722 Sistemi Majikal Eğitim
Pozitif Enerji Eğitimi
Astroloji Eğitimi
DANIŞMANLIK
SİTEYE ÜYE OLUN
Güncellemeleri hemen haber alın,
üyelere özel sayfalara girin.
ÜYE GİRİŞİ

BU SAYFAYI PAYLAŞIN! >>

Majikal Eğitim Alın | Eğitimin Programını İnceleyin

JANUS'A SORUNUZU İLETİN!

RUHSAL SORUNLAR

SORULAR ANA SAYFA | TÜM RUHSAL SORUNLAR SORULARI

Maji | Pozitif/Negatif Enerji | Kuantum ve Bilim | Ezoterizm | Ruhsal Sorunlar | Reenkarnasyon/Ölüm Ötesi/Rüyalar | Astroloji | Fal/Tarot
Müslümanlık | Farklı İnançlar | Yaşam ve İlişkiler | Özel İlişkiler | Janus

SON EKLENEN SORU        |        TÜM SORULAR        |        JANUS'A SORUNUZU İLETİN!        |        ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

Psikologlar ve Psikoterapi/Analiz hakkındaki görüşlerimiz, ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR >> Temel İnançlarımız linkinde yer alan
“Psiko-terapi ve psiko-analiz hakkında” ve “Psikologlar hakkında” başlıkları altındadır.

2 Aralık 2020
Suçluluk duygusu

Degerli Janus,

Bu sayfanizi ve verdiginiz cevaplari okudukça sizi çok yakin bir arkadasimmis gibi hissediyorum. Samimiyetiniz için çok tesekkürler.

Ben 4 sene boyunca bir hatada israr ettim. Ve son bir kaç aydir bu hatam ile yüzlestim ve kendimden çok utaniyorum. Kendi ruhumu kendime mahçup ettim, hiç yakisik almadi. Neden öyle davranisim, ne kadar çok kalp kirmisim, kendimi acitmisim. Bu hatalar silsilesini nasil yapmisim aklim almiyor. Kendimi ne yaparsam yapayim affedemiyorum. Acaba suçluluk duygusu hakkinda konusabilir misiniz? Insan kendisini nasil affedebilir?

Tesekkür ederim. Hersey gönlünüzce olsun.

YANIT

1- Hata yapmamak bir erdem değildir; çünkü imkansızdır. İmkansız olan erdem olamaz.
2- Hata yapmak en doğal insan davranışıdır; çünkü hatalı düşünce kalıplarımız olmasa (bize hata yaptıran bu kalıplardır), makrokozmos parçası olmaz, yani bu ortamda (madde ortamda) çökmezdik (bulunamazdık, var olamazdık, bedenlenemezdik, dalga fonksiyonundan parçacığa geçemezdik).

Önce bu gerçekleri kabul edelim.

İkinci olarak şu gerçeği benimseyelim: Bir insanın yaşam süreci içinde düşebileceği önemli hatalardan biri geçmişe üzülmek ise; ilk (en) büyük hatası bir şey için üzülmektir!

Hemen dip not: Gönlün “dilhûn” olması insanca bir tepkidir; iyi ve doğrudur. Ama bilinç hemen devreye girmeli bir counter attack ile bu alanı fazla köklenmesine imkan vermeden dağıtmalıdır. Hataları fark edip onarmak ASLA üzülerek yapılamaz. Üzülme, başlı başına bir NE celp edici mekanizmadır. Hataları görüp onarmak ÖNCELİKLE istek, ardından soğukkanlılık, son olarak da iradi çaba ile yapılır. Bu sağlıklı (ve de güçlü) süreçte üzülmek pis bir ayak bağıdır.

İnsan kendini nasıl affedebilir?

Çok basit: Beynindeki ataerkil düşünce kalıplarını silerek! (Çünkü suçluluk duygusunun nedeni söz konusu kalıplardır.)

Sık sık yinelediğimiz şu “ataerkil kültür ve düşünce kalıpları” kavramına biraz bilimsel dokunuşlar yapalım.

Konuyu daha iyi açıklamak adına biraz geçmişe yolculuğa ne dersiniz? Hem de az buz değil; 1500lere, Floransa’ya uzanacak, Catherine Medicis’e ulaşacağız. (Kocasının “Ölüm kokuyorsunuz” dediği ünlü kraliçe gerçekten de pek çok komploya imza atmış biridir. İnsanlara iftiralar attığı ve gücünü böyle elinde tuttuğu hakkında şaiyalar vardır; ama gözümle görmedim, ben de duyduklarımın yalancısıyım. :D ) Biraz kulak kabartırsak onun şöyle konuştuğunu duyabiliriz: “Kont de Richelieu’yü gözden düşürmek için onun ağabeyini zehirlediği dedikodusunu yaymak yetmez. Bu dedikodu ardından hemen ikinci olarak onun ağabeyini kırmızı zehirle mi, yoksa mavi zehirle mi öldürdüğünü yaymamız gerekir; çünkü böylece tartışma ikinci platforma atlar ve kontun ağabeyini öldürüp öldürmediği artık tartışılmaz, öldürdüğü kabullenilmiş olur.”1

Aynı gerçek QM teorilerinde de işlevseldir!

QM teorileri, Einstein’ın kabullenemediği ve ondan sonra kanıtlanıp standartlaşan teorileri aşan (af buyrun, ama ortodoks teorilere biraz burun kıvırarak bakan, “pek demode şeyler” havasında yaklaşan :) ) yepyeni teorilerdir. Bu teoriler gerisinde ciddi ve saygın (hatta Nobel ödüllü) fizikçiler vardır. Bunlar o kadar yenidir ki, teorisyen bilim adamlarının kimisi halen –ileri yaşlarda olsalar da- hayattadırlar ve aktiftirler. Söz ettiğim teoriler demektedirler ki: “Tamam; evren ölçüm ile var edilir, ama her şey bu kadarla (Schrödinger denklemi ile) sınırlı değildir; çünkü gerçeklik oluşumu, beynin içindeki kuantum olayları nedeniyledir.” Bu sözlerin çevirisini yapalım: “Mikrokozmos beynin içindedir!” Aynı sözlerin okült çevirisini yapalım: “Astral beynin içindedir.”

QM hakkındaki bu minik açıklama sonrası ilerleyelim.

Bazı bilim adamları (von Neumann, Heisenberg, Dirac, Stapp vb.) evrenin kişi tarafından evrene sorulan sorularla yapıldığını teorize etmekte ve bunun formülünü yazmaktadırlar. Söz edilen teorilere göre evreni var eden en-en-en-en önemli nokta ise evrene hangi sorunun sorulacağıdır! Yani sorunun içeriğinin (yapısının) önemi büyüktür.

Ve toparlayalım: Evrene “suçluluk duygusu” hakkında bir soru sorduğunuzda artık kont de Richelieu’nün hangi renk zehirle ağabeyini öldürdüğü benzeri bir soru sormakta; yani suçluluk duygusu diye bir şeyi var etmiş olmaktasınız. :)

İşte ataerkil kültürün bizleri nasıl esir aldığı, daha doğrusu beyinlerimize –filmlerdeki gibi- enerjiler yollayıp bizleri robot edemediği için, nasıl manipüle ederek ele geçirdiğini böylece anlayabiliriz. Çevrede her bir odaktan (en saygınından, en edebisinden, en satankârane olanından, en mantıklısından, en pespayesine, paçozuna, dandiğine, aşağılık, düşük ve alçağına dek gelen milyonlarca bilgide “kişisel suçluluk duygusu” hatta “suçluluk duygusu” adlı bir kelam (kavram/düşünce/inanç) olduğu anda, beynimizdeki alt yapı her ne kadar pozitif olsa da, bu hamurdan “pozitif evren yaratma” adı verilebilecek bir maça 1/0 yenik başlamış oluruz. Ne de olsa birileri bize elimizdeki harika mayaya limon sıkılmasının olağan olduğunu öğretmişlerdir!

İşte bu nedenlerle insanları yaygın olan her bir şeyden (tabidir ki elden geldiğince, imkanlar elverdiğince) uzak durmaya (ki, bu mümkün olmadığı için, bu işi kısa süreli tutmaya) davet ediyoruz. Yine aynı nedenlerle canı sıkıldığı için sosyal medyada gezinen her kişi beynine şahane bir NE çorbasını kaşık-kaşık içirmekte, ya da koca bir enjektör ile enjekte etmektedir. Bu kişi bilmelidir ki, canı sıkıldığında iş yerinin, ya da evinin penceresinden karşıdaki binanın sıkıcı cephesine bakarsa kendi için daha hayırlı bir şey yapmış olur.

Ataerkil düşünce kalıpları ise kişinin kendini olabildiğince sıklıkla rahatlatması ve az düşünmeyi öğrenmesi ile dağılabilmektedir. Çünkü rahatlama PE celbidir; az düşünmek ise var olan kalıpları yeniden eksite edip (foton bombardımanına uğratıp) canlı tutMAMAK anlamındadır. Sorunlar karşısında çözümü üretmek için gözlem yapmak, bir eylem planı oluşturmak ve uygulamak; sorunu düşünüp durmak, içsel haklılık konferansları vermekle bütünü ile ilgisizdir. Ayrıca beyin temizlendikten sonra (evrene doğru soruları sormak öğrenildikten sonra) düşünme safhası da başlayacak olabilir.

Şu nokta da gözden kaçırılmamalıdır: Rahatlama ve kalıpları dağıtma başarılırsa, kişinin karşılaşacağı sorun miktarı AZALMAKTADIR! Sistemimiz en fazla eleştiriyi “Bu kadar sorun varken nasıl rahatlayabilirim?” ya da “Adalet arıyorum; bu kadar haksızlık varken nasıl görmezden gelebilirim?” sorgulamaları ile alır. Anlaşılamayan, o kadar sorunun ya da adaletsizliğin var olduğu evrende bulunma nedeninin beyin elektriğinin yapısı olduğudur. Beyinde PE adlı EM alanın dalgaboyu genliği arttıkça, senkronize olunan evren (ya da var edilen evren) aynı ölçüde pozitive olacaktır.

Ancak rahatlamayı diğerlerinin rahatsızlığı pahasına elde etme uğraşı bütünü ile başarısızlık anlamındadır. Rahatlık, ancak diğerleri de kişi kadar rahatlatılabiliyorsa anlam, değer, en önemlisi ETKİNLİK kazanır. Diğerlerinden gelmekte olan EM alanları DA rafine etme gayreti, kişinin kendini savunması gerekliliği kapsamında görülmelidir. Buna karşın diğerlerini rahatlatmak (veren hesap, özveriyi biraz fazla yapan taraf olmak), kendini ezdirmek manasında değildir.

Bu incelikle gerçekleri birbirleri ile kollabore eder, aralarında hoş dengeler kurar, hayata yeni (gerçek yapıya paralel) bir bakış açısı geliştirebilirseniz, kapalı kapıların gizli bir el tarafından açıldığını, hayatın ne kolay ve eğlenceli bir yer olduğunu görecek olabilirsiniz.

Değişimin (evrimin) sonunda yaşam modeli ciddi ölçüde rafine edilebilse de, son nefese dek sorunlar tümüyle sona ermeyecektir. Buna da hazırlıklı olmak, yeni sorun karşısında gevşemeden, elde edilen yeni bilgilerle YENİDEN kolları sıvamak gerekecektir. Her seferinde –eğer bir önceki defada soruna başarılı şekilde yaklaşılmışsa- gelecek sorunların sayıca azalacağı, darbe verme düzeylerinin düşeceği, çözülme kolaylıklarının artacağı da bir gerçektir.

Yaşamı bilin, tanıyın, soru-cevap oyununu ona göre oynayın. ;-)

“cevaplari okudukça sizi çok yakin bir arkadasimmis gibi hissediyorum.”
Soruların yayınlanmasına (sorucunun yanıtı siteden okumasına) sorucu e-mailini vermemişse, siteden takip etmekteyse, üç ay gibi bir süre sonunda sıra geliyor. Siz de e-mail belirtmemişsiniz. Bu sorudaki gibi mesajınızı yine elime tutuşturdular, “yanıtla hemen” dediler… neden? Yukarıdaki cümleniz nedeni ile… Bu güzel sözü eden kişiyi bekletmeye yüreğimiz elvermedi.

Açıklayayım: Sizlere –bir anlamda- “ahkam keserken, akıl verirken” yanıtlarımı ahlakçı bir üst otorite yerine, şakacı, bilgiç ve geveze bir arkadaş gibi vermek için ciddi bir çaba harcamaktayım. Bazı kişilerin “Yav, kim ki bu, millete laf döşeniyor?” diyebileceğinin bilincindeyim. Bu sözde gerçek payı vardır. Ben sadece doğru olduğuna inandıklarımı (bu inançların gerisinde yıllara dayalı, sistematik ve geniş çaplı araştırmalar bulunduğunu da eklemem gerek) soran olursa anlatan biriyim, eğiten değil. Zaten eğitimlerimizin bile tanıtımında bu “eğitim” sözcüğünü kullanmaktaki rahatsızlığımızdan söz etmekteyizdir.

Şu sözü de bilirsiniz: Akılları pazara çıkartmışlar, gitmiş herkes kendininkini almış.” Bir soru sorulmuş olsa bile, sorucunun soru hakkında kişisel bir kanısı vardır ve ona ters yönlü görüşler belirtmek öfke yaratacak olabilir. Yani görüş bildiren kişiler kimi zaman, ya da kimi kişiler üzerinde, tüm iyi niyetlerine rağmen tam tersi sonuçları yaratma tehlikesi içindedirler. Bu yüzden de yanıtlarımın –elimden geldiğince- sohbet şeklinde ve eğlenceli bir jargonda olmasını arzulamakta, soru soranların “akıl verici çok bilmiş supervisor’u” yerine; bunalınca danıştıkları arkadaşları olmayı istemekteyim. Doğrusu, bunu başaramadığımı da sıkça düşünmekteyim.

Söz ettiğim amaçlarımı realize edebildiğimi sizden duymak beni mutlu etti. Bunun için ek teşekkürler ederim.



DİP NOTLAR

Pardayanlar - Michel Zevaco


ANA SAYFA    |    Sorular    |    Astroloji    |    Kuantum    |    Ezoterizm    |    Filmlerimiz    |    İletişim

Dizayn: JANUS722.com    |    © 2015 -