Evrenin gerçek yapısı, Lucifer, iblisler, demonlar vb.
Kurban adi altinda "can almak" NE çekiyorsa, NE de kozmik baglamda kötüyü, tekamülden geri kalmisligi temsil ediyorsa, demek ki her ne amaçla yapilirsa yapilsin kurban kesmek kötü bir eylemdir ve karmamiza olumsuz etki eder diyebilir miyiz?
(...)
Charles Leadbeater'in Astral Alem adli kitabinda da bu tip tanrilardan "köy tanrisi" olarak bahsediliyordu. Bu tanrilar da tabii yine demonlar. Insanlarin mucize diye algiladigi bazi dogaüstü güçlere sahip bu varliklar cahil insanlar arasinda "her seye gücü yeten tanri yanilgisina" neden olmuslar zannimca. Demonlarin da aslinda güçleri sinirli eski tanrilar oldugunu okumustum. Bu veriler; beslenmesi ve güçlenmesi için baska canlilarin iskenceyle ölümüne gereksinim duyan bir varlik, yaratma gücü olan bir tanridan baska her seydir fikrimi güçlendirdi.
Bir de Günes sisteminin rabbi ve rab plani oldugunu da duydum, ancak derin bir bilgim maalesef yok. Asil tanrilik mertebesinde öyle saniyorum ki bu günes sisteminin rabbi olsa gerek. Tabii kozmosu/evreni olusturan ilksel madde/enerjiyi yaratan, Logos denen erisilemez tanri da mevcutmus. Bence günes sistemini yaratan/lar hiçbir zaman bir din yollamadi, bir elçi seçmedi ve pek tabii ki kurban falan da talep etmedi.
Öte yandan, söyle bir karmasa da var; insanin yaratimindan Annunakiler adli varliklarin sorumlu oldugu, deneme yanilma yoluyla defalarca sil bastan olusturuldugu ve bu süreçlerde Enki'nin,- ki bu ayni zamanda Lucifer'mis- büyük katkilari olduguna iliskin iddialar da var.
Bu durumda milyonlarca çesit türde hayvanlar kimler tarafindan yaratildi? Bazi kitaplarda Logos, evrende enerji=madde yaratimini müteakiben pek çok ruh insaya baslamis. Bu demektir ki yaratma
yetkisi/becerisi olan tanrisal varliklar olmali. Öyleyse milyonlarca yil içerisinde gelisen yasamin basamaklarinda hayvanlarin ve bitkilerin ayri ayri yaraticilari oldugu çikarimi yapilabilir mi?(Tabii Darwin'in evrim teorisini ihmal ederek soruyorum, bir alternatif yaratilis düsüncesi).
Sizi sikmak istemiyorum ama Lucifer hakkinda da detayli bilgiler aktarabilirseniz memnun olurum. Çünkü Bülent Kisa'ya bizzat Lucifer tarafindan dikte ettirildigi iddia edilen bir kitapta oldukça enteresan seylerle karsilastim. Satan kendisine özellikle semavi dinler tarafindan izafe edilen karakteri geregi aldatici mi ya da iyilige gerçekten de daha mi yatkin anlayamadim. Kendi ifadelerine
bakilirsa o da bir tanri, düsmüs melek falan degil. Içerikte birkaç uygunsuz fikri söylem disinda neredeyse çok mantikli ve iyicil fikirlerle karsilasinca epey sasirmistim. Sizin Lucifer hakkindaki görüslerinizi ve Lucifer gerçegini anlatan bilgileri almayi çok isterim.
Saygi ve tesekkürlerimle...
YANIT
Mesajınızda her biri hakkında uzunca makaleler yazılabilecek çok sayıda soru var. :) Bu yüzden yolumuzu kaybetmememiz için doğrudan cümlelerinize odaklanacağım. Ancak yanıta geçmeden önce izninizle hakkınızda iki düşüncemi paylaşmak isterim:
Heyecan içinde olduğunuzu hissediyorum. Sizi, maji dünyasındaki öncel halime benzettim. Bu çok keyifli bir histir/ortamdır/süreçtir; tadını çıkartın. Ancak okült konusuna standart (genelde Orta Çağ temelli) bilgilere odaklısınız. Bunda da bir hatanız yok; çünkü okült böyle bir mecra. Fakat söz konusu mecranın bilgileri sizi evrenin gerçeklerinden kopartıp eğlenceli ama pratikte pek de işinize yaramayacak bilgilere atabilir.
Yine de heyecanınıza bir geri dönüş olarak yanıtımda daha önce söylemediğim iki şeyi açıklayacağımı da belirteyim.
Ve evet; cümlelerinize geçelim:
“her ne amaçla yapilirsa yapilsin kurban kesmek kötü bir eylemdir ve karmamiza olumsuz etki eder diyebilir miyiz?”
Büyük olasılıkla… çünkü her insanın bilincinde, Yaratıcı ile kontak halinde olan bir çeşit “kollektif bilinç dışı” kaynaklı bilgiler vardır. Bu bilgilerde bir hayvanı gereksiz yere öldürmenin (tehlike altında olmadan, keyfi şekilde can almanın, yaşama son vermenin) “kötü bir şey” olduğu da yer alır. Kurban kestiren bir kişi pozitif ağırlıklı bir bilince sahipse, yani söz ettiğim alanla bağlantısı varsa, bu bilgi yüzünden (yanlış bir iş yaptığı düşüncesi ile) kaygılanacak, kaygı ise NE celp edecektir. Eğer alan ile bağlantısı yoksa, zaten NE içinde bir kimsedir.
Ancak PE temelli bir bilinç, herhangi bir nedenle (nasıl olur bilemiyorum açıkçası) bir hayvanı öldürerek çok iyi bir iş yaptığına bütün kalbi ile inanıyorsa, PE üretecek olabilir.
Bu yüzden biz kurban kesenlere olayın içerdiği tehlikeden arınmak adına kurban kanı ile kesinlikle ilgilenmemelerini, hele ki kanı alına asla sürmemelerini, eylemi bütünü ile zor durumda kalmış insanları mutlu etmek arzusu/düşüncesine odaklamalarını öneriyoruz.
Diğer yandan farklı şekilde düşünürsek şu sonuçlara varabiliriz: Kurban amacı ile kesilmeyen büyük ya da küçük baş hayvanlar, mutluluk içinde yaşayacakları çiftliklere gönderilmeyecekler. Ya da kurban edilecek hayvanlar, mutluluk içinde yaşadıkları çiftliklerden kopartılmadılar. Onlar zaten aynı biçimde öldürülecekler. Bu yüzden bazı hayvanları -maddesel gücü olmayan kişileri mutlu etmek adına kurban etmek- çok da ters değil diye düşünüyorum. Sofralarında et görmeyenlerin farklı bir mutluluğa ulaştırılması, o hayvanların boşuna ölmemiş olmaları anlamında değil mi? Bence Müslümanlık bunu yapmaya çalışmıştır.
Yayınlanmamasını istediğinizi bölümdeki köpek hakkındaki sözlerinizi gülümseyerek okudum. Evet; doğru olabilir. :) Aramızda kalsın. ;-)
“beslenmesi ve güçlenmesi için baska canlilarin iskenceyle ölümüne gereksinim duyan bir varlik, yaratma gücü olan bir tanridan baska her seydir fikrimi güçlendirdi.”
Haklısınız, ama doğru bilgileri okült ortamında olduğunuz için abartılı ve hatalı yansıtıyor olabilirsiniz. Demon diye bir şey olduğuna doğrusu hiç inanmamaktayım. Bunlar bir alan… İnsan bilincindeki alanların frekansları ile rezonansa girerek genlikleri artıyor.
Şöyle söyleyeyim: Astral diye bir yer olmadığı gibi, orada eli yabalı, keçi kuyruklu (ya da korkunç görünümlü) varlıklar olduğunu söylemek hayli zor. Ancak bir kişinin beyninde olumsuz düşünceleri uyandıracak NTleri salgılatacak elektrik ve bu elektrikle meydana gelen EM alan olduğunda bu alan, daha farklı dışsal alanlarla eksitasyona giriyor. QFTnin zaten temeli alanların senkronizasyonudur. Bir diğer deyişle canlılara işkence edip bundan zevk alan bir beyinin NEsi ile beslenen ve bu enerjiyi kişiye geri yansıtan alan (buna demon diyelim) aslında olan-bitenin hiç farkında olmayabilir.
“Bir de Günes sisteminin rabbi” şeklinde başlayan paragrafınızda fark edilebileceği gibi evreni bir bilgisayar oyunu gibi görme eğiliminiz var. Sistem yaratan birimler, onların yolladığı dinler, hatta bir tanrı tarafından yollanan din, seçilen elçiler… Bu düşüncelere bağlanırsanız (size keyif veriyorsa inceleyin, eğlenin, rahatlayın, bunlar güzel şeyler, ama tüm yanıtları burada aramak farklıdır) gerçeklere ulaşamayacak olabilirsiniz. Okült lehçe, kuantum mekaniğinden haberdar olmayan insanlara yapıyı anlatabilmenin bir yoludur. Çaresizlik tahtında bir çıkar yoldur diyeyim. Ama bu çağda okült bilgilere gömülmek bence çok büyük kayıptır. İnsanlardan bir şey talep eden, dinler yollayan, peygamberler seçen tanrılar olduğuna inanmam mümkün değil. Bu oluşumlar kendi kendine, evrensel alanlar ve insani alanların (hatta tüm canlıların ve cansızların alanlarının) etkileşimleri ile var olan şeylerdir.
Bu sözlerimden bilimsel jargondaki “Yaratıcı yoktur, her şey kendi kendine oluşur” düşüncesi çıkmasın. Beni izliyorsanız, görüşümüze göre mutlak iyicil Yaratıcı’nın bilinçli olduğuna inandığımızı ve onu ne derece sevdiğimi bilirsiniz. Her şey onun ana alanı içinde gerçekleşir. Sorulması gerekli soru ise şudur: “Dışarda” bilinçli acı/korku/öfke yaratan bir negatif alan var mı? Yoksa kontak kopunca yaşananlar mı sadece acı/korku/öfke duygusu olarak tezahür ediyor?”
Bence ikincisi doğru…
Yani neredeyse her lafın başında “gevelediğim” ataerkil kültürü, hatta Yahveh’i yaratan da insan bilinci olabilir. Aslında her zaman her şey yolundadır; kötülük, bunu fark etmeyen insan bilincinin ürünüdür.
“Logos denen erisilemez tanri da mevcutmus.”
Bu söz çok doğru! O Yahveh’tir. Yahveh evreni logos ile yarattığını öne sürer. Logos, "akıl enerjisi" şeklinde tanımlanabilecek bir yapı, nöronların bir çeşit çakış modelidir. Bu model insan adlı yaşam türünün beyni için uygun değildir; çünkü "pratik yaşam" diyebileceğimiz gerçeklikten ("ilerleme" adlı eylemcilikten) kopartır. Kendi yapısının giriftliğine, içinden çıkılmazlığına, soyutluğuna yönlendirir. Eski bir kitapsever olsam da, anaerkil ezoterizme girdikten sonra kitaplardan yana çıkmamamın nedeni bu enerjiye beyinlerde geçit vermeme çabasıdır. Ancak yineleyeyim: Acaba bir Yahveh var mı? Bence o da çok kuşkulu…
Annunakiler farklı bir konu. Uzaylı denilebilecek bir uygarlığa ait varlıkların bir planetin (Dünya’nın) ilkel canlılarının genlerinde oynama yapmış olmaları mümkün olabilir. Günümüzde Batıda bu gibi deneylerin insanlar üzerinde yapılıyor olduğu ve giderek bu işin artacağı hakkında ciddi kuşkularım var. Ancak Annunakiler konusu hakkında en küçük bir araştırmamız olmadığı için işe yarar laflar edemeyeceğim.
Ayrıca belki de şöyle de düşünmek gerek: Onların olup olmaması, ya da Enki’nin Ea’nın, Anu’nun, şunun bunun kim olduğu neden önemli? Kişisel olarak bu bilgilerin insan keyfine katkı sağlayacak yararı olduğuna inanamıyorum. Zaten bu gibi konularla ilgilenmeyi aynı nedenle yıllar önce terk ettik. Bizler -maji öğretme dahil- her adımızı pratik yaşama keyif, neşe, bolluk, şenlik, heyecan, coşku, tatmin, dinginlik vb. katacak eylemeleri bulmak adına atarız. Bize göre bilgi işe yarar olduğunda değerlidir. İşe yaramak kriteri ise güncel yaşamı kolaylaştırmak, kaliteli hale sokmaktır. Bize göre en derin felsefi doktrinler insan hayatına canlılık ve eğlence katmıyorlarsa çöptürler; çünkü canlılık, yaşama sevinci, heyecan, coşku, doyum ve dinginlikten öte değerli şeyler yoktur. Bu söylem tembel ve zevkperest insanların zorluklardan kaçış yolu değildir. Andığım duygular beyindeki ödül devrelerinin tetiklenmesi ile var olurlar (ya da tetiklenince var olurlar). Ödül devreleri ise PE celbi ile en yakın ilişkisi olan sistemlerdendir.
“Bu durumda milyonlarca çesit türde hayvanlar kimler tarafindan yaratildi?”
Biz bu noktada türeyişe inanıyoruz. Şu anda bile bir sürü canlı nesli yok oluyor, yenileri oluşuyor. Bunların gerisinde gizem aramak gereksiz bence… Evren “dönüyor”, işliyor.
“Öyleyse milyonlarca yil içerisinde gelisen yasamin basamaklarinda hayvanlarin ve bitkilerin ayri ayri yaraticilari oldugu çikarimi yapilabilir mi?”
Ben bu sorunuza da “alanlar” bazında yanıtlayacağım. Çok yüzeysel geçeceğim: Söz konusu alanların hepsinin keşfedilmediğine inanıyoruz. Örneğin Higgs, sadece 2012de bulundu. Ama milyonlarca yıldır etkindi, evren böyle var oldu. İnsanlar binlerce yıl güneş altında bronzlaştılar ama UV diye bir şeyin varlığını 1890’da (birkaç yıllık hatam olabilir) anladılar. Hatta daha ileri gidelim: Bizler temel dört kuvvetten başka kuvvetler olduğunu, bunların da bozonu olduğunu iddia ediyoruz. Negatif ya da pozitif şekilde isimlendirdiğimiz farklı frekansları (radyasyonları) yaratanlar bu alanlar. Adı geçen alanları kuantum uzayını değil, uzayın işleyişini bilmeyen insanlara nasıl anlatırsınız? Sorumu kendim yanıtlayayım: İnsan bilinci, sezdiği gerçekleri kendinde açıklamak adına her birine bir tanrı adı vermek zorunda kalacaktır. Demek istediğim şu ki: Yaratılanların yaratıcısı farklı alanlar ve onların rippleları olabilir. Ama bunlar bilinçli midir? Bence hayır, değildirler.
“Bülent Kisa'ya bizzat Lucifer tarafindan dikte ettirildigi iddia edilen bir kitapta oldukça enteresan seylerle karsilastim.”
Ben Bülent'ten -ki sırdaş sayılacak kadar yakındık- ona Lucifer'ın kitap dikte ettirdiğini duymadım. Bu iddiada bir kitap ona getirildi, o inceledi ve ona bir önsöz yazdı. Yine de Bülent'in her yaptığını bildiğimi iddia edemem. Ama bu denli önemli bir olay olsaydı bana söylemeyeceğini düşünmek zor.
Biraz konu dışına kayayım: Yanıtlarımı izleyenler Bülent’i ne kadar -gerçek bir sevgi ile- sevdiğimi anlamışlardır. Hayatta iki can dostum oldu, biri Bülent’ti, ikisini de yitirdim. Ancak onunla GENELDE bu konularda hiç anlaşamazdık. Çok uzun yıllar süren dostluğumuzda tek (rakam ile 1) adet tartışmamız (hele ki dargınlığımız) bile olmamıştır.
Zıt görüşlere sahip olsak da, o engin hoş görüşü ile “Bilinmeyen Yönleri ile Satanizm” adlı kitabında -artık açıklıyorum- “İkinci ekol” olarak bizim grubumuza yer verdi. Böylece yanıtımın başında "yanıtımda daha önce söylemediğim şeyleri söyleyeceğimi" dediğim ilk konuyu açıklayaylım: Kitabında söz ettiği “ikinic ekol” biziz. Gerçi bizi de satanist saydı… :) Can sağ olsun. :) Aslına bakarsanız Hıristiyanlık ve Yahudiliğe göre satanist olduğumuz söylenebilir. Onun bu hoşgörüsüne ek olarak, ben de ona saygı duysam da, hala da onun düşüncelerinin sadece hatalı değil, bir de TEHLİKELİ olabileceğine, hatta kendine zarar verdiğine inanırım. Sözlerim illaki doğrudur diye iddia etmem, ama inancım bu yöndedir.
Onun varlığını biliyorum. Bu varlıktan tebliğ aldığı doğrudur. Haddimi aşmak istemem, ama adı geçen varlık da bizim düşüncelere hiç uygun değildir. Kimdir? Lucifer mıdır? Dahası, Lucifer diye bir şey var mıdır? Kesin yanıt veremem. Sadece “BENCE Bülent’in BAZI sözlerine biraz dikkatle inanılmalıdır ve Lucifer diye bir şey yoktur” sözünü su gibi rahat söylerim. Düşünceyi söylemek ile bu düşünceyi teorize ederek, mutlak doğru diye sunmak, hele ki baskıcı şekilde savunmak farklıdır.
Konuyu en baştan alarak açıklayıcı bir konuşma yapmama izin verin:
Bir gerçek (gerçeklik) vardır… bir yapı. Ona iyilik demek de anlamsızdır; çünkü iyilik, sadece kötülük varsa anlam kazanır. Bu olağan yapıdan (kötülük olduktan sonra iyi sayılmak zorunda kalan yapıdan) bilmediğimiz ve deliler gibi aradığımız bir nedenle uzak kalmak mümkündür.
Lucifer İncil’de (Yeni Ahit’te) ortaya çıkmıştır. İlk Çağ mitolojilerinde yeri yoktur. Hatta Yahudilikte, yani Tevrat’ta, onun hakkında tek satır, tek kelime yer almaz. Tevrat’taki düşman, seks ve içki tapımı ile onurlandırılan Tanrı ve Tanrıçalardır. (Lucifer hakkında etraflı bilgi edinmek adına SELAMÜN ALEYKÜM ve ŞEYTAN - 3- Lucifer/Şeytan... Yani Venüs! adlı yazımı okuyabilirsiniz.)
Şİmdi de yanıtımın başında "yanıtımda daha önce söylemediğim şeyleri söyleyeceğimi" dediğim ikinci konuyu (ve böylece Lucifer'ın kimliğini) açıklayaylım: Bu güne dek verdiğim yanıtlarda onun hep öncel (anaerkil) bir düzenin sembolü olduğunu anlattım; eski anaerkil tanrıçaların simgeleştirilmiş hali olduğundan söz ettim. Ancak bizim çok fazla dile getirmediğimiz bazı teorilerimiz daha vardır. Bunlar, iş arasında bir fırsatını bulup “oh” demek için siteye gelen dostları bunaltacak içeriktedirler. İşte şimdi ilk kez onlardan da küçük bir parça aktaracağım: Lucifer, 1000 yıllığına "yer altı" denilen yere gömülen bir evrendir. Yere altı ise bir kara deliktir. Bu evren mitolojilerde Altın Çağ olarak adlandırılan bir ortamdır ve insan adlı canlının bilinç yapısına uygundur. (İçinde yaşadığımız evren ise uygun değildir. Dünya üzerinden silinemeyen acının nedeni budur.) Bu evren -çıkan bir savaşta diyelim- bir kara deliğe atılmış, ya da düşmüştür. Söz ettiğim olay, Hint felsefelerinde daha detaylı açıklanmaktadır.
Bu gerçekler YİNE insan bilinci ile sezilmiş, ama anlamlandırılamamış, açıklayıcı olmak adına yer altında gömülen şeytanlar olarak deşifre edilmeye çalışılmıştır. Sezen bilinç ne de olsa ataerkil kültür tarafından etkilendiği için gömülen kötü, gömen iyi olarak algılanmaktadır. Gömülen kötü ise, neden bu çağa Altın Çağ denmektedir?
Bülent, standart bir okültistti. Onunla konuşabilseniz, sorularınıza sizi keyiflendirecek upuzun yanıtlar verirdi. (Bilgisini kıskanmadan paylaşırdı. Konuşmayı, anlatmayı, açıklamayı, öğretmeyi severdi. Ketum değildi. Korkak hiç değildi. En tehlikeli konulardan ulu orta söz eder, bazen başını derde sokar, kavgaya girer… ve pek eğlenirdi.)
Ben ise -akademik kökenli bir ailenin genlerini taşıdığım için- (bu sözlerimde en küçük bir üstünlük vurgusu aranmamalıdır, yanıtlarımda sık sık entelektüelliğin meziyet olmadığını söylerim) Bülent’in sisteminde en küçük başarı sağlayamamışımdır. Benim önceki majikal başarılarım, yurt dışı kaynaklı satanizmimle ilgilidir. Bu yüzden kendi ekolümü -lise ve üniversite eğitimimde yaka silktiğim- bilimsel bilgilere gömülerek yaratmak sorunda kalmışımdır.
Sistemler ve dinler, karaktere uygunlukları, onu pozitive etme oranında kutsaldırlar. Yanlış sistem bile belki yoktur; adama uygun olmayan sistem vardır. Tanımak şansını yakaladığım, yürekten hayranlığım ve sevgim olan iki Katolik papaz, tanıdığım bazı paganistlerden, hatta Müslümanlardan çok, ama çok daha pozitiftir. Onlara bu öğreti “yaramıştır”. Ama hala da bana göre söz konusu iki din (Yahudilik ve Hıristiyanlık), kaygan mecralardır.
Bir majisyenin başarı elde etmesi adına spiritleri envoke etmesi gerekebilir. Bir diğeri ise (örneğin ben) alan kontaklarına odaklanarak sonuç alabilir. Majikal yöntemler de insan bilinci (inancı) ile var olur, öyle de yaşarlar. Yine de her bir şey ana alan içinde -arada kopukluklarla- yaşanmakta, süregelmektedir.
Ve son bir toparlama yapayım: Kocaman ve şahane bir alan tahayyül edin. Edemiyorsanız Kuran’da geçen Cennet ayetlerini okuyun. Ancak bunların bin yıldan önce yazılan bir kitabın bilgileri olduğunu, yani bu kitabın o zamanki insan bilinci ve bilgi birikimi ile ilgili olduğunu unutmayın. Sonra biraz kuantum mekaniğini kurcalayın. Bu konuda sitemizden yardım alabilirsiniz. Ve hepsini sentezleyerek bu alanın şahaneliğine vakıf olun. İşte siz, ben, karşımda surat asan Mali (Mehmet Ali) :), aileniz, benim ailem, Mali’nin ailesi, hatta “tüm insanlar ve hayvanlar ve bitkiler ve taşlar, topraklar ve denizler” şeklinde özetleyeyim, her şey, tüm makrokozmostaki her bir şey, o alanın virtual photonlarıdır.
Bu gerçek “bubble” olarak gerek Mısır Ogdoad tradisyonunda, gerek Max Tegmark tarafından (soap bubble) sözleri ile dile getirilmiştir. (Elimizi sorunuzla iyice açtık, vaktim olursa bir makale yazayım bari. :) )
İnsan bilinci, tıpkı virtual photon gibi, ani, geçici ve hatalı bir bilinç fışkırmasıdır. Bu fotonlar ya da bilinçler (bilinçlerimiz) (tıpkı elektronun çekirdekten bazen kopması gibi) ya ana alandan kopup başka bir alan ile senkronize olur, ki, buna cehennem denilebilir; ya da olağan/doğal frekansını yeniden yakalayıp evine (Yaratıcıya, tanrıya, Allah’a, Ana Tanrıça’ya, bilinçsiz bir pozitif alana vb. vb.) dönüp sefa etmeyi bir kez daha sürdürmeye koyulur.
Bir toparlama daha: Her şeyin yolunda gittiği bir ortamda saçmalayan çıkıntılar olmaktan ve gereksiz yere işleri karıştırıp durmaktan öte bir şey değiliz.:)
Oysa -biz yarattığımız YAHVEH'LER, onun ağzından döktürdüğümüz dinler ve çeşitli herzevekilliklerle- başımıza derde sokup dursak da, aslında her şey, hep yolundadır.