YANIT
Bana "sevgili Janus" deme ödülünüz için teşekkür ederek başlayayım. Ve nezdinizde bu güzel armağanı bana lütfeden diğer soruculara da teşekkür edeyim. Kimi zaman bu güzellik için teşekkür etmeyi unutuyorum, kusura bakılmasın.
İzninizle yanıta geçmeden farklı konuda biraz uzunca konuşmak istiyorum; konumuz psikoloji.
Ne yazık ki psikolojik rahatsızlıklar ve kişilik bozuklukları ile ilgili en küçük bir bilgimiz yok; psikolojiye inancımız da… Bu durum tabidir ki psikolojiye inanan arkadaşlara ya da psikologlara saygımız olmayacağı anlamında değildir.
Nedenselliğini aşağıda açıklayacağım inançlarımız yüzünden söz ettiğiniz bozukluğun içeriğini bilmiyorum ve korkarım ki araştıramayacağım. Ama ruhsal sorunlar ve maji hakkında bildiklerimi aktarabileceğim için sorunuzu kabul ettik. Umarım söyleyeceklerim sorunuza yanıt olur.
Psikolojiye sempatimiz olmamasının nedenleri ile konuşmamıza başlayalım.
Editörün notu: Doğrudan majikal bilgilere geçmek isterseniz lütfen tıklayın.
I - Psikolojiye fazla sempatimiz olmamasının ilk nedeni psikolojinin bir bilim dalı olmaması, ancak yaygın kültür nedeni ile bilim olarak algılanmasıdır. Psikoloji bir disiplindir. Deneyselliği olmayan bir alanın iddialarının (hem de üzücü sonuçlar doğuran iddialarının) doğruluk/gerçeklik olasılığının biz okültistlerin teorilerinden fazla anlamı olduğunu varsaymak bize göre kuşkuludur.
II - Psikoloji aracılığı ile -koşulların anlık değişimi ile sona erecek- basit beyin süredurumları birer hastalık, daha kötüsü "kişilik bozukluğu" olarak prezante edilmekte, beyinlere bunların ciddi sorunlar olduğu bilgisi embed edilmekte, böylece pek çok kişi sözlere inanarak kendilerinde nocebo uygulamakta ve gerçekten de sorun sahibi olmaktadır.
III - Zaman içinde sayıları -taşıdıkları garip ve telaffuz edilmesi bile güç- isimlere paralel şekilde artan ruhsal "hastalıklar" aslında olağan sayılabilecek NT dengesizlikleridir. Bunların en yaygın olanlarına bir isim atamak, her birini başarı ile bir illete çevirmek anlamındadır. Teşhis koymak, kesin kılmaktır. (Neye inanırsanız, ya da inandırılırsanız, onu yaşarsınız.)
En popüler ve çok kişinin her nedense kendilerinde olduğunu rahatça söyledikleri depresyonu ele alalım.
a-) Depresyon bizim zamanımızda adı bilinmeyen "patofizyolojik" bir durumdur. Bu patofizyolojik denen şey ise çok ilginç bir kavramdır. Vikiden alıntı yapayım: "bir hastalık ya da hastalık olarak adlandırılamayacak anormal sendromlar ya da durumlar nedeniyle normal mekanik, fiziksel ve biyokimyasal işlevlerde ortaya çıkan bozukluklar." Yani pato bilmemnede ortada bir hastalık yoktur, ama anormal bir durum vardır (neyin anormal durum olarak nitelendiği belirsizdir) ve bu -ne olduğu belli olmayan şey- bir bozukluk meydana getirmektedir. Bu anlatım -tıpkı "bilinç altı" gibi- her yana çekilebilecek ve istendiği şekilde yorumlanacak kadar esnek bir içerik taşımakta olduğu için pek çok basit sıkıntı psikolojik hastalık ya da kişilik bozukluğu olarak etiketlenebilmektedir.
Yani depresyon, sizde bir hastalık olmadan hasta olduğunuz, ya da hasta olduğunuzun söylendiği illetlerdendir.
b-) Ruh bilim denirken, ruh sözcüğü ile kastedilen bilinçtir. (Psikoloji/ruh bilim, adında yer alan ruh/pshche ile sözcüğün kaynağı olan spiritüel temelli anlama bütünü ile ilgisizdir.) Psikolojiyi geçin, gerçek bir bilim dalı olan nörobilimin bile hiçbir şekilde çözemediği, ne olduğunun bilemediği bilincin, deneysiz ortamda iyileştirilmeye(!) çalışılması ve onun hakkında sürekli yeni hastalık güncellenmesi dikkate değerdir.
c) Depresyon beyinde serotonin ve dopamin eksikliğidir sadece. Serotonin ve dopamin NTdir. Bunlar aksiyon potansiyelini, yani nöronların elektrik atımını post sinaptik (bir sonraki) nörona geçiren kimyasallardır. Ruh durumumuzu (ve daha pek çok şeyi) meydana getirenler NTlerdir. NTler postsinaptik nöronda bir reseptöre (alıcı hücreye) bağlanırlar ve akım sürer. Anılan "pek çok şey" de böylelikle meydana gelir. Ancak NTlerin postsinaptik nöronda hangi reseptöre ve neden bağlandığı hala bilinememektedir.
"Çok yakın zamana kadar teknoloji, bir seferde yalnızca bir avuç nöronun bilgisini yakalamalarına izin veriyordu. Bu bir film izlemeye ekrandaki birkaç milyon pikselden yalnızca 1000'ini görerek izlemek gibi bir şey." Dr. Christof Koch, Allen Beyin Bilimi Enstitüsü Baş Bilim İnsanı ve Başkanı.
Ancak açıkça bilinen kısım, serotonin ve dopamin sistemlerinin mutlu olunduğunda, neşeli, şen olunduğunda, seks yapmak ve yemek yemek sırasına, bir ödül alındığında ANINDA aktive olmasıdır. Bu bilimsel gerçekten yola çıkarak depresyon adı takılan ve bir illete evrilen beyin süredurumunu basit nedenleri kadar, onu geçiştirmenin yolunun kişinin ruhuna uygun ve tatmin bulacağı koşullara geçmesi olduğu ortaya çıkar. Ortada büyütülecek hiçbir şey yoktur. Sorun, kişinin yaşadığı yaşam modelidir. Ele alınması ve rafine edilmesi gereken bu yaşam modelidir.
Bir kez daha yineleyeyim:
- Söz konusu olağan olaya (kişi mutlu ve tatmin dolu bir yaşam süremediğinde serotonin ve dopamin salgılanamaması durumuna) bilimsel tabanlı olduğu iddia edildiği için inandırıcılığı yüksek olan bir ad takıldığında,
- basında konu hakkında "Çağımızın illeti" başlık ve içerikli makaleler yayınlandığında,
- çağdaşlık adı altında dayatılan her şeyden pay almak isteyen kişiler bu yayınlara tartışmasız itibar ettiklerinde her bunaldıklarında (serotonin dopamin eksikliğinde)
kendi kendilerine teşhis koyacak ve nocebo ile söz konusu NTlerin salgılanmasını daha da ketleyeceklerdir.
Oysa kimi bilgilerin(!) piyasada OLMADIĞI basit ortamlarda, ilk bunaldığınızda basitçe, basit insanlar gibi "Ay; sıkıldım, çıkıp bi hava alayım" diyerek kendinizi yine basitçe ofisten ya da evden dışarı atma olasılığınız, bizlere belletildiği şekli ile "Depresyona giriyorum ben" demekten çok daha yüksektir. Bazı ortamlarda "Bilmek, lanetlenmektir".
NTler ANINDA, dikkat buyurun, bir daha yazayım, ANINDA, salgılanmaya başlayabilirler. Bu demektir ki pozitif ruh durumuna geçmek anlıktır. Bu kadar basittir denklem. Ancak gecikildikçe ketlenmeler kök salacak, yani yok edilmesi zor bir pattern'e dönüşecek, bir olumsuz nöral yolak meydana gelecek ve söz konusu alanı aşmak giderek güçleşecektir.
Konu önemli bir kez daha farklı anlatımla dile getireyim:
Ruh bilimde her beş yılda bir yenisi ortaya sürülen garip adlı yeni kişilik bozukluklarının ne olduğu hakkında bilgilendiğiniz(!) anda, eğer ki kendinizde böyle bir durum olduğundan kuşkulanırsanız kendinizi anında hastalandırmış/lanetlemiş olursunuz. İşin kötü tarafı kuşku duymanın kolaylığıdır; çünkü kişilik bozuklukları olarak servis edilenler genelde gündelik insanların çektikleri sıradan ve kendi kendine geçecek olan sıkıntılara verilmiş karizmatik adlardır.
İşte anlattığım nedenler yüzünden şu ana dek ortaya sürülen hiçbir hastalık hakkında bilgi(!) edinmemişizdir.
Yine aynı nedenler yüzünden söz ettiğiniz bozukluk denen durumu incelemediğimi eklemem gerek. Sizin sözlerinizden yola çıkarak o garip isimli şeyi "kişilik bölünmesi" olarak algılayarak iki laf daha edeyim (eğer içerik farklı ise lütfen kusura bakmayın).
Kişiliğin ikiye, üçe, dörde bölünmesi OLAĞAN BİR DURUMDUR ve sürekli her birimiz tarafından yaşanır. Bunun en basit kanıtı kankamıza, seks partnerimize, çocuğumuza, elemanımıza, patronumuza, ev sahibimize gösterdiğimiz farklı kimliklerimizin olmasıdır. Bunlar sanıldığı gibi yapay "sosyal maske"ler değil, beyinde var olan farklı kimlik alanlarıdır. O kadar "bizden" ve reeldirler ki, bu farklı kimliklerin ses tonları ve beden dilleri bile farklılaşabilmektedir. Bu kimliklerin her biri beyinde farklı bir nöron çakma paterni, fizikçilere göre bir alandır. Altını çizmek isterim ki, uzun süredir bilincin ne olduğu hakkında çok daha reel, ampirik bilgileri nörobilimcilerden değil, fizikçilerden gelmektedir. Doğrudur, bu alanlar arasında kimi zaman bağlantılar kopabilir ve bazıları kortekse ulaşamayacak dalgaboyunda (buna güçte) diyelim olabilir. Ancak bu durum son derece seyrek görülen bir haldir. Çoklu kişilik bize göre bir sorun değil, bir zenginliktir; çünkü her bir kimlik, başlı başına farklı bir yaşamdır.
Dertler aşırılıktan gelir. Şeytan, ya da negativite her şeyi (anne sevgisi, vatan sevgisi, hatta dindarlığı bile) bu ifriti ile çığırından çıkarabilir. Bir anaerkil pagan olarak altını çizmek isterim: En büyük düzeltici (ki, ona hekim diyebiliriz) doğadır. Onun devreye girmesi ve tedavilerini uygulamaya başlaması için yapılması gereken şey, sorunun (sıkıntının, negatif düşüncenin, öfkenin, kaygının) BAŞLANGICINDA bunu fark edip pozitif beyin süredurumuna (bu cafcaflı lafı da basitleştirelim, kişiye keyif, neşe, eğlence verecek ortama/şartlara) atlama gücüdür. (Sözlerim ciddi fiziksel sorunlar için değildir.) Her şeyi kendi haline bırakıp (ki, akış pek hoşumuza gitmeyecek olabilir) elden geldiğince stressiz bir ortama geçebilmekle pek çok ruhsal sıkıntı KENDİ KENDİNE hallolur.
Sözlerimiz insanlar psikologlara gitmesinler, bizler gibi pseudo-bilim yapanların cebi dolsun diye uydurulmuş mesnetsiz laflar değildir. Bizler psikologlara gidilmesini, ancak sürekli sorun ANLATILMAMASINI, bence pek çoğu pozitif kişiler olan psikologlara tıpkı bana sorulduğu gibi, hayat hakkında, insan davranışları hakkında, mutlu olma yolu hakkında kısa ve net sorular sorulmasını ve onların DİNLENMESİNİ önermekteyiz. Söz konusu kişileri salt dert dinleme konumunda tutulmaları makro kurtuluşu açısından kayıptır.
Tüm dürüstlüğümle söylemek isterim: Maddi gücüm elverse severek, büyük istekle çeşitli psikolog arkadaşlardan seans alır, onlara yaşam hakkında, özellikle insan ilişkileri hakkında onlarca soru sorar, aldığım yanıtları da ciddiyetle not ederdim. Psikologlardan seans alan arkadaşlara böyle davranmalarını hararetle öneririm.
Daha samimi ve içten olayım: Tanıdığım kadarı ile pek çok psikolog, sokaktaki adamdan misli ila daha fazla oranda anaerkil kültürdedir.
Bu yüzden diyoruz ki: Onlara dert anlatmayın… Sorun ve sözlerini not alın; sonra uygulamaya başlayın.
BIRAKIN ONLAR KONUŞSUN.
Bu açıklamadan sonra sorunuza geçeyim.
Sorunuzu aşağıda belirteceğim üç şıktan biri için sorduğunuzu düşünüyorum; her birini ayrı ayır ele alıp, sizi tatmin edecek laflar etmeye gayret edeceğim.
1 - Birisi tarafından lanetlendiğinizi düşünüyorsunuz ve bunun ne ölçüde gerçek olabileceğini merak etmektesiniz.
2 - Kendinizi -fark etmeden NE çekerek- bir anlamda lanetlediğiniz ve bu nedenle ruhsal sıkıntı çektiğinizden kuşkulanıyorsunuz ve maji ile bu sorunu giderip gideremeyeceğinizi öğrenmek istemektesiniz.
3 - Psikolojik bir sıkıntınız var ve majiyi şifa olarak ne ölçüde kullanacağınızı soruyorsunuz.
Bu şıklar hakkında baştan başlayarak konuşalım.
1 - Korkarım ki maji ile lanetleyebileceğiniz gibi, lanetlenebilirsiniz de… Maji, beyin gücü ile kaderi (akışı) yönetmek ve süperpozsiyondan arzulanan seçeneği çöktürmektir. Maji ile aklınıza gelecek her şeyi yapabilirsiniz. Bu ortamda hiç bir sınır yoktur. Sınır, beyninizin gücündedir. Aslında pek çok kişinin beyninin gücü de genelde yeterlidir; ama bu gücü ketleyen beyine önce aileler (bu sözüm bir kötüleme değildir), ardından eğitim ve giderek toplum içinde bireyleşirken size yüklenen hatalı doğrularla yanlış inançlar sahibi olmanızdır.
Ve konuyu daha spesifik hale getirelim: Diyelim bir kara büyücü sizi lanetlemek istemekte. Karşısında (süperpozisyonda) bilim adamlarına göre ortalama iki milyon seçenek vardır. Normalde bunlardan biri sizin bilinciniz tarafından (bkz. von Neumannn- Wigner kuantum yorumu), yani beyin elektriğinizin var ettiği EM alan dalgaboyuna göre çöktürülür. Kara büyücü ise bu akışa kendi beyin EM alanını gamaya çıkarıp kendi bilincini belirleyici kılar, sizin çöktüreceğiniz kaderi elimine eder ve kendi seçimini çöktürür. Bu süreçte çalışmasının konusu (hedefi) sizin beyninizde sıkıntı yaratmak da olabilir, ayağınızı burkmak da…
Başaramamasının bir nedeni beyin gücünün eksikliğidir tabidir ki… ama çok güçlü olsa da, sizin alanınız pozitifse, çok açık ve net ifade ediyorum, sizi hiçbir şartta etkileyemez. NE, ASLA PE dalgaboyundan güçlü olamaz. Hemen bilimsel kanıt gelsin: NE, EM tayfta mor ötesinde; PE ise kırmızı ötesindedir. Sıralama sarı, turuncu, kırmızı diye gider. Turuncunun dalga boyu sarıdan, kırmızının dalga boyu sarı ve turuncudan büyüktür. Kırmızı tarafındaki tüm dalgaların dalgaboyları mavi taraftakilerden giderek büyür. Yani kırmızının dalgaboyu mavi tarafın en ucundaki mordan yüksektir. PE kırmızı; NE mor ötesinde olduğuna göre PEnin dalgaboyunun pozitifliği oranında negativiteden yüksek olduğu ortaya çıkar. (Dindar kişiler bu yapıya "Tanrının mümin kullarını koruması" olarak okuyabilirler. Kişilik olarak buna yatkın kişiler için "iman" güzel bir dosttur.)
Bu zorluğu aşmak için kara büyücüler bir ifrit kullanırlar/yaratırlar… Bu ifrit de korku, yani korku yaratmaktır. Kendilerinin güçlü büyücüler oldukları ve sizi (ya da herhangi birini) kolayca lanetleyecekleri benzeri bir şayia yayarak var ettikleri tedirginlik ile PEyi zayıflatırlar. Korktuğunuz miktarda pozitivitenizi kaybeder, size yollanan beyin radyasyonlarından güçsüz duruma düşersiniz. Bu nedenle eğer psikolojik sorunlar yaratmak için sizi lanetleyen birinin varlığından kuşku duyuyorsanız, yapmanız gereken korkmamak ve PE yüklü (mutlu, şen, iyimser, dost) bir ruh duruma geçmektir. Mutluluk, keyif ve eğlence dolu, stressiz bir yaşam (ruh hali) en iyi koruyucudur. Majiye bile gerek yoktur.
Bana "Bende size yazdığım ruh sorunu varken nasıl keyifli olacağım?" mı dediniz? Çok kolay: Olabileceğinize inanarak! Bunu yapamama nedeniniz, bunun yapılamayacak olması değil, yapılamayacağına inandırılmışlığınız yüzünden isteğinizin neredeyse sıfırlanmış olmasıdır. İstek ve inancı hiçbir güç durduramaz. Bana (sözlerime) güvenin ve "Janus dedi, çoook da kolay, hemmennnn şu sevdiğim işe atlıyoruuumm" deyin. İki-üç tökezlemeden sonra başarı gelecektir.
2 - Ve yine tatsız bir laf: Kişi kendini nice kara büyücüden daha başarı ile lanetleyebilir. Söz ettiğim sonuç bilim tarafından da kabul edilmektedir ve nocebo olarak isimlendirmiştir. (Yukarda bu konudan söz ettim zaten.)
3 - İşte bizim bütün amacımız budur. Maji eğitimimizin amacı budur.
Pek çok kişinin maji yaptığı kadın, ya da erkek, kişinin olağan taktikleri ile elde edilebilir. Çaba ile para kazanılabilir. Daha iyi bir işe geçilebilir. Ama korkarım ki bu kültürde, bu psikolojik hastalık modası (baskısı?) içinde, özellikle yaşanan şartlar olumsuzsa (ki korkarım ki ben pek az kimsede olumlu şart görüyorum) ruhsal sıkıntıları aşmak zordur.
Maji en çok bu konuda insan dostudur.
Maji ile beyin elektriği düzeltilebilir.
Böylece PE celp edilebilir.
Böylece tanrıya yakınlaşılabilir ve onun inayetinden daha büyük pay alınabilir.
Beni okuyacak yapıda (tıynette) kişiler düşünmezler eminim, ama ben yine de söyleyeyim: Bu sözlerimin nedeni asla eğitim satmak değildir. En basit bir esma ile (örneğin en kutsal esmalardan BÂSİT ile, ki, ataerki onun kutsallığı bilinmesin diye bu adı "basit" gibi değersiz bir kavrama çevirmiştir), beynin rahatlaması imajne edilerek yapılacak zikirler, eğer inanç varsa yardımcı olacaktır.
[Konu dışı ama yazmak isterim: Bâsit kadar kutsal bir diğer esma, imansızsanız pozitif kuantum bozonu/alanı/parçacığı, pagansanız muhteşem bir dost KERİM'dir. O, size her istediğinizi vermek için özlemle bekleyen bir gerçektir. Bu isim bir erkek adı olsa da, Venüs esmasıdır ve 722'de dişi enerji ile dolu olduğuna inanılır. Dişi enerji sözümde yer alan "dişilik" kavramı, cinsellik ötesi bir değerdir.
]
Tabidir ki kişi istiyorsa bu süreçte bir psikolog ile güzel sohbetler de oluşturulabilir. Bu birikimli kişilere hayat ve yaşam hakkında, insan davranışları hakkında, pozitif tutumlar hakkın SORULAR SORULARAK zikir ile yapılan minik majikal çalışma desteklenebilir.
Yaşam aslında çok kolaydır. Çok güzeldir. Beyine biraz hakim olmak, biraz hakim olma isteği, biraz hakim olunacağına inanç ve biraz çaba ile kişi, tanrı ya da pozitif katmanla kontak kuracak, an bazında, kolayca, çok güzel bir paralele atlayacaktır. Bir okültistin söylediği bu sözler ise ezoterizm, mistisizm, parapsikoloji değil; bilim, hem de bilim dallarının en reelerinden olan fizik temellidir.
Bir de matrak anekdot: Lise eğitiminde tek kez bütünlemeye kaldım… o da korkulu rüyam fizik dersiydi.
Siz de fizik dediğimde ufaktan kasılıyorsanız sizi anlıyorum… Ama bana inanın: Artık fizik, o eski ürkütücü fizik hiç mi hiç değil. Hele ki biraz evren hakkında, ya da "Ne nedir, nasıldır? hakkında meraklı biriyseniz, hele-hele majisyenseniz, size tüm kalbimle kuantum mekaniğini öneririm.
Kuantum mekaniği giderek dünyadaki tüm sorunları çözecek, tüm sorulara yanıt verecek, kurtuluşu sağlayacak, bilim dünyasının mücevheri olan bir değerdir. Yaratıcı, iyilik ve bilim bu ortamda zamanla yekpare olacak, makro dağılarak (yeniden dalga fonksiyonuna dönerek) sona erecek … ve bunu başaran, yaptığı onca hata ile makroyu işlevsel kılmış olan insan adlı yaşam formu olacaktır.
Mehtabın doğuşu artık çok yakın.