokunur diye tırpanlıyor, hatta garibim, bazı paragrafları baştan yazıyor. :DDD

Ayrıca özenmiş de olabilirim. Yaşam bir değişim rejimidir. Farklı bir kimliğe geçmeyi istemek –eğer itekleme sonucu değilse- de bir ayıp değildir. Diğerlerinin alanına girmedikçe farklı olmaya çalışmak kadar, farklı bir kültür insanı olmaya girişmek de NE celp etmez.

Beni okumazlar, Janus olduğumu bilmezler; yine de gönül enerjisi olarak beni neredeyse altı-yedi yıl taşıyan eski bitirim arkadaşlarıma ve Müslüm severlere gönül dolusu selamlarım yollayayım.

Son iki kelam sallayayım:

  • Sevgili Müslüm-sever arkadaşlar; bence yine de gamlı şarkı-türkü dinlemeyin.
  • Sizler, gamlı şarkı dinlemeyen, dinlememek gerektiğini bilen dostlar; doğruyu bilmenin, pek doğru olmayanı küçümsemek demek olmadığını unutmayın.
  • Ve –eğer- beni okuyanlar arasında varsa, insanları kendi zevkine ve doğrusuna itekleyenler; bunu yapmayın. Gün gelir, en değer verdiğiniz nadide çiçeğiniz, örneğin özene bezene yetiştirdiğiniz evladınız, iteklene-iteklene ona-buna yararlı, ama kendine pek az yararlı birine dönüşür.
Kimsenin alanına girmeyin ki, sizin alanınıza da girmesinler.

Diğerlerinin "kendi"liğini koruyun ki, kendi "kendi"liğiniz güvende olsun. ;-)

Bırakın herkes kendi olsun. Siz de ancak böyle kendiniz olarak kalabilirsiniz.

Bırakın ben de sizlerle evimin rahatlığında konuşayım.

Böylece daha rahat ve daha uzun yazacağım. Yandınız gittiiiiiiiiğğğğ. :DDDDD

Müslümbabavari mi? Müslümanbabavari mi? :DDDD


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -