YANIT
Yaşadığınız olayın açıklaması hakkında bilim temelli iki teori bulunur. Bu konuda etraflı bilgiyi FAL ve FALCILAR adlı yazımdan edinebilirsiniz. Ancak ben sorunuzu link vererek geçiştirmek istemediğim için konu hakkında bir kez daha konuşayım.
Gelecekten, ya da geçmişten haber almanın bilimsel açıklamalarından ilki Einstein’ın Özel Görelilik yasası ile ilgilidir. Yasa, ataerkil kalıplarla şartlanmış, pozitivist (sadece görünen gerçektir) bakış açış yüceltilmiş kültürümüz beyinlerince kabul edilmesi güç olsa da deneysel olarak kanıtlanmıştır ve şöyle özetlenebilir: Zaman herkes için farklı hızda akmaktadır. Zaman geçiş hızını belirleyen, objenin hareket hızıdır.
Bu teori ile GEÇMİŞ VE GELECEK ŞU AN VARDIR linkindeki yazımda anlattığım şekli ile, geçmiş ve gelecek zaten hazır olan bir yapıdır. Brian Greene, Roger Penrose ve Stuart Hameroff benzeri bilim adamları bu yapıyı bir film şeridine benzetirler. Zaman okları sürekli ileriyi gösterdiği için biz zaman geçiyor, yani geleceğe gidiyoruz sanırız. Yine Green’in sözleri ile “Okları geri çevirebildiğimizde film şeridinde geri gitmek mümkündür, geleceğe gidiyoruz düşüncesi sadece bir sanrıdır.” Bazı bilinçler doğal yapıları nedeni ile, bazı bilinçler eğitim ile, bazı bilinçler ise geçici olarak (örneğin büyük bir acı sonrasında) söz konusu film şeridinde değişik karelere atlayabilmektedir. Geride duran bir kareye atlamak “geçmişi görmek”, ilerdeki kareye atlamak “geleceği bilmek” şeklinde yorumlanmaktadır.
İkinci yorum ise kuantum mekaniği temelindedir.
Evren, bilimsel konulara uzak olan olağan kişilerin kabul etmeleri çok zor olan gerçekler bazında işlemekte, ne işlemesi, basbayağı var olmaktadır. “Olağan kişiler” sözlerimde bir küçümseme yoktur. Gerçekler, ataerkil sistemle binyıllardır “dövülerek biçimlendirilen” ezber kalıplara öylesine ters yapıdadırlar ki, modellenmiş beyin, gerçekleri kabul edemez. Einstein bile kabul edememiş, Bohr’un buluşlarının hatalı olduğunu göstermek adına hastanede ölüm döşeğinde bile uğraşmıştır. Einstein, Bohr’a “Tanrı zar atmaz” demiştir. Bohr ise “Tanrının ne yapacağını söylemekten vazgeç” şeklinde anlamlı bir yanıt vermiştir. Einstein, kuantum mekaniğini engellemeye çok uğraşmıştır.
Ancak deneysel ortamda Einstein’ın -yine- yanıldığı ortaya çıkar (kendisi kara deliklerin gerçek olmadığı benzeri pek çok teorisinde yanılmıştır), Bohr’un varsayımı kanıtlanır.
Bu varsayım ise evrenin ölçüm ile, ölçümü yapan (yani bizler) tarafından var edildiğidir.
Teori giderek bazı bilim adamlarınca geliştirilir (bu “bazı bilim adamları” dediğim kişiler arasında Nobel ödüllü olan da vardır) ve söz konusu ölçümün beyinde yapıldığı öne sürülür. Yani evreni meydana getiren bilinçtir. Bazı yorumlar (örneğin ORch OR) bu “meydana getiriş”in yerini de saptarlar: Dalga fonksiyonu beyinde nöronların “mikrotübüller” adlı bölümünde çökmektedir.
Bilinç ise inançlarla örülüdür.
Bu bilgileri fal ve falcılara perkitelim: Falcının sözleri sadece onları duyan kişinin inanç ölçüsünde gerçekleşir; çünkü sözleri duyan (fal baktıran) kişi sözlerin gerçek olduğuna inancı doğrultusu ve miktarında kendi evrenini yaratmaktadır.
İşin en ilginç yanı; falcı eğer sözlerini belli bir görüm (film şeridinde yolculuk) ile söylememiş, uydurmuşsa, ya da gördüğü olayların gerçekliğine bir nedenle inanmamışsa, sözlerine inanan kişi (fal baktıran kişi) ile farklı evrenlerde yaşıyor olacaktır. Falcıya inanan kişi falcı sözlerinin var edildiği evrende yaşarken, falcı kendi sözlerine inanmadığı için, kendi inandığı (her ne ise) olaylarla yüzleştiği bir evrendedir.
Sizin gibi bazı kişiler film şeridinde rüyalarda yolculuk ederler; çünkü rüya diye bir şey yoktur. Uyku, bilincin parçacık halinden (beyinden) çıkıp, geçici olarak dalga fonksiyonuna (gerçek haline/ortamına) dönmüş halidir.
Bu durum hepimiz için geçerlidir. Evrendeki her parçacık (örneğin elektron), kural olarak hem dalga, hem parçacıktır. “Duruma göre” bu iki hal arasında geçiş yapar. Schrödinger’in denkleminin tersine, Frank Tippler ve benzeri bilim adamlarının teorilerine göre “madem ki bizler elektronlardan yapılmışız, o zaman bizim de dalga fonksiyonu halimizin vardır”. Uyku ise dalga fonksiyonuna geçici dönüşten başka şey değildir.