PEBH
4 - Yoganın Bilinmeyen Gerçekleri
<< Önceki Bölüm
|
Sonraki Bölüm >>
İlk bölümden okumaya başlayın
|
Tüm bölümler
Araştırma ve yazı: |
|
Yoga
Sophy Hoare, s. 6
Yoganın tarihi pek açıkça bilinmemektedir. Doğduğu ülke olan Hindistan'da tarih araştırmaları hiç bir zaman batıda olduğu gibi önemli sayılmamıştır; çünkü Hint geleneksel düşüncesine göre zamanı aşmak, onu kaydetmekten daha önemlidir.
Hatha-Yoga
Eva Ruchpaul, s. 4
(..) yoga düzenlerinin doğuşu ve gelişmesi hakkında tarihsel dayanak noktalarının bulunmaması şaşkınlık yaratır. Metinleri ikinci plana atan, özellikle söze ve eğilime dayanan geleneklerin tarih öncesi çoğu zaman karanlıktır.
Yoganın var edicisi (ilk yogi) tanrı Şiva'dır. Bu kabul gören bir görüştür. Ancak efsanelere, tarihe ve arkeolojik bilgilere göz atar, bunları yan yana okursak çok farklı sonuçlara varacak olabiliriz.
Tarih ve arkeoloji ile başlayalım.
Hindistan'ın yerlileri Dravidler olarak tanınan bir ırktır ve onlar uygarlık düzeyleri ile arkeologları hayrete düşüren Mohenjo-Daro ve Harappa kültürünü var etmişlerdir.
12. Gezegen
Zecharia Sitchin
Büyük şehirleri, gelişmiş bir ziraatı, büyüyen bir ticareti kapsayan ileri bir uygarlığın kadim zamanlarda İndüs vadisinde mevcut olduğu yolunda hiçbir şüphe kalmamıştır.
Kazılarda Harappa'dan çıkarılan ve İÖ 2500 yılı ile tarihlenen "Dans eden kız" heykeline bakıp bu eseri o dönemin insanlarının var ettiğine inanmak hayli güçtür.
Bu insanlar bir ana tanrıçaya tapmaktadırlar. Tanrıçanın figürü pek çok evden çıkmıştır.
İÖ 1500 yılında nereden geldikleri kesinlikle anlaşılamamış olan savaşçı ve ilkel bir ırkın, Aryaların, istilasına uğrarlar. Aryalar primitif kültürlerine ve barbarlıklarına rağmen kendilerine "asil insanlar" demektedirler. İnançlarında tanrıçalar olsa da, Ana Tanrıçaya değil; İndra, Agni, Varuna gibi sert ve erkek tanrılara tapmaktadırlar. Onların istilası ile binlerce yıllık kültür ve dinin sonu gelir.
Creative Mythology
Joseph Campbell
Aryanlar istila ettikleri yerlere İÖ 1500-1250 yılları arasında girdiklerinde kendileri ile birlikte erkek egemen tanrılarını ve ilkel mitolojilerini de getirdiler ve bu inançlar oralarda bulunan daha önceki Evrensel Tanrıça inancı ile karıştı.
Encyclopedia Mythica
Alan G. Hefner
Bilinmeli ki, (...) Kadın, anne, dişilik organı ve rahim şeklindeki üstün bir güç kavramı önceki baskın kültür olan patriarkal Aryanlar arasında görülmez. Fakat Hindistan'ın Aryalar öncesi insanlarının unutulmuş ve tarih öncesinden kalma ana tanrıça kültlerinde geniş olarak yer alırdı.
Artık binyıllarca hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
[Aryalar Pers imparatorluğunu var etmişlerdir.
Persler, uygar ve anaerkil Lidya imparatorluğunu yıkan, imparator Krezüs'ü esir eden (ancak pek çok araştırmacıya göre, Krezüs danışman ve vali atanmıştır) ulustur. Daha sonra Ana Tanrıçanın oğlu olduğuna inanılan Büyük İskender tarafından yıkılacaklardır.
Aryalar, İran İslam Cumhuriyeti ile de ilgililer. İran sözcüğü Aryan’dan gelmektedir.
Aryalar Hitler tarafından Aryan adı altında "en üstün ırk" olarak adlandırılmıştır.
Batılıların kökeni, Hint-Avrupalı denilen aryalara dayalıdır. Türk ırkı (ve Kürtlerle Araplar) Hint-Avrupalı değildir.
]
Aryanlarla hem kast sistemi, hem de Vedizm doğar.
Yogadan ilk kez söz edilmesi aryan din ve edebiyatı Vedizmin dört kutsal kitabından biri olan Rigveda'da yer alır; giderek bu kitaplar aracılığı ile meydana gelir.
İşin gerçekten ilginç olan yanı ise yoganın yaratıcısı olduğuna inanılan Şiva'nın, Vedalarda yer almamasıdır!
Şiva'nın yoga yaratıcısı olduğu inancı efsanelere, daha net olarak Hatha Yoga'nın var edicisi guru Matsyendra (10. yy.) hakkındaki efsaneye dayanır. Öykünün kaynağı Chaturaiti-siddha-pravritti'deki sekiz numaralı hikaye veya Abhaya Datta'nın 'Seksen Dört Siddha'nın Yaşam Hikayeleri'dir.
Öykünün bir versiyonuna göre Hindistan'da yaşayan ve balıkçılık yapan Minapa balık tutarken bir balık tarafından önce denizin derinliklerine çekilir, sonra da yutulur… ama "karması iyi olduğu için" ölmez.
Aynı süreçte yüce dişilik tanrıçası olan; bereket, güzellik ve yaratıcılığı yöneten Uma Devi (Parvati), Şiva'dan öğretisini öğrenmek ister. Şiva ise bu öğretinin bir sır olduğunu ve ancak okyanusun derinliklerinde kimsenin onları duymayacağı yerde bir ev yaparsa ona sırlarını açıklayacağını söyler. Uma Devi kabul edince Şiva da ona denizin dibindeki kubbe içinde sırlarını anlatmaya koyulur. Şiva konuşurken balıkçıyı yutan balık da evin yanına gelir ve Şiva'nın verdiği dersini dinlemeye koyulur. Ancak kısa sürede Uma Devi sıkılır ve Şiva fark etmese de uyuya kalır. Şiva'nın dersi bitince Uma Devi'nin uyuduğunu görür ve boşuna konuştuğunu düşünür. Oysa balıkçı, balığın karnından onu kendisinin dinlediğini ve öğretiyi öğrendiğini söyler. Ancak Şiva'ya göre bilgileri duymuş olmak yetersizdir, 12 yıl daha balığın karnında kalması ve öğrendiklerini çalışması gerekmektedir. 12 yıl sonra ise balık bir diğer balıkçı tarafından tutulur ve Minapa serbest kalıp Hatha Yoga'yı bir guru olarak yaymaya başlar.
Bir diğer efsaneye göre Matsyendrana uğursuz bir tarihte doğduğu için denize atılmış, balık tarafından yutuluş, rastlantı eseri Şiva'nın Parvati'ye verdiği dersi dinlemiş ve 12 yıl sonra kurtarılıp guru olmuştur.
Yine farklı bir anlatıma göre dansın tanrısı Şiva günlerini ya coşku ile (kimi metinlerde "çılgınca") dans ederek, ya da meditasyon yaparak geçirmektedir. Cennet (ya da diğer tanrılar) ise onun mutluluğu ve enerjisi karşısında şaşkınlık içindedirler ve onun sırrını öğrenmek istemektedirler. Şiva ise her seferinde giz ve bilgilerini onlara vermeyi reddeder. Ancak bir süre sonra aşkına yenik düşer ve sırlarını Parvati'ye ifşa eder. Ama öğreteceklerinin yalnızca Parvati'nin bilmesi için onu denizin dibine götürür ve suyun altında bir kubbe inşa eder. Bu mekanda Parvati'ye evrenin gizlerini taşıyan 84 asana (hareket/poz) öğretir. Yoga böyle doğar.
Özetle;
Yoga, Ana tanrıçaya tapan bir uygarlığı yok edenlerin kitapları ile doğmuştur.
Yoga, o kitapta yer almayan bir tanrı tarafından var edilmiştir.
Bu iki çelişik gerçek nedeni ile ortada biri özgün ve ilksel, diğeri -tıpkı inanç gibi- sonradan değiştirilmiş iki çeşit yoga olduğu düşünülebilir.
Yarım yüzyıla yaklaşan anaerkil ezoterizm bilgilerime dayanarak Şiva'nın yogasında açlığın, uykusuzluğun, bedene çivili yatakta yatmak benzeri ezanın, gündelik yaşamdan kopuk yaşamanın yer aldığını düşünmüyorum. Kanımca meditasyona dayalı bir durağanlık kadar, -Vinyasa benzeri- hareketleri bir dans benzeri peş peşe uygulamanın da Şiva (Şiva'nın dans tanrısı şeklinde kabul edildiğini ve adının Nataraja olduğunu anaımsayalım) yogaya uygun olduğuna inanmaktayım.
Hatha-Yoga
Eva Ruchpaul, s. 6
Acayip bir biçimde oturmuş, yüzünde sükunetten çok ölü katılığına yaklaşık bir anlam taşıyan, boş bakışlı, iskelet vücutlu bir yogi resmini hangimiz hatırlamayız? Ömrü boyunca aynı şekilde oturmakla vücudunun bazı azalarını köreltmiş olan yogiler bulunduğunu işitmeyenimiz kalmamıştır. Hindistanda bile yanlış yorumlanan oruç fikri, hele batılılarda büsbütün aksayan disiplinler meydana getirerek gerek beden, gerek ruh sakatlıklarına neden olmuştur.
Yoganın Vedizme değil, Vedizmin çok öncesine, Mohenjo Daro kültürünün bir tanrısına ait olduğu görüşü ise arkeoloji tarafından da desteklenmektedir.
<< Önceki Bölüm
|
Sonraki Bölüm >>
İlk bölümden okumaya başlayın
|
Tüm bölümler
|